Öfkeli, endişeli ve çaresiz

İklim krizinin doğal, ekonomik ve yaşamsal sonuçlarının yanında bir de kitleler üzerinde bıraktığı psikolojik hasar var. Adına eko-anksiyete deniyor.

Öfkeli, endişeli ve çaresiz
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 21.08.2022 - 13:00

Yükselen hava sıcaklıkları, kuraklıklar, seller, orman yangınları, eriyen buzullar, azalan biyoçeşitlilik gibi birçok olayın gözümüzün önünde gerçekleştiğine tanık olduğumuz bir yüzyıldayız. Evet dünyamız ısınıyor ve dünyada yaşayan tüm türlerle beraber insan da bunun yıkıcı etkilerini gündelik yaşamında deneyimliyor. Yaşadığımız coğrafi konuma göre etkilerin düzeyleri farklı eşik aralıklarında. Ancak hepimizin bildiği gibi dünya üzerinde yaşayan her tür birbirinin yaşam döngüsünde yaşamsal bir öneme sahip.

“Büyük Pasifik Çöp Alanı’ndaki plastik atıklar, bize uzak” diyemeyeceğimiz bir zamandayız. Bu yıl ilk defa Antartika’da yeni yağmış karda mikroplastiklere rastlandı, bu yıl ilk defa insan kanında mikroplastik bulundu ve bu yıl nice reddetmemizin mümkün olmadığı bilimsel araştırma bize tehlikenin boyutlarını olabildiğine açık biçimde gösterdi. Durum böyle olunca “geleceğe umutla bağlı olma!” edinimi daha da sarsıntıya uğradı. İnsanlar, dünyanın ve dünyadaki canlı çeşitliliğinin yaşamsal sürecine ilişkin endişeleri sıkça düşünür oldu. Eko-anksiyete olarak tanımlanan duygu durumunu özetle çevresel felaketler karşısında sürekli korku duyma durumu olarak anlatmak mümkün. Yalnız ülkemizde değil dünyada da eko-anksiyete yükselen bir ivmeye sahip. Lancet’de (1823 yılından beri yayın hayatına devam eden, hakemli bir tıp dergisi) yer alan araştırmaya katılan 18-25 yaş aralığındaki 10 bin gencin yarısından fazlası iklim krizi karşısında öfkeli, endişeli, çaresiz ve suçlu hissediyor. Geleceğin korkutucu olduğunu da söyleyen bireylerin gündelik yaşamları da bu olumsuzluklarla inşa ediliyor. Eko-anksiyeteye daha yakından bakacak olursak; çocukların, gençlerin ve genç yetişkinlerin bu durumdan daha fazla etkilendiği uzmanlar tarafından dile getiriliyor.

ÇÖZÜM TOPLU EYLEMDE

Peki eko anksiyete yaşıyorsak ve çevremizde eko anksiyete yaşayan bir tanığımız varsa ne yapmalıyız? İklim Psikologları’nın kurucu ortağı Megan Kennedy Woodard, gerçek yaşamda ve/veya sosyal medyada bu duygularınızı paylaşabileceğiniz ve beraberce içinde olabileceğiniz çözümler üretmenin yararlı olabileceğini dile getiriyor. Paylaşmanın şifası, hep beraber onarım için çabalamanın gücü her yüzyılda insanların iyileşmesine hizmet eden bir eylemdir. Kadim öğretilerde sıkça değindiği gibi topluluk olma bilincini hatırlamalıyız. Topluluk olarak iklim krizi ve sosyal adalet için hep beraber aksiyon almalıyız. Bu aksiyonlar beraber sahil atıkları toplamaktan bir ormanın restorasyonu için gönüllü çalışmaya kadar birçok seçeneği barındırıyor. Bu eylemlerle hem suçluluk hem çaresizlik duygularından sıyrılmamız mümkün. Tabii ki eko-anksiyetemiz için uzman bir terapistten yardım almak da seçeneklerimiz arasında olmalı. Unutmadan sosyal medyanın bir bölümün korku tüneli gibi olduğunu kabul ediyorsak arada sosyal medya detoksları yapıp, kendimize ait zamanlar iyi hissetme anları da yaratabiliriz.

ABD’NİN YÜZDE 67’Sİ ENDİŞELİ

2017 yılında Amerikan Psikoloji Derneği tarafından tanımlaması yapılan eko-anksiyeteye ilişkin yine aynı kurum tarafından yapılan bir anket çalışmasındaki verilere bakacak olursak; Amerikalıların yüzde 67’si iklim krizinin gezegen üzerindeki etkileri konusunda endişeli, yüzde 55’i ise bu etkilerin kendi zihinsel ve bedensel sağlıklarını olumsuz etkileyeceği yönünde de korku duyuyor. 2020’de bin 4 yetişkinle yapılan bu çalışmadaki verileri karşılaştırmalı okumak adına COVID-19’dan endişe duyanların oranın yüzde 75 olduğunu bilmemiz iyi olur. Evet tüm dünyada insanlar ortaklaşa biçimde iklim krizinin yıkıcı etkileri karşısında benzer duygular geliştiriyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler