Dezenflasyon zorlaşıyor, siyasi iklim sakinleşmeden kalıcı sonuç zor: Para politikası yetmiyor

Dezenflasyon zorlaşıyor, siyasi iklim sakinleşmeden kalıcı sonuç zor: Para politikası yetmiyor

24.12.2025 04:00:00
Güncellenme:
Dezenflasyon zorlaşıyor, siyasi iklim sakinleşmeden kalıcı sonuç zor: Para politikası yetmiyor

TÜSİAD seminerinde siyasetin hanehalkı beklentileri ve dolayısıyla enflasyonu belirlediği, para politikasının etkisinin sınırlı kaldığı vurgulandı.

Koç Üniversitesi ile TÜSİAD iş birliğinde düzenlenen “2026’ya Girerken Türkiye Ekonomisi” seminerinde, enflasyonla mücadelenin yalnızca para politikasıyla sürdürülemeyeceği vurgulandı. Toplantıda, siyasi atmosfer, kurumsal yapı ve mikroekonomik sorunlar ele alınmadan uygulanan dezenflasyon programının kalıcı ve toplumu ikna edici sonuç üretmesinin zor olduğu görüşü öne çıktı.

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, dezenflasyon hızının yavaşladığını ve önümüzdeki dönemde de bu eğilimin süreceğini belirterek, para politikasıyla elde edilebilecek kazanımların sınırına yaklaşıldığını söyledi. Bundan sonraki aşamada mali politikaların dezenflasyona daha güçlü destek vermesi gerektiğini vurgulayan Turan, sanayinin son iki yılda yalnızca yüzde 2 büyüdüğüne dikkat çekti. Enflasyonla mücadelenin ekonomik yavaşlama maliyeti yarattığını ifade eden Turan, 2000’li yılların başında olduğu gibi yapısal reformlarla desteklenen bir süreçte hem düşük enflasyon hem de güçlü sanayi büyümesinin mümkün olduğunu, ancak bugün bu reform zemininden uzaklaşıldığını dile getirdi.

'SİYASİ ATMOSFER YUMUŞATILMALI'

Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Selva Demiralp, 2026 sonu için enflasyonun yüzde 23 civarında gerçekleşebileceğini, politika faizinin yüzde 28, büyümenin ise hizmetler sektörü ağırlıklı yüzde 4 seviyesinde olabileceğini öngördüklerini aktardı. Faiz indirimlerinin artmasıyla döviz ve altına yönelimin güçlendiğini belirten Demiralp, dolarizasyon riskinin para politikası açısından önemli bir kısıt olmaya devam ettiğini söyledi. Demiralp’e göre enflasyonla mücadelenin önündeki temel sorunlardan biri, siyasi gelişmeler ve toplumsal kutuplaşmanın hanehalkı beklentilerini kalıcı biçimde yüksek tutması. Beklentileri düşürmenin en düşük maliyetli yol olduğuna işaret eden Demiralp, bunun için siyasi atmosferin sakinleşmesi ve kapsayıcı bir çerçevenin oluşması gerektiğini vurguladı.

Cambridge Üniversitesi Öğretim Üyesi Özge Öner ise ücretlilerin yaklaşık yüzde 80’inin asgari ücretin iki katının altında gelir elde ettiğini, bu kesimin maruz kaldığı gıda, eğitim ve barınma enflasyonunun resmi göstergelerin üzerinde seyrettiğini belirtti. Hanehalkı beklentilerinin kötümserlik eğiliminden değil gündelik deneyimlerden kaynaklandığını yani realist olduğunu ifade eden Öner, bu nedenle dezenflasyon sürecinin toplumda güçlü bir karşılık üretmediğini söyledi. Son dönemde dezenflasyon hedefinden rezerv birikimine doğru bir öncelik kayması yaşandığını savunan Öner, ekonomi yönetiminde net hedef ve takvim eksikliğine dikkat çekti.

'REZERV ARTIŞI BAŞARI DEĞİL'

TÜSİAD Baş Ekonomisti Gizem Öztok Altınsaç'a göre sorun, para politikasının talep üzerinden hızlı sonuç üreteceği varsayımına dayanan, maliye ile sanayi politikası ve kurumsal eşgüdümle desteklenmeyen bir programın sınırlarına gelinmiş olması. Enflasyonu besleyen geçmiş politikalara dikkat çeken Altınsaç, Kredi Garanti Fonu uygulamaları, kur korumalı mevduat, EYT ve düşük faizli kredi politikalarının büyük bir servet transferi yarattığını ifade etti. Altınsaç, enflasyonun yüzde 15–20 bandına gerilemesinin “başarı” olarak görülmesinin yanıltıcı olacağı uyarısında bulundu.

Yapı Kredi Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ahmet Çimenoğlu ise programın kalkınma ve mikro düzeydeki sorunları gözardı ettiğini; rezerv artışı ve yabancı sermaye girişlerinin tek başına başarı göstergesi olamayacağını savundu: "Önümüzdeki dönemde  ihracatçı rekabet gücünü daha da kaybetme riskiyle karşı karşıya. Kaynakların etkin dağılımı ancak bağımsız bankacılık sistemiyle mümkün"