Süleyman Sönmez: İflas ve ödeme sorunları nedeniyle işletmeler arasındaki güven azalıyor
TÜRKONFED Başkanı Sönmez: Sermaye ihtiyacının artması, enerji maliyetlerindeki yükseliş ve yüksek enflasyon, KOBİ kredilerindeki artış hızını durma noktasına getiriyor. Bu üretimin sürdürülebilirliği açısından ciddi bir risk.
Türk İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, yeni yatırımlar bir yana işletme sermayesinin karşılanması için kredilere erişimin giderek zorlaştığını söyledi.
Türkiye’de maalesef yüksek enflasyonun istisna değil kural olmaya başladığını vurgulayan Süleyman Sönmez ile işletmelerin yaşadıkları sorunları konuştuk.
"GELİR ADALETSİZLİĞİ HIZLA ARTTI"
- Seçimden sonra “Artık gerçek gündemimiz olan ekonomiye dönmeliyiz” çağrınız var. Burada ana beklentileriniz neler, hangi adımlar atılmalı?
Son bir buçuk yıldır bir seçim atmosferinin ve ekonomisinin içinde yaşadık. Bu nedenle de “Üretim maliyetleri ve tedarik”, “yüksek enflasyon ve satın alma gücü”, “savaşın ihracat pazarlarına etkisi” ile “finansmana erişim ve kur artışı” gibi temel sorunlarımızı aşamadık.
İhracatta yaşanan en büyük sorun, döviz kuru ve iş gücü maliyetlerini baskılayarak ihracatı artırmaya yönelik politikalar. Bunun sonucunda oluşan yoksullaştıran büyüme, gelir adaletsizliğini hızla artırdı. Orta sınıf erirken toplumun büyük kesimi refah kaybı yaşadı. Anadolu’da bir söz vardır: Komşun açken tok yatılmaz. Halbuki TÜİK’in 2022 hanehalkı tüketim verilerine göre en yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20’nin yaptığı tüketim arasında 4,62 kat fark var. Haziran ayında açıklanacak 2023 verilerinde bu farkın daha da açılacağını öngörüyoruz.
Dahası en yoksul yüzde 20’lik kesimin gelirinin yaklaşık yaklaşık üçte ikisi gıda ve barınma harcamalarına gidiyor. Diğer yandan yerel seçimler sonrasında emeklilerin ve geçim sıkıntısının seçim sonuçlarına etkisi çokça konuşuldu. 65 yaş üstü grupta yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olanların oranında 2023’te keskin bir sıçrama olduğu da dikkat çekiyor. Türkiye emeklilerin ve sosyal korumaya ihtiyaç duyan hanehalklarının refahını artıracak ve koruyacak tedbirleri almalı ve sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi anlayışına geçmelidir. Ancak bunun için kamu mali yaklaşımında yeni bir perspektife ve etki analizi anlayışına ihtiyaç var.
Eşitsizlik, bölgesel dağılımda da kendisini gösteriyor. Zengin bölgeler daha zengin, yoksul bölgeler daha yoksul oluyor. Ayrıca bölgelerin kendi içinde de gelir eşitsizliği giderek derinleşiyor. Bu sorunlarımızın çözümü ve uluslararası rekabette geriye düşmemek için TÜRKONFED olarak bir yol haritası hazırladık.
• Makro iktisadi istikrarı oluşturmak
• Yatırım ortamını iyileştirmek
• İş dünyamızın özellikle de KOBİ’lerimizin yeşil ve dijital dönüşümleri gerçekleştirmek
• Hukuk devletini güçlendirmek ve yargı bağımsızlığını sağlamak
• Uluslararası normlara ve sözleşmelere uygun hareket etmek
• Eğitim sistemini, çağın gerektirdiği becerilere ve yetkinliklere uygun hale getirmek
• Her türlü eşitsizlikle mücadele etmek
ORTA VADELİ POLİTİKALARA İHTİYAÇ VAR
- Genel seçimlerden bu yana sıkı para ve mali politika vurgusu var. Siz ortada uygulanan bir ekonomi programı olduğuna inanıyor musunuz, programın içeriğinde neler olmalı?
Sıkı para politikasına ihtiyaç olduğu mevcut şartlarda tartışılmaz bir konu. Türkiye’de yüksek enflasyonda asıl sorun tek başına stok parasal bütünlükler değil döviz ve emtia tarafındaki beklentiler ve düşük verimlilik konusudur. Öngörülebilir, demokrat ve ulusal çıkarları koruyarak enflasyonu kontrol altına alan bir ülke olmamızı sağlayacak kısa ve orta vadeli politikalara ihtiyacımız var. Ekonomi yönetiminin politikalarının önümüzdeki iki yıllık süreçte gerçekleşen enflasyonu, hedeflenen enflasyona yaklaştırabileceğini düşünüyoruz.
Ancak yüksek enflasyonun kalıcı hale gelmemesi için de bağımsız kurumsal yapılara sahip eğitim, vergi ve kayıt dışı ekonomi konularında reformlar yaparak öngörülebilir bir ulusal ekonomi haline gelmiş; bunlardan sonra katma değer ve verimliliğini artırabilecek sanayi, tarım ve bilişim sektörleri başta olmak üzere politika tasarımlarını başarıyla uygulamaya almış bir ülke olmamız gerekiyor. Bu noktada Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu’nun 57 maddelik eylem planını kağıt üstünde kalmayacak şekilde pratiğe dökmesi iyi bir başlangıç olacaktır.
FİNANSMAN BULMAK ZORLAŞIYOR
- Finansmana erişim konusunda ciddi sıkıntılar da var, şu anda Anadolu’da üyelerinizin yaşadıkları sorunlar içinde finansmana erişim ne derece önemli, özellikle üyeleriniz hangi alanlarda sıkıntı yaşıyorlar?
TÜRKONFED olarak her fırsatta kalkınmanın yolunun Anadolu’dan geçtiğini, bölgelerimiz kalkınırsa ülkemizin de kalkınacağını söylüyoruz. Bu doğrultuda her çeyrek Finansmana Erişim Anketleri düzenleyerek işletmelerimizin hem finansman hem de makroekonmiye yönelik bakışının fotoğrafını çekiyoruz. Finansmana erişim konusunda pandemi dönemi sonrasında başlayan ve halen devam eden ciddi bir zorluk söz konusu. Son iki yılda 50 kentimize ve 26 federasyonumuza ulaşarak gerçekleştirdiğimiz 100. Yıl Buluşmaları’nda da Anadolu’daki iş dünyasının bu konudaki durumunun çok parlak olmadığını gördük.
Bu kapsamda geçtiğimiz hafta tamamlanan 2024 yılı ilk çeyrek anket verilerimize göre de iş dünyası özellikle işletme sermayesi finansmanı ve yeni yatırım finansmanı bulmakta zorlanıyor. Üyelerimizin paylaştığı diğer sorunlar arasında vergi kaçağı ve kayıt dışı ekonomi, iflas ve ödeme sorunları nedeniyle işletmeler arasındaki güvenin azalması, ithalata bağımlılık, TL’nin dolara karşı reel değerinin artması ile ihracatçının zor durumda kalması, rekabetçilik kaybı yer alıyor.
ÇEK-SENET TAHSİLATI ZORLAŞIYOR
- Bu yıl yaşanan sorunlar ve ekonomik krizden dolayı küçük ölçekli işletmelerde, iflaslar, konkordato ilanları ya da işten çıkarmalar bekliyor musunuz?
2024 yılı Finansmana Erişim Anketimizin ilk çeyrek sonuçlarına göre katılımcılarımızın yüzde 53’ü çek-senet tahsilatının zorlaştığını söylerken sadece yüzde 7’si bu konuda kolaylaşma yaşandığını belirtti. İşletme sermayesi ihtiyacının artması, enerji maliyetlerindeki yükseliş ve yüksek enflasyon gibi faktörler, KOBİ kredilerindeki artış hızını neredeyse durma noktasına getiriyor.
Bu durum üretimin sürdürülebilirliği açısından ciddi bir risk oluşturuyor. Nakitin bol olduğu bir dönemden az olduğu döneme geçtik. Yeni yatırımlar bir yana işletme sermayesinin karşılanması için kredilere erişim giderek güçleşiyor. Bu bağlamda ticari kredi kısıtlarının bu faiz düzeyinde uygulanması büyük oranda anlamsızlaştı.
Diğer taraftan ekonomimize katkılarını sürdürebilmeleri için özellikle yüksek teknolojili üretim ve katma değerli ihracat yapan stratejik sektörlere uzun vadeli ve uygun koşullarda destek sağlanması gerekiyor. Bu desteğin sağlanması için KGF, Eximbank ve diğer finans kuruluşları devreye girmelidir
ÇALIŞMALAR ŞEFFAF YAPILMALI
- Anadolu’da işletmeler bu sorunları yaşarken deprem bölgesindeki işletmeler bunlara ek olarak hangi zorluklarla karşı karşıya? Bölgedeki üyelerinizin talepleri ve sizin gözlemleriniz neler?
Barınma, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerin daha iyi koşullarda sunulması gerekiyor. Bu sayede bölgedeki yaşam standartları artırabilir ve iş gücünün dönüşü teşvik edilebilir. Ayrıca kadınları doğrudan hedefleyen ayni ve nakdi desteklerin de artırılması gerekiyor.
Bölgenin ihracat ve sanayi yapısının önemli ölçüde tekstil ve demir-çelik sektörlerine bağlı olduğunu göz önünde bulundurarak, deprem bölgesinde sanayi temelli bir daralmanın olduğunu ve toparlanmanın iş gücü eksikliği, altyapı ve finansmana erişim gibi sorunlar nedeniyle zaman alacağını ifade edebiliriz. Bölgenin milli gelir ve ihracat büyümesindeki düşüşün ancak 2026 yılı itibarıyla tersine dönebileceğini öngörüyoruz.
Diğer taraftan deprem bölgesi için 3 trilyon liralık bir harcamanın yapılacağı açıklanmıştı. Bu yatırım ve desteklerin hem şeffaflıkla yürütülmesi hem de yerel işletmelerin ve yerel kalkınmanın önceliklendirilmesi bağlamında etkin kaynak kullanımı yüksek önem arz ediyor. Ayrıca deprem bölgesindeki yeniden inşa ve diğer yatırım ihalelerinde başta bölgenin işletmeleri olmak üzere özel sektörün daha aktif rol alması sağlanmalıdır. TOKİ dışında deprem şartnamesine uygun ve iyi denetlenerek yapılacak inşaatlar, konteyner kentlerden konutlara geçişin hızlanması, bölgenin yeniden toparlanması ve yerel ekonominin canlanması için anlamlı bir adım olur.
Öte yandan bu ekonomik gündem içerisinde asla unutmamamız ve ihmal etmememiz gereken bir diğer konu da kentlerimizi depreme hazırlamak. Beklenen depremlerden biri de Marmara depremi. Türkiye’ye en az 3 tane Marmara Bölgesi gerekiyor. Yüksek deprem riskine sahip İstanbul tek başına milli gelirin yüzde 31’ini üretirken, tahsil edilen vergi tahsilatının yaklaşık yüzde 45’ini ödüyor ve ihracatın yaklaşık üçte ikisini yapıyor. Dolayısıyla İstanbul’u depreme hazırlıklı hale getirirsek yalnızca bu şehrimizin değil ülkemizin ekonomik riskini de azaltırız.
DOĞRU POLİTİKA LİYAKATLI KADRO GEREKİYOR
- Özellikle enflasyon tarafında istenilen düşüşler sağlanamadı, siz enflasyonda neler öngörüyorsunuz, ne tür riskler var?
Türkiye maalesef yüksek enflasyonun istisna değil kural olmaya başladığı bir ülke. Bu nedenle iş insanları olarak enflasyonist ortamda nasıl iş yapmak gerektiğini mecburen öğrendik. Ama enflasyon günün sonunda KOBİ’lerden yüksek teknoloji ihracatçısına kadar herkesi olumsuz etkiliyor.
Bizi düşük gelir seviyesine, teknolojiye, rekabetçiliğe hapsediyor. Bu nedenle en büyük öncelik enflasyonun düşürülmesi olmalı. Enflasyonu düşürmek her şeyden önce doğru politikalar ve liyakatli kadrolar gerektirir.
Bu koşulları sağlamış durumdayız. Umudumuz Merkez Bankası’nın öngörüleri doğrultusunda, enflasyonun kontrol altına alınması. Ancak para politikası da tek başına yeterli değil! Büyümeyi değil kalkınmayı ve verimliliği arttırmayı hedefleyen ekonomik politikaların ve yapısal reformların hayata geçirilmesi, enflasyonun kontrol altına alınması ve ekonomik istikrarın sağlanması için hayati öneme sahip.
EN BÜYÜK SORUN ENFLASYON
- Şu anda Türkiye ekonomisinin en temel sorunları nelerdir, çözüm için önerileriniz nelerdir?
Türkiye’nin görünürdeki en büyük sorunları cari açık, yüksek enflasyon ile benzer ülkelere göre kalkınma ve kişi başı milli gelir gibi refah dinamiklerinde gösterdiğimiz olumsuz performans. Ancak görünürdeki sorunların arka planındaki hakiki sorunlara odaklanmalıyız. Bunları da verimlilik ve katma değer sorunu, kayıt dışı ekonomi ve vergi adaletsizliği ile 21. yüzyıl şartlarına uygun planlama eksikliği olarak özetleyebiliriz.
2023’ün sonlarında yayımladığımız 2022 Türkiye KOBİ Görünümü Raporumuzdaki verilerin gösterdiği üzere Türkiye, AB ülkelerine kıyasla mikro ve büyük işletmelerin verimliliği kıyaslamasında son sırada yer alıyor. Toplam faktör verimliliğinde de tarihsel olarak kötü bir performans sergiliyoruz.
İkiz dönüşüm süreci ve bu bağlamda sağlanan finansman ve iş birliği fırsatları hem verimliliğimizi hem de katma değerimizi artırmak için büyük fırsatlar sunuyor. Bu bağlamda Türkiye’nin ABD, AB, Güney Kore gibi ülkelerin oluşturduğu gibi iyi planlanmış bir yeni nesil sanayi politika yasasına ihtiyacı bulunuyor.
Ülke ekonomimizin şu an için en büyük sorunu şüphesiz enflasyon. Bilindiği üzere tüketim talebi hızla artarken üretimin bu artışı karşılayamaması enflasyona yol açıyor. Bu da para politikasının çözebileceği bir konu değil. Nitekim açıklanan son büyüme rakamlarına baktığımızda harcama yöntemine göre tüketim artışı yüzde 12,8 ile en büyük büyüme bileşen iken üretim faaliyetlerine göre üretim artışı sanayide yüzde 0,8 büyüme kaydetti. Tarım ve hayvancılıkta ise yüzde 0,2 daralma gerçekleşti.
Enflasyonu düşüreceksek üretim ve tüketim arasındaki makası kapatmak gerekir. Çünkü para politikasıyla elde edilebilecek sonuçların geçici olduğunu geçmişte yeterince tecrübe ettik. Üretim yapısında dönüşümün sağlanması için ekonominin dışında da yapılması gerekenler var. Bunların başında da hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının sağlanması geliyor. Bu nedenle “Orta Gelir” tuzağını aşma yolunun, “Orta Eğitim” ve “Orta Demokrasi” tuzaklarını aşmaktan geçtiğini ısrarla üzerine basa basa söylüyoruz.
EĞİTİME YETERİNCE ÖNEM VERİLMİYOR
- Siz bir iş dünyası örgütü olmanıza rağmen bu yılki ana gündem maddelerinizden birini eğitim olarak belirlediniz. Bunun altında yatan gerekçeler neler?
İktisat tarihine baktığımızda, gelişmekte olan ülke statüsünden gelişmiş ülkeler sınıfına geçen bütün ülkelerin ekonomik atılımlarını büyük eğitim reformları ile temelden desteklediklerini net bir şekilde görüyoruz. Türkiye, OECD verilerine göre hanehalkının en çok eğitime para harcadığı ülkeler arasında yer alırken kamunun OECD ortalaması altında eğitim harcaması yaptığı ülkelerden biri. Veriler açıkça gösteriyor ki hem maddi hem kalite olarak eğitime yeterince önem vermiyoruz.
Öte yandan Anadolu’yu gezdiğimizde iş insanlarının en çok yakındıkları konulardan birinin insan kaynağı sıkıntısı olduğunu görüyoruz. Bu da direkt olarak eğitimle ilgili bir konu. Ülkemizin insan sermayesi boyutunda hem mevcut hem gelecek ihtiyaçlara uyum sağlayabilmesi için eğitim ve eğitmen kalitesinin artırılması hedeflenmeli ve mesleki eğitime ivedilikle önem verilmelidir. Sektörlerin ihtiyaç duyduğu işgücünün eğitim müfredatı veya işbaşı eğitim programları ile oluşturulması gerekiyor.
Biz de bu nedenlerle yeni dönemde eğitim konusunu ana konumuz olarak gündemimize aldık. Beklentimiz, çağın gerektirdiği becerilere ve yetkinliklere sahip nesiller yetiştirmek. Bunun tek yolunun da laiklik ve bilimsellik ilkelerinden hiçbir ödün vermemektir. Ayrıca “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adını taşıyan yeni müfredatın da derslerin kapsamı, eğitimde fırsat eşitliği gibi önemli konularda daha şeffaf ve kamuoyunu aydınlatıcı bir şekilde düzenlenmesi gerektiğini savunuyoruz. Müfredattaki değişimin toplumsal yarara dönüşebilmesi ancak bu değişimin toplumsal uzlaşma temelinde, katılımcı bir zeminde gerçekleşmesiyle mümkün olur.
KUR 41-43 TL’YE ÇIKABİLİR
- Bu yıl büyüme, kur, işsizlik, faiz, cari açık konusunda öngörüleriniz nelerdir?
Türkiye ekonomisi 2023’te toplamda 26,3 trilyon TL’ye, dolar bazında ise 1,1 trilyon dolara ulaştı. 2023 yılına ait GSYH, cari açık ve enflasyon verileri, seçimden sonra yayınlanan OVP’ye yakın gerçekleşmişti. 2024 yılında da enflasyon ve büyümede yukarı yönlü bir sapma olsa da diğer parametrelerde -jeopolitik risklerin artmaması durumunda- geçen yıl yayınlanan OVP beklentilerine yakın yıl sonu rakamları göreceğimizi düşünüyoruz. Büyüme hedefi ekonominin kısa vadeli ihtiyaçlarına daha fazla odaklanmamalı.
Kısa vadede büyümeye öncelik vererek OVP’de vücut bulan ekonomi programı ve TCMB beklentileri doğrultusunda bir enflasyon düşüşü yaşamamız olanaksız. Bu noktada iş dünyası olarak, büyümedeki yavaşlamanın dezenflasyon sürecinin ayrılmaz bir parçası olduğunun farkındayız. Türkiye’nin kısa vadede enflasyonu artıran ve dengesizlikleri besleyen hızlı büyümeye değil, kaliteli ve sürdürülebilir büyümeye ihtiyacı var. Döviz kuru beklentilerinde ise TCMB anketindeki beklentinin biraz üzerinde olsa da çok sapmayacak 41-43 arasında bir yıl sonu döviz kuru beklentisi piyasada hakim.
İlgili Haberler
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Emekliye iyi haber yok!
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev