Ailenin Görevlerini Polisler mi Din Adamları mı Üstlenecek?
Milliyet gazetesinde 7 Mart 2011 Pazartesi günü yazıldığına göre, Kütahya’nın Simav ilçesinde kaymakam, bazı sivil toplum kuruluşları ile toplantı yapmış ve basın toplantısı yoluyla alınan kararları kamuoyuna duyurmuş. Kaymakam Yüksel Ünal’a göre gençlerde küfürlü konuşma ve argo yaygınlaşmış. Bunun engellenmesi için din adamları, öğretmenler ve emniyet mensuplarından yararlanılmasına karar verilmiş. Kaymakamın deyişi ile bu duruma daha fazla müsamaha gösterilmemeliymiş. Küfürlü ve argo konuşmaları önlemek, uygulanabilir çözüm önerileri belirlemek ve bu önerilerin planlı bir şekilde uygulanmasını sağlamak amaçmış. Din görevlileri konuyu bulundukları her platformda gündeme getirecekmiş. Emniyet mensuplarımız da küfürlü ve argolu konuşmalarda bulunan vatandaşlarımızı çarşı pazar ve kahvede gördükleri her yerde uyaracakmış.
Ben yazıyı okurken kanımın donduğunu hissettim. Bahane güzel. Gençlerimiz argo ve küfürlü konuşmasın. Bunu elbette kimse istemiyor ve desteklemiyor. Ama bu ülkede çok iyi yetişmiş bilim adamları, eğiticiler, psikologlar, pedagoglar ve ruh sağlığı uzmanları var. Her şeyden önemlisi de gençlerimiz sokak çocukları değil. Hepsinin ailesi var. Ailelerin görevi çocuklarının iyi yetişmesini sağlamaktır. Aileler yetersiz kaldığı zaman da bunu yetişmiş elemanlar üstlenir. Bu kaymakamların, polisin ya da din görevlilerinin görevi değildir, üstelik onların birikimi ile çözülecek meseleler hiç değildir. Argo ve küfür konusunda din adamlarının ve polisin dikkatini çekmesi gereken kişilerin başında herhalde sayın Başbakanımızın geldiği de unutulmasa daha iyi olur.
Büyük rahatsızlık
Kaymakam Bey bu küfür meselesinin “toplumda yaşam kalitesini olumsuz etkilediğini, toplumda büyük bir rahatsızlığa yol açtığını” buyurmuş. Başbakan küfürlü ya da argo konuştuğu zaman belli kesimler öfkeleniyor. Bu doğru. Ben 45 yıldır bu ülkede insanların ruh sağlıkları ile uğraşıyorum. Toplumumuzda rahatsızlığa yol açan bunca büyük problem varken, argo konuşmalarının toplumda “büyük bir rahatsızlığa” yol açtığı iddialarına beni kimse inandıramaz. Büyük rahatsızlık sözleri ailelerin içine nüfuz etmek, ana babalara ve çocuklara dini telkinlerde bulunmak için bir mazeret olarak kullanılmaktadır. Bunu görmemek için çok saf olmak gerekir. Bir basın toplantısı ile verilmek istenen mesajların gayretkeş bir kaymakam tarafından söylenivermiş istisna bir yazı olduğuna inanmıyorum.
İnsanın kanını donduran işte bu. Din görevlileri çocuklarımızı nasıl terbiye edeceğimize karar verecek, kaymakamın sözünü tekrarlayarak ifade edelim: “Uygulanabilir çözüm önerileri belirleyecek ve bu önerilerin planlı bir şekilde uygulanmasını sağlayacaklar” Emniyet mensupları da ana babalarımızı çarşı pazarda denetleyecekler.
Böylece nasıl bir ülkede yaşayacağımız kalın çizgilerle yavaş yavaş ortaya konuyor. Sayın Başbakanımız “kendi iktidarları döneminde kimsenin yaşam biçimine karışılmadığını ve karışılmayacağını” söylüyor. Peki o zaman soralım: Üniversitelerin bunca eğitim problemi varken, iktidara geldikleri günlerden beri, kızların “kapanmasını” üniversite eğitiminin en önemli meselesi haline kim getirdi?
Temel ilkeler
Üniversitelerde kısmı başarı sağladıktan sonra, şimdi ilköğretim çağındaki kızların ve resmi dairelerdeki kadınların tesettüre girmesi için uygun atmosferin yaratılmaya çalışıldığını görmüyor muyuz? Bunu yavaş yavaş kız ve erkek öğrencilerin ayrılması isteklerinin izleyeceğini beklemiyor muyuz? Nitekim Mardin’de 44 kişinin katliamı ile ilgili olarak Can Dündar, Mardin Valisi Hasan Duruer ile NTV’de konuşmuştu. Katliamla ilgili çözüm yolları tartışılırken sayın vali yörenin inançları gereği, kız çocuklarının ayrı okullarda okumasının faydalı olacağını düşündüğünü söylemişti. Valiye göre kız çocuklarının erkeklerle aynı okullarda okumaları istenmemekteymiş.
19-21 Mayıs 1995 tarihlerinde Bilgi ve Hikmet Dergisi tarafından düzenlenen sempozyumda Başbakan neler demişti: “Başlangıçta kurulurken ortaya atılan cumhuriyet ilkesinin zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Halk için ve halk adına yönetim diye tarif edilen cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha ademi merkeziyetçi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğunu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum.”
Bir süredir toplumun giderek İslami değerlerle daha fazla özdeşleşmesi yolunda bilinçli çaba gösterildiği biliniyor.
Toplum nasıl değiştirilir, toplumun değer yargıları, tutum ve inançlarıı sindire sindire, yedire yedire işte böyle değiştirilir. Bunun çeşitli örneklerle denendiğini elbette görüyoruz.
Bekleyelim bakalım.. Bir süre sonra hükümetten artık büyük baskı gelmesine bile gerek kalmayabilir. Çünkü aşırı dinciler hükümetten büyük baskı gelmesi bile, dini kullanma ve kadın üzerinde istedikleri baskıyı yapmakta artık kendilerini hür ve özgür hissedeceklerdir.
En Çok Okunan Haberler
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- 'Seküler müdür kalmadı'
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- Jose Mourinho'dan genç futbolcuya övgü!
- Bir acayip Türkiye hikâyesi
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Başkan Özarslan’dan açıklama
- Kılıçdaroğlu'ndan Özel'e 'Suriye' yanıtı