"AK Parti'li Fetullah Gülen beklemiyoruz"
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Hiçbirimiz bir AK Parti'li Fetullah Gülen beklemiyoruz ve bunu istemiyoruz. O, hemen hemen bütün partilerin, bütün siyasetle ilgilenenlerin ve Türkiye'de 75 milyonun insanın vicdanı olarak doğruları söyleyen, doğruları tavsiye eden, muhalefetle bile iyi bir üslup ve nazik bir ilişkiyle alaka kurmak isteyen bir yapının içerisinde" dedi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TRT Türk'te canlı yayına katılarak, soruları yanıtladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ABD ziyareti sırasında Fetullah Gülen'e yaptığı ziyaretle ilgili "Fethullah Gülen ile görüştünüz, kamuoyu merak ediyor, neden görüştünüz ve ne görüştünüz?" sorusuna Arınç, "Doğrusu Amerika ziyaretinden çok bunun merak edilmesine bir taraftan memnun oluyorum, bir taraftan da şaşırıyorum" yanıtını verdi.
Arınç, Başbakan Erdoğan ve bazı bakanlarla ABD'ye ziyarette bulunduklarını belirterek, şöyle devam etti: "Konu Amerika olunca ve eşim de olunca ben doğrusu Türkiye'den ayrılmadan mümkün olursa Hoca Efendi'yi bir ziyaret edebilir miyim diye gönlümden geçirmiştim. Hanım da bu işe çok sevindi, 'keşke imkan bulabilirsek gidelim, ziyaret edelim' dediler. Washington'dan bulunduğu yer 4-5 saatlik bir mesafe ama gidilebilecek bir şey. Sayın Başbakanımıza da gitmeden önce konuyu açtım, 'fırsat bulursam böyle bir ziyaret yapmak istiyorum. İzin verir misiniz, uygun görür müsünüz?' dedim. Çok memnun oldu. Hatta 'keşke bizim için de mümkün olsa, biz de görüşebilsek' dedi. Ama programları çok yoğundu. Bu programlardan fırsat bulup da böyle bir mesafeli ziyaret olabilir miydi? O, pek ihtimal vermedi. Ama 'selamlarımızı, sevgilerimizi götürürsünüz. Özellikle birinci gün boş olacak. Mümkünse 15'inde bu ziyareti yapabilirsiniz' demişti. Biz 15'inde oradaydık eşimle birlikte. Bizi aldılar dostlarımız, arkadaşlarımız, Hoca Efendi'yi bulunduğu yerde ziyarete götürdüler."
Karayoluyla yaklaşık 4,5 saatte gittiklerine değinen Arınç, birkaç saat Fetullah Gülen'in misafiri olduklarını söyledi. Arınç, resmiyetin ötesinde bunu, "kendisini çok seven bir dostunun ziyareti" olarak düşünmek gerektiğini belirterek, "Sıradan, dışarıdan bir insanın ziyareti olarak algılanmamasını, düşünülmemesini" istedi. Gülen'i 1975 yılından beri tanıdığını dile getiren Arınç, "O günden beri kendisine çok büyük bir saygım ve sevgim var" diye konuştu.
Arınç, Gülen'in o yıllarda Edremit'ten Manisa'ya vaiz olarak atandığını, kendisinin de burada avukatlık yaptığını dile getirerek, onun vaazlarını, sohbetlerini, konferanslarını hiç aksatmadan takip etmeye başladığını, çok beğendiğini ve sevdiğini vurguladı. "Çok ihlaslı bir mümindi. Konuşmaları çok etkiliydi, çok bilgiliydi, etrafında güzel dostlar vardı. Biz, bu süreç içerisinde kendisini yakinen tanıdık. O da bizi sevdi. Öyle düşünüyorum" diyen Arınç, şöyle konuştu: "Hatta o zaman bekardım, annemle birlikte kalıyordum. Annem rahmetli kendi elleriyle yemek hazırlar, cuma günleri vaazdan sonra kendisini alır evimize davet ederdik. Bir küçük dost grubuyla birlikte yemekler de yerdik. Ondan sonra İzmir'e gittiler. İzmir'deki çalışmalarını yakinen takip ettim. Daha sonra zaten Hoca Efendi'nin hizmetleri büyüdü. Kendisini sevenlerin halkası genişledi. Sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada kendisinden bahsedilmeye başlandı. Şüphesiz 28 Şubat sürecinde de çok büyük sıkıntılar oldu. Kendisine büyük iftiralar atıldı. Şahsı, davası, hizmeti, çilesiyle ilgili birbirinden kötü yalanlar ve iftiralarla cezaevleri yolları gösterildi, davalar açıldı, örgütle suçlandı, laikliğe aykırı suçlar işlendiği ifade edildi. O davalar sırasında da kendisini yakinen tanıdım. O zamanlar milletvekiliydim. Her aşamada kendisini destekleyen, kendisinin böyle suçları işlemediğine gönülden inanan bir insan olarak şahsım ve milletvekili sıfatımla da destek olmaya çalıştım. O davaların hepsi hamdolsun ki beraatle sonuçlandı. Yargıtay'dan geçti, kesinleşti. Fakat o zorlu süreçte Amerika'ya gitmek zorunda kaldı. Hem hastalığının tedavisi hem de Türkiye'deki bu rahatsız edici ortamdan belki biraz olsun uzaklaşabilmek düşüncesiyle."
Hükümetle arasında sorun olduğu söylentileri
Gülen cemaatiyle hükümet arasında bir sorun olduğu söylentileri, haberlerinin kamuoyuna yansıdığı ifade edilerek, ziyaretin bununla bir ilişkisi ve görüşmenin siyasi bir boyutunun olup olmadığının sorulması üzerine Arınç, Başbakan Erdoğan'ın, bu konuda kendisine vekaleten bu ziyaretin yapıldığını söylediğini bildirdi. "Bana sorsalar ben de söyleyecektim bu ziyareti yaptığımı" diyen Arınç, ancak içerik konusunda bilgi vermediğini ifade etti.
Arınç, "Bu ziyaret hemen hemen 40 yıldan beri kendisini seven, sayan, dualarından eksik etmeyen bir insanın bir yüzünü görebilmek, duasını alabilmek için eşimle yaptığım bir seyahattir, ziyarettir. Özellikle kendi şahsıma asaleten olduğunu söylemeliyim" ifadesini kullandı.
Başbakan Erdoğan'ın da selamlarını, sevgilerini, iyi dileklerini iletmesini istediğini belirten Arınç, "(Bizden bir emirleri olur mu bir tavsiyeleri olur mu? Onu da öğren) dedi. Şüphesiz, son zamanlarda çok fazlasıyla speküle edilmiş, bazı konular üzerinde yazılıyor, çiziliyor. Bunları belki kendisine birinci ağızdan sormak, o konularda bir önerisi bir tavsiyesi varsa, veya bizim farkında olmadığımız herhangi bir yanlışımız varsa bu konularda da bizi aydınlatmasını rica etmekti" dedi.
Arınç, Fetullah Gülen'le yaklaşık 3 saate yakın birlikte olduklarını belirterek, kendilerine ikramlarda bulunulduğunu ve Türkiye'yi, dünyayı konuştuklarını dile getirdi. Başbakan Yardımcısı Arınç, "Hükümetle bir sorun var mı?" yönündeki soru üzerine, "Bunlar bence basit sorular. Sadece belli köşe yazarlarında veya belli siyasetçilerde hükümetle camia arasında veya cemaat arasında bir soğukluğun, bir çekememezliğin, hatta bir rekabetin olduğu söyleniyor. Ben bunları kesinlikle reddediyorum" değerlendirmesinde bulundu.
Arınç, şunları söyledi: "Bir defa Hoca Efendi'nin şahsını iyi tanımadıklarından veya onun hizmetini layıkıyla bilemediklerinden bu tür sorular soruyorlar. Hoca Efendi'yi, bir siyasi partinin kalıpları içerisine koymak veya onun hizmetlerini bir hükümetle aynı noktaya getirmek doğru değil. Hoca Efendi bana göre siyaset üstü bir insan. Siyasete ilgisiz değil. Ama onu bir partinin dar kalıpları içerisinde veya hükümetin her yaptığını 'A ne kadar güzel, aferin' diyecek bir yaratılışta düşünmemek lazım. Bizden daha iyi görebiliyor, daha iyi değerlendirebiliyor. Türkiye'yi ve dünyayı çok yakından takip ediyor. Buna bizzat şahit oldum. Yani gününün önemli bir kısmını, yaşanan olaylar ve olaylar üzerine yapılan analizleri okumakla, dinlemekle geçiriyor. Dolayısıyla bizim içinde olup da göremediğimiz, fark edemediğimiz pek çok şeyi, daha objektif bakarak, daha yukarıdan bakarak belki detaylarıyla fark edebiliyor. Bu konuları da kendilerine sordum. Yani kesinlike bir defa Tayyip Erdoğan, Sayın Başbakanımızın şahsını çok seviyor. Bunu her vesileyle ifade ediyor. Onun şahsına karşı çok büyük duaları var. Onun çok büyük hizmetleri olduğuna inanıyor. Hükümetimizin bu on yıldır yaptığı, başarılı olduğu icraatların hepsini takdir ediyor. Ancak bazı konularda şüphesiz daha dikkatli olunmasını, daha temkinli olunmasını, belki üslup konusunda bazı konulara daha fazla dikkat edilmesini istiyor. Ben şahsen çok rahat konuşabildiğime inanıyorum. Hoca Efendi de aynı yakınlığı gösterdi. Arada dolaşıp giden fazla laflardan uzak kalmak gerektiğini biz de o da ifade ediyoruz. Eğer arada bir haber gelmişse veyahut da bizi izan edecek edecek herhangi bir şey varsa, bunu doğrudan ilişki kurmak suretiyle rahatlıkla öğrenebileceğimizi veya bir yanlış varsa düzeltebileceğimizi ifade ettim. O da bunlardan çok memnun oldu. Çünkü öyle bir Türkiye'de ve dünyada yaşıyoruz ki herkes her lafı götürüp dağıtabilir."
Herkesin kendine göre farklı bir yorum yapabileceğine değinen Arınç, şu görüşleri dile getirdi: "Olaylara nasıl baktığınıza bağlı. Yani bardağın yarısına boş olarak bakarsanız farklı yorumlar yaparsınız. Şimdi ben, bazı yorumları haberleri okudukça da kendi kendime 'ne kadar haklıymışım' diyorum. Çünkü elimin boş döndüğünü ifade edenlerden iyi karşılanmadığımı yazanlara kadar... Allah onlara insaf versin, biraz izan versin. Bunların hiçbirisi doğru değil. Bizim dostluğumuz Allah içindir. Biz onu büyük hizmetleri sebebiyle ve bugüne kadar Türkiye'ye, dünyaya kazandırdığı çok büyük hikmetler sebebiyle seviyoruz."
"Bir küslük, kırgınlık iddiası doğru değil o zaman" değerlendirmesi üzerine de Arınç, "Hayır" dedi.
'AK Parti'li Fetullah Gülen beklemiyoruz'
Arınç, "Benim düşünceme göre de Tayyip Bey'in, Başbakanımızın düşüncesine göre de hiçbirimiz bir AK Parti'li Fetullah Gülen beklemiyoruz ve bunu istemiyoruz. O, hemen hemen bütün partilerin, bütün siyasetle ilgilenenlerin ve Türkiye'de 75 milyonun insanın vicdanı olarak doğruları söyleyen, doğruları tavsiye eden, muhalefetle bile iyi bir üslup ve nazik bir ilişkiyle alaka kurmak isteyen bir yapının içerisinde. Kendi açımızdan bakarsak bizimle ilgili hiçbir sorun görünmüyor. Bunu ben rahatlıkla ifade ederim. Ama çok özel konuları tabii hocamızın izni olmadan buralarda konuşmamız doğru değil" diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, şöyle dedi: "Sonucu. Fevkalade iyi bir görüşme oldu. Bize çok büyük iltifatlarda bulundu. Dostane karşıladı, geçmiş dostluğumuzun hiç eksilmediğini, belki arttığını gördük, hükümetimizle, Sayın Başbakanımızla ilgili düşünceleri de müspet. Daha başarılı olmamızı, daha çok temkinli ve dikkatli olmamızı, hem çevremizdeki, bölgemizdeki olaylarda hem dünya politikasında hem de bazı konularda hassasiyet göstermemizi istiyor. Onları tek tek not ettik. Sayın Başbakanımıza da kısmen aktardım. Ama daha geniş görüşme imkanı da en kısa zamanda bulacağım."
"Türkiye'ye dönüşle ilgili herhangi bir diyalog yaşandı mı?" yönündeki soruya Arınç, Başbakan Erdoğan'ın, katıldığı bir programda, Gülen'in Türkiye'ye dönüşünü büyük bir özlemle beklediklerini ve bundan mutlu olacağını söylediğini hatırlatarak, şunları kaydetti: "Hem Sayın Başbakanımızın arzusu hem de kendi şahsi düşüncem olarak artık maddi manevi hiçbir engel kalmadı. 'Hepimiz sizleri çok özledik. Türkiye'ye gelseniz hem bu tür belki dedikoduların da büyük ölçüde önüne geçilmiş olur.' Tebessüm etti. Vatan hasretiyle memleket hasretiyle gurbet hasretiyle yanan bir insan. Özel odasındaki hediyelere bakarsanız bunların vatan topraklarıyla dolu kaseler olduğunu bile görebilirsiniz. Türkiye'yi çok seviyor, memleketine çok bağlı ama belli sebeplerle bir süre daha herhalde orada kalmayı düşünüyor. Şu anda gelmesinin muhtemel olmadığına inanıyorum."
'Evet deneyelim ama ipe un da sermeyelim'
Başbakan Erdoğan'ın ABD ziyaretinde Suriye'de yaşananların da görüşüldüğünü anımsatan Arınç, görüşmelerde ABD Başkanı Barack Obama'nın, Esad'ın meşru olmadığını ve gitmesi gerektiğini söylediğini aktardı. Görüşmelerde Obama'nın, "Birinci Cenevre başarısız oldu ama ikinci Cenevre'yi denemekte fayda var" sözleri üzerine Başbakan Erdoğan'ın, "Evet deneyelim ama ipe un da sermeyelim. Birincisinden bir şey bulamadık ikincisinden somut olarak ne bulacağınızı düşünüyorsunuz" diye sorduğunu belirten Arınç, şöyle konuştu: "Onlar karşılık verdi. Evet birincisi böyle oldu ama Rusya da ikna edilmek suretiyle ikinci Cenevre toplantısından somut bir şeyler çıkabilir. Süreci kısa tutalım, ne olabileceğini görelim. Bu bence çok güzel bir açılım. Arkası devam ediyor. Yani Suriye konusunda biz ABD ile aynı düşüncedeyiz. Bugünlerde yapılan yorumlar, güya biz ABD'nin itirazıyla biraz çark etmiş gibi görünüyormuşuz. Kesinlikle öyle değil. Etraflıca konuşuldu. Suriye çok komplike bir olay. Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi değil. 3 seneden beri direnmesinin altında yatan da biraz bu komplikasyonlardan geliyor. Bunları çözebilecek bir anahtara ihtiyaç var. O anahtarı birlikte bulacağımızı ABD bize çok açık bir şekilde teyit etti ve taahhüt etti. Dört dörtlük, fevkalade başarılı, çok iyi sonuçlara ulaşılmış, çok iyi bir ev sahipliğiyle Türkiye'ye gereken itibarın gösterildiği ziyaret olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim."
Amerika ziyaretinin başarılı olduğunu söyleyenler kadar eleştirenler de olduğu belirtilerek, değerlendirmesi sorulan Arınç, muhalefetin konuşmalarının büyük ölçüde kıskançlıktan, eleştirinin de ötesinde küçültücü ifadeler olduğunu kaydetti. ABD ziyaretinin lekelenmeye çalışıldığını ifade eden Arınç, "Muhalefet bence içerik konusunda bir şeyler söylemeliydi, bu ziyaretten hasıl olacak sonuçlar etrafında konuşmalar yapmalıydı" değerlendirmesinde bulundu.
'Esed benzetmesini hiçbir vicdan sahibi kabul edemez'
Arınç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun geçen haftaki Brüksel ziyaretinde Avrupa Parlamentosu (AP) Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda'yla yaşadığı krizi değerlendirdi. Brüksel'de yaşananların Kılıçdaroğlu'nun ilk gafı olmadığını, hazin bir tablonun yaşandığını dile getiren Arınç, TBMM Başkanlığı döneminden beri tanıdığı Swoboda'nın AP'de çok etkin ve saygın bir kişi olduğunu söyledi.
Swoboda'nın, Kılıçdaroğlu'nu kapısına kadar gittiği halde reddettiğinin görüntülerde yer aldığını anlatan Arınç, şunları söyledi: "Bir Türk siyasetçisinin bu duruma düşmesinden üzüntü duydum. Ne hikmetse celallenmeyi, bağırıp çağırmayı, her şeyi tersten göstermeyi, yeri geldiği zaman meydan okur gibi yapmayı bir maharet zannediyor. Sosyalist Enternasyonal'de Kılıçdaroğlu da 30'dan fazla başkan yardımcısından birisi. Hatta orada Suriye için alınan bir karara da farkında olmadan imza atmışlardı. Türkiye'ye geldiklerinde ne yaptıklarını bilmediklerini itiraf ettiler. Swoboda haklı olarak 'bu üslupla sizinle birlikte olamam' diyor. 10 yıldır Türkiye'yi yöneten bir başbakanın bu kadar büyük başarılarla insan hakları, demokratikleşme ve özgürlükler alanında attığı adımları görmezden gelerek, sadece bir taassupla Esed ile onu yan yana getirmesini hiçbir vicdan sahibi kabul edemez. Swoboda bir tepki olarak Kılıçdaroğlu ile olan randevusunu iptal etmiştir. Avrupa'daki bir grup başkanına bir Türk siyasetçisinin düştüğü bu hazin tabloyu şahsen ben yakıştıramadım."
'Kılıçdaroğlu gününü doldurmaya çalışıyor'
Swoboda'nın, AKP'nin etkisiyle Kılıçdaroğlu ile görüşmeyi kabul etmediği yönündeki iddiaların kabul edilebilir olmadığını vurgulayan Arınç, bunun bir parti başkanı ya da bir parti yetkilisinin söyleyebileceğine şaşırdığını ifade etti. Arınç, bu yöndeki açıklamalara kimsenin inanmayacağını kaydederek, "Bunu yaptığınız için oylarınız yüzde 20 seviyesinde. Yani Baykal'ın oyunu bile yakalamayacak noktaya geliyorsunuz. Sizin bu yanlışlarınız, sizi sevenleri bile mahcup edecek bir noktaya ulaştı" yorumunu yaptı.
Finlandiya eski Meclis Başkanı Pavo Liponen'in kendisinin Meclis Başkanlığı döneminde Türkiye'yi ziyaret ettiğini anımsatan Arınç, şöyle konuştu: "O zaman Deniz Baykal vardı. 'Anamuhalefetle görüşmeyecek misiniz' dedik. 'Onlar sosyalist değil, sosyal demokrat da değil. Siz yaptığınız icraatlarla aslında gerçek sosyal demokrat partisiniz. Biz sizi o gözle görüyoruz. Onlar faşist parti' dedi. Pek çok insanın ağızından bunu duydum. Kılıçdaroğlu'nun partiyi nereye çektiği belli değil. Parti içindeki gruplaşmalara bakarsanız, onların üzerinde parende atan bir genel başkan gibi. Sadece gününü doldurmaya çalışıyor. Yoksa bakıyorsunuz bir gün çıkıyor, 20 kişi çıkıyor, Meclis'te basın toplantısı yapıyor, onlara 'ulusalcı' diyorlar. Ondan sonra 10 kişi basın açıklaması yapamıyor, yazılı açıklama yapıyor, 'bunlar da herhalde yenilikçiler' diyorsunuz. Arada biri çıkıyor 'konuşmayın' diyor. 'Size kızıyorum işte sizi söyle yaparım' diyor, kimse onu dinlemiyor."
'Katliamları kınayın da kimden yana olduğunuzu bilelim'
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün Meclis'te Özgür Suriye Ordusu'na "katiller sürüsü" diyerek ağzına gelen hakaretleri ettiğini belirten Arınç, şöyle konuştu: "Daha Dersim'den kendisini temizleyememiş insanlar bugün Suriye'de yaşananlara karşı ağzını açmıyor. Biz Suriye'deki rejimin hangi mezhepten olduğuna bugüne kadar hiç dikkat etmedik. 8 sene çok güzel dostluğumuz oldu. Neden bozuldu? Çok basit. Halkına silah çekti. Uçaklar şehirleri bombaladı. 'Yapma' dedik. Nasihat etmeye çalıştık. Adam silahtan başka bir şey bilmiyor. 'Bunlar masum halktır, halkın taleplerine bu şekilde müdahale etmeyin' dediğimizde bizim dostluğumuz bozuldu."
Arınç, Suriye'de 1 milyon insanın ülke dışına çıktığını, 200 bine yakın insanın hayatını kaybettiğini, Emevi Camisi'nin bombalandığını ve şehirlerin yıkıldığını ama Türkiye'de bu yaşananlara karşı ağzını açmayan bir muhalefetin dolduğunu dile getiren Arınç, "Bugün bizim hükümetimizin Suriye konusundaki yanlışlarını söylemek herkesin hakkıdır. Neden yanlıştır, doğrusu nedir? Hükümetinin bu yanlışlarını nasıl düzeltmesi gerekir. Buna bir iki laf söyleyemeyen bir insanın bizi Esed rejimine karşı olmakla suçlamasını anlamak mümkün değil. Siz katliamları bir gün kınayın da kimden yana olduğunuzu bilelim. Hayır, onu kınamıyorlar" değerlendirmesinde bulundu.
'Cilvegözü'ndeki patlamanın iddianamesi yazılıyor'
"Suriye'nin toprak bütünlüğü mutlaka sağlanmalıdır. Bölünmesine karşıyız. Suriye'nin bu çok farklı yapısının da korunması gerekir. Yine Sünniler, yine Şiiler, yine Nusayriler, yine Dürzüler, yine Maruniler ve diğer azınlıklar birlikte olmalı. Birbirine saygı içinde olmalı. Biz bu yapının korunmasından yanayız" diyen Arınç, zulmün durmasını istediklerini ama Esad'ın kendilerini dinlemediğini söyledi.
Arınç, Türkiye'nin tüm Suriye halkını düşünerek insani yardım yaptığını, yardımların ihtiyaç sahibi herkese dağıtılması için çaba harcadıklarını belirterek, şöyle devam etti: "Şimdi maalesef bunların arasından birilerini çekip, Türkiye'ye karşı düşmanlığın içine sokmaya çalışıyor. 'Uçağımız bu yüzden düşürüldü, Akçakale bu yüzden bombalandı'. Geçtiğimiz aylarda yaşanan Cilvegözü Sınır Kapısı'ndaki patlamayla ilgili iddianame bugünlerde yazılmak üzere. Burada tutuklu 5 kişi var. Bunların Suriye ile irtibatları da kesin delillerle ispatlanmış durumda. Mahkemesi henüz başlamadı. Eldeki deliller maalesef yine Suriye muhaberatı ile veya içerisiyle ilgili bir sabotaj. Bunları yapanların, oradan gelenlerin bunu yaptıkları mı yoksa içerdekileri elde ederek yaptırdıkları mı konusunda iddianameyi beklemek lazım."
'AK Parti istikrarlı bir şekilde büyümeye devam ediyor'
AKP'nin bugünkü MKYK toplantısında son anket sonuçlarına baktığını bildiren Arınç, "Bence bağırmasalar iyi olacak" değerlendirmesinde bulundu. Arınç, "Biz yüzde 51,4'üz. Muhalefet, CHP yüzde 21'e yakın, 21'in üstünde değil. MHP 14 küsur. BDP'de biraz yükselme var, 8'e yakın görünüyor" dedi.
Arınç, AKP'nin istikrarlı bir şekilde büyümeye devam ettiğini vurgulayarak, şöyle konuştu: "Bağırıp çağırma, hakaret etmelerle, yanlış politikalarla, kendi partileri içinde birliği bütünlüğü sağlayamayan, kendi milletvekillerine sözünü geçiremeyen insanların, çözüm adına somut önerilerle ortaya çıkamayan insanların, sadece AK Parti'yi değil, başbakanımızı, hükümetimizi kötülemelerine halkım prim vermiyor. Dolayısıyla ben bu üsluptan vazgeçmelerini tavsiye edeceğim ama hepsinin bir akıl hocası vardır mutlaka. Onlar bizden farklı düşünüyor."
"2014'te üç sandık olabileceğine" yönelik tartışmalar hatırlatılarak, "CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'in 'O zaman 30 Mart'ta iki sandık, genel ve yerel seçim bir arada olsun' dedi. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu öneriyi" sorusu üzerine, Arınç, "Şu son anketi dinlemişse kanaati değişir mi bilmiyorum ama o tür konuşmaları sıkça yapıyor maşallah kendisi. Başbakanımızın bu söylediği söz malumu ilamdan ibaret, yeni bir şey değil" diye konuştu.
Muhalefetin bu konuyu sanki ilk defa duymuşlar gibi veya konu ilk defa konuşuluyormuş gibi davrandıklarını dile getiren Arınç, şunları söyledi: "Bu unutkanlıklarından mıdır, cehaletlerinden midir? Elimizde bizim seçimin dışında bir de yeni anayasa yapma iddiamız var. Biz yeni anayasa iddiasını tek başına götüren bir partiydik. 2007 seçimlerinden sonra bunu realize ettik, bilim kuruluna hazırlattık sonra tartışmaya açtık, o sırada parti hakkında kapatma davası açtılar, seçimlere kadar bir daha yeni anayasa konuşulmadı. MHP'den, CHP'den tık yok, hiç kimse yeni anayasa konuşmuyor. 2011 seçimlerini yaptık, ertesi gün 'yeni anayasaya biz hazırız' dedik. Meclis Başkanımız inisiyatif kullandı, partilerden temsilciler aldık, 9'a karşı 3 üyemiz olmasına rağmen yeter ki yeni anayasayı mutabakatla yapalım diye katıldık. Bize denildi ki '19 Ekim 2011'de başlayan bu süreç en geç 2012'nin sonunda bitecek'. İpe un serdiler. Bugün yine Sayın Kart konuşuyor. Sayın Kart, Sayın Batum gibiler oldukça o komisyondan hiçbir şey çıkmaz. Şahsen çok iyi tanıdığım için söylüyorum. Bizim komisyondaki üye arkadaşlarımızın söylediği şu, 'her gün toplanıyoruz en az üç saat Atilla Kart konuşuyor günlük olaylardan, varsa 4 saat de Süheyl Batum konuşuyor, Rıza Türmen de ya sabır çekerek onları dinliyor'. Rıza Türmen gibi üç kişi olsaydı CHP ile bir anayasa yapılabilirdi belki. Belki de anayasa yapılmasın diye böyle yapıyorlar."
'Eveleme gevele, atma tutma biz bu günlere geldik'
Konuyla ilgili işin özüne bir senede gelinemediğini, bunun üzerine "Bu işi artık bitireceğiz, ilanihaye bir işin ucu açık olmaz, uzatmaları oynuyorsunuz" dediklerini anımsatan Arınç, şunları kaydetti: "Meclis Başkanımızda inisiyatif. Biz sadece bir partiyiz orada. Meclis Başkanımız 'biraz daha hızlanacağız, günde 5 saat, 9 saat çalışacağız' dedi. 'Hadi o zaman marta kadar olsun' dedi. Bahçeli, o arada '23 Nisan ne güzel bir tarih' deyince '23 Nisan olsun' dedik. Sonra Sayın Bahçeli, 'Ucu açık olsun' demeye getirdi. Sayın Başkan zannediyorum ki bu yasama dönemi bitene kadar bu işten bir netice almaya çalışıyor. Şunu rahatlıkla ve samimi olarak söyleyeyim, bizim yeni anayasa yapma iddiamız gerçekçidir, bunun için tüm hazırlıklarımızı komisyona verdik. Komisyonda özellikle CHP'nin, MHP'yi de bir kenara koyuyorum onlar da yapıcı davrandılar, bugüne kadar anayasa yapma konusunda ciddi bir iradeleri olmadı. Eveleme gevele, atma tutma biz bu günlere geldik. Başbakanımız da 'bu iş oyuncak değil' diyor. O zaman şunu konuştuk. Buradan netice alamazsak B planımızı devreye sokarız. Kendi teklifimizi hazırlarız bir taslak olarak, partilerin kapısını çalarız. Biz bu taslağın üzerinde sizinle çalışabiliriz, sizin de bir taslağınız varsa getirin anayasayı beraber yapalım. Hiçbirisi kabul etmezse yapacak bir şeyimiz yok çünkü bizim sayımız yetmiyor. Ama içlerinden biri 'ben varım derse', bu sadece BDP olursa o zaman gene düşünürüz. CHP ile sorun yok diyelim 367'yi bile aşıyoruz, MHP ile de sorun yok diyelim belki 367'yi aşabiliyoruz ama BDP ile tam sınır noktada kalırız."
Arınç, BDP'nin 2010'da yapılan referandumundaki 26 maddeye katılmadığını hatırlatarak, "Böyle bir şeyin sandıktan 330'un üzerinde kesinlikle çıkacağına inanmamız lazım bir, siyaseten böyle bir beraberliğin iç politikada nasıl karşılanacağına bakmamız lazım iki. Gözü kapalı gitmiyoruz biz bu işlere. Eğer onlardan birisi ile yaparsak mesele yok, yapamazsak artık bizim tek başına böyle bir teklifle gelmemiz mümkün değil. Tek bir şey yaparız, 2015'i bekleriz milletin önüne gideriz ve 'biz bir anayasa yapacaktık ama imkan vermediler. Sen yeni bir anayasa istiyor musun benim sevgili milletim? O zaman bana 400 milletvekili ver, o zaman ben sana yeni anayasayı yapacağım' deriz" ifadesini kullandı.
Arınç, "2014'te üç sandık" tartışmalarına yönelik ise "Bir, 2014'ün Mart ayında yerel seçimler kesin. Öne almak istedik olmadı. İkincisi, haziran veya temmuz aylarında cumhurbaşkanlığı seçimi, halk seçecek. Üçüncü nedir? Eğer biz bir teklifle gelecek olsak bile bunun komisyonlarda görüşülmesi, Meclis Genel Kurulu'nda görüşülmesi 2014'e sarkacak. 2014 içinde üçüncü sandık referandum olabilir, anayasa oylaması açısından" dedi.
"Cumhurbaşkanı seçiminden önce veya sonra olmasının özel bir anlamı var mı" sorusuna Arınç, "Yok, ne zaman biterse o zaman yapılır" karşılığını verdi. "Cumhurbaşkanlığı ve referandum aynı sandıkta mı olabilir" yönündeki soru üzerine Arınç, şöyle konuştu: "Bir ihtimal. Eğer o tarihe kadar yetişirse. Çünkü düşünün ki yeni bir anayasa yapacaksak en azından 100 maddeden fazla olacak. Bunların komisyondaki görüşmeleriyle beraber, anayasa olduğu için ikişer defa görüşülmesi lazım, ondan sonra da Referandum Kanunu'na göre belli bir sürede referanduma götürülmesi lazım. Bir taraftan seçim yapacağız bir taraftan Meclis'te anayasa oylaması yapacağız, bunlar çok zor şeyler. Dolayısıyla 2014'ün içerisindeki bir tarih, muhtemelen cumhurbaşkanlığı seçiminden sonraki bir tarih söz konusu olabilir. Ama işler iyi gitti, o tarihe kadar yetişti ikisi de birlikte olabilir. Ne güzel, ekonomik davranmış oluruz."
Başkanlık sistemi tartışmaları
Başkanlık sistemine yönelik tartışmalar hatırlatılarak, "Konu olmazsa olmazınız mı" denilmesi üzerine Arınç, şu açıklamalarda bulundu: "Bu işi bilmiyorlar. Bir defa bu komisyon göreve başladığı zaman bir içtüzük kabul etti. Yani komisyonunun nasıl çalışacağını her biri altını imzaladı. Bir konuda dördünün üçü mutabık kalmazsa hiçbir şey geçmeyecek. Senin teklifin, benim teklifim, onun teklifi dördü mutabık kalmak şartıyla o ancak kabul edilebilecek. Dört partiden bir tanesi çıkar giderse yine komisyon dağılacak. Bu kadar birbirlerine bağladılar. Biz başkanlık sistemine göre yasama, yürütme ve yargıyı yazdık, teklif olarak verdik. Beyefendilerin yapacağı tek şey var, bu teklife karşı CHP diyecek ki 'Ben kabul etmiyorum', MHP diyecek ki 'Kabul etmiyorum', BDP'nin ne diyeceğine gerek yok zaten içlerinden bir tanesi 'hayır' derse bizim teklifimiz görüşülmeyecek. Görüşülmeyen şeyin kabul edilmesi mümkün değil. Niye dışarıda bağırıp çağırıyorsunuz? 'Ben sizin teklifinizi kabul etmedim' deyin uzlaşma komisyonunda, bu iş kapansın diğer konulara geçin. Ama onu ellerinde tutuyorlar anayasa yapmamak için bir bahane olarak devamlı ileri sürmek üzere."
"AK Parti'nin resmi görüşü hala başkanlık sistemi midir" sorusunu Arınç, "Bu önce 'tartışılsın' denildi, sonra 'teklif olarak verilsin' denildi. Bizim hiçbir kırmızı çizgimiz yoktu, herkes altını kopkoyu kırmızılarla çizdi. Kardeşim yeni bir anayasa yapıyoruz, sene 2013 darbe anayasanın üzerinden şu kadar sene geçmiş. Yeni, çağdaş, sivil, demokrat bir anayasa yapmak için bütün defolarımızı, bagajlarımızı bir kenara atarak, elimize bir kalem alalım, beyaz kağıda bir anayasa yapalım diye yola çıktık. Buna anayasanın bütün maddeleri de dahil" diyerek yanıtladı.
"Başkanlık sistemini isteyen birisini 'diktatör' olarak vasıflandırıyor Kılıçdaroğlu, bu cehalettir" diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Daha önceki cehaleti de şuydu, 'başkanlık sisteminde parlamento olmaz, biz parlamentosuz sistem istemiyoruz'. Al sana Fransa'da hem senato hem meclis, al sana ABD'de iki tane meclis. 26 ülkede başkanlık veya yarı başkanlık sistemi var, hepsinde parlamento var. Demokratik sistemlerden bir yönetim biçimi olarak başkanlık sistemini savunmayı diktatörlük olarak gören bir düşünce var. Bununla uzlaşmak mümkün değil. O zaman 'Bizim niyetimiz samimidir arkadaşım ama senin bu başkanlık sistemini filan söz konusu etmeyelim, onu biz kabul etmiyoruz.' Altına imza at bakalım 'kabul etmiyoruz' diye ondan sonra kalanları görüş. Onu da yapmıyorlar."
'Tartışmaya razı değillerdi, hala değiller'
"Size göre en uygun model başkanlık sistemi mi" sorusu üzerine Arınç, kendisinin TBMM Başkanlığı yaptığını hatırlattı. Üç sene öncesinden bu konuyu kendisine sormaya başladıklarını ve "Ben parlamenter demokratik sistemden yanayım" yanıtını verdiğini anımsatan Arınç, şunları söyledi: "Benim Meclis Başkanlığı'na adaylığım sırasında bir gazeteci arkadaşa söylediğim sözü hep karşıma getirirler, 'inadına aday oldum' diye. 'İnadına aday oldum' sözü doğru ama şu açıdan doğru. O günlerde ben zaten AK Parti'nin Grup Başkanıyım. Bütün arkadaşlar benim Meclis Başkanı olmamı istiyor ama bir kısım gazetelerde boy boy fotoğraflarla şu yayımlanıyor, 'bunların eşinin başı açık bunlar Meclis başkanı olabilir, bunların eşinin başı örtülü bunlar Meclis Başkanı olamaz'. Böylesine küflü bir düşünceye karşı 'ben inadına aday oluyorum' dedim. 'Benim eşimin başında örtü var, bu örtü benim Meclis Başkanı olmama engel değil. O şerefiyle başında örtüsünü taşırken ben de Meclis Başkanı seçilebilirim. Bu dogmatik yapıyı yıkmamız lazım' dedim. Burada da baktım ki başkanlığa, yarı başkanlık sistemine öcü gibi bakıyorlar. Kardeşim bunu bir tartışalım, tartışmakta ne zarar var. Önce 'tartışalım' demekle başladım ben. 'Tartışalım hatta sonunda beni de ikna ederseniz, bu benim için ayet-i kerime değil ben de sizinle düşünebilirim' dedim. Tartışmaya razı değillerdi, hala tartışmaya razı değiller. Uzlaşma komisyonunda bile muhalefet partileri başkanlık sisteminin artılarını, eksilerini tartışmıyor. Dolayısıyla ben parlamenter sistemden yanayım ama başkanlığın, yarı başkanlığın da Türkiye'de, bir ülkenin daha iyi yönetilebilmesine yol açacak bir sistem olarak görülüyorsa bunu da hemen kabul ederim."
'Ne yapalım kardeşim, buna siz sebep oldunuz'
Başkanlık sistemi tartışmalarına bağlı olarak cumhurbaşkanını tekrar Meclis'in seçmesine yönelik söylemlerin hatırlatılması üzerine Arınç, "Asıl zihinlerindeki gaye bu" yanıtını verdi.
Arınç, şunları söyledi: "Türkiye'de olağanüstülükler olmasa, ahlak dışı, parlamento dışı, demokrasi dışı müdahaleler olmasa biz bu noktalara gelmezdik. 2007'nin Nisan ayında Meclis ilk defa kendi iradesiyle cumhurbaşkanı seçecek. Seçtirmediler. Herkes ağzına geleni söyledi ama 367 daha etkili oldu. Böyle saçma sapan bir düşünceyi Anayasa Mahkemesi önümüze engel olarak getirdi. Meclis Başkanıyım, iki kolum bağlandı ben cumhurbaşkanını seçemedim. AK Parti olarak hemen anayasa değişikliğine gittik. 'Seçimler bundan sonra halk tarafından yapılacak' dedik. Bize destek verdiler parlamentodan o zaman Anavatan grubu. Ekim 2007 referandumu ile cumhurbaşkanını halkın seçmesini kabul ettik. 367 olmasa ve Meclis cumhurbaşkanını geçmiş seçimlerde olduğu gibi seçseydi bugün bunlarla karşılaşmayacaktık. Şimdi neyle karşılaşacağız? Aslında öyle kötü bir durum da yok, öyle herkesin söylediği kadar. Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecek ama Meclis tarafından seçilen cumhurbaşkanının yetkilerini kullanacak. Ne yapalım kardeşim, buna siz sebep oldunuz. Bunu akortlu hale getirmemiz gerekiyorsa işte zaten bu başkanlık sistemini ona göre tartışmamız lazım."
28 Şubat soruşturması
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü "28 Şubat" soruşturması kapsamında hazırlanan iddianamenin, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildiği hatırlatılarak, düşüncesi sorulan Arınç, "Bunların hepsi 12 Eylül referandumundan sonra halkımızın yüzde 58 oylarıyla yeni açılan sayfalardır, özgürlük sayfalarıdır, demokrasi sayfalarıdır. Artık darbe, darbe benzeri müdahale, kendi yetkilerini aşarak vesayetlerini devam ettirmek isteyenlere, varsa bundan sonra niyetliler, ibret olacak hareketlerdir" diye konuştu.
Arınç, şunları söyledi: "Tabii içlerinde çok yaşlı, geçmiş emekli komutanlar da var. Onların durumuna üzülenler de aramızda mutlaka vardır ama 28 Şubat'ın demokrasiye güçlü bir müdahale olduğu noktasında yargı bir iddianame tanzim etmiştir. Nasıl darbeyi yapan iki tane yaşlı insan da bugün yargılanıyorsa 28 Şubat'ın da bir yargı konusu edilmesini ben demokrasimizin geldiği olgunluk bakımından veya güçlenme bakımından hakikaten saygıyla izliyorum."
"Bireysel ve kurumsal olarak mağdur olmuş biri olarak rövanş duygusu yaşadınız mı" sorusuna Arınç, şu yanıtı verdi: "Hayır, niye rövanş duygusu yaşayacağız. Biz çok şükür, bir sözümden dolayı eleştirildim ama biz o kadar zulüm, haksızlık, hakaret gördük ama hiç dağa çıkmayı aklımıza getirmedik. Bunların demokrasi içinde bir zaman çözüleceğinden müthiş inancımız vardı. Allah'a inandık, sabrettik, milletimize güvendik. Milletimiz de yüzde 35'le başladık, 47 ile 50 ile bugüne bizi getirdi. Emin ol bundan sonraki seçimlerde çıta daha da yüksektir. Neden? Çünkü millete dönük siyaset yapıyoruz, milletin dilini konuşuyoruz ve özgürlük alanlarını genişletiyoruz."
'Alkol yasağı' tartışmaları
Meclis'teki alkol satışına ilişkin düzenlemeleri içeren çalışmaya yönelik değerlendirilmesi sorulan Arınç, bunu makul gördüğünü bildirdi. Bunun yeni bir itilaf konusu olmadığını, 2-3 sene evvel de böyle bir tartışma konusunun yaşandığını hatırlatan Arınç, şunları kaydetti: "Alkol konusunda söyleyebileceğimiz tek şey, dini kaygılar dışarıda kalmak şartıyla, o ayrı bir konu, herkesin kendi inancında alkole bakışı bellidir, alkolle ilişkisi bellidir. Ben buna sadece saygı duyarım ve kendi özel hayatıma da bunu uygularım. Ama herkes için böyle bir kaygıyı ortaya koymak, bunu bir yasa haline getirmek laik bir devlette mümkün değil. Bizim yaptığımız şey, anayasanın gençliğin ve ailenin korunması ile ilgili hükümlerini hayata geçirmek. Türkiye'de maalesef alkolle tanışma yaşı ilkokul yaşlarına kadar indi. Sigara daha da azaldı. Uyuşturucu vesairede de ciddi artışlar var. Bunlara etken olan pek çok sebep de var. Bir defa özendiriliyor. Alkollü içkilerin satışı, reklamı, bazı dizilerde herkesin gözüne soka soka bunların yapılması bir özenti olarak, özellikle genç nesillerde, kız olsun erkek olsun, adeta ona doğru bir yönelmeye teşvik ediyor. 3-4 sene evvel yine böyle bir tartışma söz konusu olduğunda ben şunu söylemiştim, 'alkole ulaşmak çok kolay olmamalı'. Elini attığınız yerden alkol bulamayacaksınız. Avrupa'da, bütün dünyada böyledir. En azından okullar, mabetler, hastaneler bunların çevresinde de 100-200 metreye kadar alkollü içki satılması veya bulundurulması mümkün olmamalı. Gençlere alkollü içki satışı yapılmamalıdır. Buna yol açabilecek düzenlemelerin yapılması lazım."
Alkolün, cinayet, hırsızlık, boşanma veya şiddet uygulama gibi olaylara da yol açabildiğini belirten Arınç, "Biz alkolü kim içiyor, kim içmiyor ona karışmayacağız ama alkol elinizin altında bulunmayacak. Gençlere satılmayacak, yaşına bakılacak, hepsinin kuralları var. Bütün dünyada kuralları var. Burası yol geçen hanı değil. Biz alkole karşı veya alkollü içki satışı yapılan yerlerde insanların rahatsız olmasına karşı birtakım tedbirleri bu toplumun selameti için alıyoruz. Bunları yasakçı bir zihniyet olarak da görmemek lazım" ifadesini kullandı.
'En gelişmiş teknolojik icat kumandadır'
Dizilerin alkolü özendirdiğine yönelik söylemlere karşı "beğenmeyen kanalı değiştirsin" yönünde düşüncelerin olduğunun da hatırlatılması üzerine Arınç, "Dünyadaki benim de en çok beğendiğim alet, en gelişmiş teknolojik icat kumandadır. Kumanda olmasa ne olurdu halimiz düşünüyorum. İki de bir git televizyona başka bir kanal bul, bunu bulana teşekkür etmemiz lazım" diye konuştu.
Arınç, şöyle devam etti: "Toplumda öyle güzel insanlar da biliyorum ki televizyonlu odadan televizyonsuz odaya geçişi hicret kabul ederler. O da ayrı bir düşünce. Ama kumanda denilen bir şey var, güzel de insan denilen, nefis denilen bir şey var. İnsanın ilgisini çekmek var. İnsan sadece kemikten yaratılmış bir mamul değil ki. Bizim inancımız, düşüncemiz, şehvetimiz, ilgimiz var, çocuklarımız var. Bir insan çocukları ile oturup seyredecek dizi bulamıyorsa çocuğunu uyutmayı tercih ediyorsa veya başka bir odaya kaçmak zorunda kalıyorsa bunlar yanlış şeyler. Ama sırf alkollü içki üzerine kurulu diziler var ve ben bu dizilerde başrollerde oynayanların sanat yaptıklarını değil, o içki reklamlarından ayrıca ücret aldıklarını düşünüyorum."
Arınç, bunun başka yerlerde de bu şekilde olduğunu kaydetti.
'Seksenler'i hiç kaçırmıyorum'
İzlediği televizyon dizisinin sorulması üzerine Arınç, "Seksenler'i hiç kaçırmıyorum. TRT'nin bir dizisi olarak da tebrik ediyorum aynı zamanda, herkesin ilgisini çeken çok sıcak bir dizi" diye konuştu.
Arınç, dizide, yaşanan o dönemlerin evin sıcak ortamıyla anlatıldığını ifade ederek, "Edepsizlik yok, ahlaksızlık yok. Sevginin, aşkın, dostluğun, komşuluğun en güzeli var. Böyle bir diziye yıllardan beri hasret kalmışız" yorumunda bulundu.
Sporda son dönemde yaşanan şiddet olaylarının sorulması üzerine Arınç, sözlerine Ziraat Türkiye Kupası'nı kazanan Fenerbahçe'yi tebrik ederek başladı. Sporda yaşanan şiddet olaylarının bir şekilde çözüleceğini dile getiren Arınç, şöyle devam etti: "Üzüldüğüm bir nokta var, geçtiğimiz yıl sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi ile ilgili bir kanun ama halk arasında 'şike' ismini takmışlardı. Aslında şike başlıklı bir kanun yok bizde. Bu değiştirildi, ben bu değiştirilmeye de karşı çıktım ama Meclis'te yapayalnız kaldım. Dört parti birleşti kanunu çıkardı, 'vardır Meclis'in bir bildiği' dedik. Oradaki cezaların dörtte birine indirilmesi karşısında cezalar caydırıcı vasfını kaybetti. Bunun eğitimle ilgisi var, taraftar kitlesiyle, spor yazarlarıyla ve sporcuların bizzat kendileriyle ilgili nokta var. Öylesine efendi, öylesine saygın, dostluğu, arkadaşlığı, başarıyı, sadece yarışma olarak kabul eden sporcular da var ama birbirlerinin boğazına sarılanlar da var. Bence bunları şiddetle reddetmek, belki çok ağır cezalarla futbol hayatına son verecek noktaya getirmemiz lazım. Ama maalesef taraftarların bir kesimi ile spor yazarlarının bir kesimi ve kulüp başkanları bu kötü örneklere etkileyici cezalar vermek yerine affedici veya yaptıkları yanlışlıkları daha küçültücü birtakım tedbirler alıyor."
Spor programları
"Bazı televizyon programlarının taraftarı çok fazla kışkırttığı eleştirileri de var" ifadesi üzerine Arınç, şöyle konuştu: "Öyle var, 3-4 tane kanal var. Onları dinledin mi eline kocaman bir pala alıp veya kasap bıçağıyla doğrudan koşman lazım. Telefonla bağlanıyorlar, kim daha çok bağırırsa ondan tarafa dönüyorlar. Özellikle bir iki tane adam var zaten sabıkalı, onları çıkarıyorlar ekranın önünde, onlarla beraber ortalığı ateşe veriyorlar. Televizyon kanallarında şüphesiz bu konuda biz RTÜK kuralları açısından belki çok fazla bir şey yapamıyoruz ama kendi içinde bir kontrol mekanizmasına ihtiyaç gösteriyor. En azından buna inanmak lazım."
Bu konuyu vefat eden Bursaspor Kulübü Başkanı İbrahim Yazıcı ile çok konuştuklarını ifade eden Arınç, onun da zaman zaman bazı şeylerden muzdarip olduğunu belirtti. Bursaspor taraftarının takımına çok bağlı, çok edepli olduğunu bildiren Arınç, bunu Yazıcı'nın cenazesinde de gördüğünü söyledi.
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Her birini alnından öpüyorum. Başkanlarına çok büyük bir bağlılık gösterdiler. Dini bir törenle başkanlarını uğurladılar. Ona olan bağlılıklarını ifade ettiler. Ama bazı yerlerde az da olsa bazı kitleler birileri tarafından teşvik ve tahrik ediliyor. Bunların bence önce cezai tedbirlerle, sonra da her kulübün veya kulüpleri temsil eden federasyonların uygulayacağı tedbirler almasıyla mümkün. Çünkü bizde cezayı koyuyorsunuz itiraz üzerine bir başkası kaldırıveriyor. 'Bu defa görmezden gelelim' diyorlar. Kulüplere göre belki farklı tavırlar takınıyorlar. Bu da hoş bir şey değil. Futbol Federasyonu'na çok önemli görev düşüyor. Merkez Hakem Kurulu'na ve diğerlerine, profesyonel kurumlara çok önemli görevler düşüyor. Bunları bir araya getirerek, bir duyarlılık oluşturmamız lazım. Yoksa herkes birbirinin boğazına sarılacak ki spor bu değil."
'Önümüzdeki dönemi sade, emekli siyasetçi olarak değerlendireceğim'
Arınç, siyaseti bırakma konusundaki kararında bir değişiklik olup olmadığı sorusuna, "Hayır. Allah uzun ömür versin inşallah. 2015'te milletvekilliğimiz sona erecek, ben hiçbir yere aday olmadan, en azından önümüzdeki dönemi bu şekilde bir sade, emekli siyasetçi olarak değerlendireceğim" yanıtını verdi.
Belirlediği bir program veya hayat tarzı olup olmadığına ilişkin soru üzerine ise Arınç, bir programının olmadığını, çocuklarına, torunlarına dönük bir hayat olabileceğini, ayrıca AKP'nin başarısı için konferans, toplantı gibi çalışmalara katılabileceğini söyledi.
Arınç, "Üç dönem kuralının değişme olasılığını görüyor musunuz" yönündeki soruya, "Başbakanımız da çok kararlı, biz de çok kararlıyız. Ama halk da 'bu iş yanlış. Bir daha düşünseniz, buna bir çare bulsanız' diyenler çok. Ben kulağımı tıkıyorum, başkalarına 'konuşun' diyorum. Bu kadro giderse ne olacak, aynı başarılar sağlanır mı sağlanmaz mı? Ben her yerde inanarak söylüyorum, bizim kadromuz çok zengin. Yani şu anda 8,5 milyon kayıtlı üyesi olan bir partiyiz biz. Bin 200'den fazla belde belediyemiz var, 500'e yakın ilçe belediyemiz var, yani işte şu kadar il belediyemiz var. Sayısı 50'yi 60'ı buldu. Bizim 3,5 milyon kadın üyemiz var, 2,5 milyon genç üyemiz var. Bütün bunlar bir kaynak" değerlendirmesini yaptı.
'Asıl olan AK Parti'nin bir hizmet partisi olmasıdır'
Partinin deneyimli isimlerinin siyasetten ayrılmasıyla AKP'nin zafiyet yaşayıp yaşamayacağının sorulması üzerine Arınç, şunları kaydetti: "Hayır, inanmıyorum. Biz artık kurumsal olarak güçlüyüz. Şahıslara bağlı olmaktan çıkarmak lazım. Şüphesiz bunu bütün siyasetçiler için tavsiye ediyorum. Hala 75'inde, 80'ininde siyasete tutunmaya çalışanlar var. Yol yakınken bu işe ara verin kardeşim. Ara verin. Siz çünkü hiç vazgeçilmez insanlar değilsiniz, biz de öyleyiz. Yani 'Bülent Arınç giderse bu iş biter', yok böyle bir şey. Şahıslara bağlı olmaz. İnsana dayanma ölür, ağaca dayanma kurur. Sen dayanacağın yeri biliyorsun. AK Parti de böyle güçlü bir parti ki hep kendini yeniliyor. Her seçimde biz yüzde 60 yenileniyoruz zaten. Gürül gürül geliyor arkası. İnsan, millet yolumuzu severse bize oy verecek. Bizim yüzümüze bakarak oy verdiklerini söyleyenler de var ama asıl olan AK Parti'nin bir hizmet partisi olmasıdır. Hizmete endeksli siyaset başarılı oluyor. Yoksa kuru laflarla kimse kimseye oy vermez. Bak yüzde 20'lerde adamlar. Bu kadar bağırmanın karşılığı yüzde 20. Bir de bağırma."
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'