AKP Kongresine Alınmayan Gazeteciler ve Anayasa

AKP Kongresine Alınmayan Gazeteciler ve Anayasa
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 06.10.2012 - 06:38

Bir siyasal partinin, hele devlet yardımından (yani yurttaşların ödediği vergilerden) en büyük payı alan iktidar partisinin; liderinin, subjektif nedenlerle uygun görmediği basın kuruluşlarını, partinin politikalarının görüşülmesi beklenen en üst düzey organ olan genel kurulun açık toplantılarına katılmaktan yasaklama yetkisi olmamalıdır.

İktidar partisi AKP’nin, geçen günlerde toplanan büyük kongresine, aralarında Cumhuriyet’in de olduğu bazı yayın organlarının temsilcilerinin “akredite” edilmemesi; yani kongre salonuna alınmaması, çeşitli çevrelerce eleştirildi. Bunun “basın özgürlüğü”ne aykırı olduğu, başka bir deyişle halkın anayasa ile güvence altına alınmış “haber alma” hakkını engellediği, haklı gerekçelerle dile getirildi.

Sayın Başbakan, bu eleştirilere yanıtını, partisinin grup toplantısında şu sözlerle dile getirdi:

“Güya bazı gazetelerin kongreye davet edilmemesi. Bu bizim sorumluluğumuz; mecbur muyum? Nereden çıkıyor bu? Her gün, her türlü hakareti yapacaksın, yalan yanlış her türlü her şeyi yazacaksın, söyleyeceksin ve buna rağmen biz yine davet edeceğiz. Yok böyle 25 kuruşa simit ya. Neymiş; ‘basına, medyaya engel konulmazmış’. Doğru konulmaz. Biz zaten koymuyoruz, öyle bir derdimiz yok. Ama o medya bize saygısızlık ettiği zaman, bize yalan yanlış her gün küfür yağdırdığı zaman, ona haddine bildirmek de bizim cevabımızdır.”

“Anadolu’da, ‘misafir ev sahibinin kuzusudur’ sözü vardır. Seni ev sahibi davet ediyor, sen de kuzu kuzu gelirsin, orada oturursun. Ne ikram edilirse yersin, içersin, teşekkür eder, ayrılırsın.”

Başbakan’ın, kendine özgü “ileri demokrasi” anlayışını yine kendine özgü üslubuyla dile getiren bu sözlerine Sevgili Şükran Soner, 4 Ekim 2012 günü yayımlanan “Siz Ev Sahibi, Biz Misafir Değiliz” başlıklı yazısında yanıt verdi ve önemli saptamalar yaptı. Sayın Soner, özetle şunları belirtiyordu, yazısında:

“İktidarların parti kongresi asla bir özel alan değildir. Kongrenin izlenmesi için verilen giriş kartları ya da davetiyelerin anlamı, yine salon kapasitesi ile öngörülmüş, olabilecek en objektif kriterlerle salona girebilecek toplam gazeteci sayısını sağlıklı saptamayı öngörür. Başbakan’ın istemediği basın kuruluşlarına, gazetecilere haddini bildirme (yi…) demokratik düzen içinde akla bile getirememesi gerekir.”

Siyasal parti herhangi bir tüzel kişi değildir

Sayın Soner’in, özetleyerek alıntıladığım gerekçeleri, bence de çok haklı ve yerinde. Cumhuriyet’in aynı sayısında Sayın Perihan Ergun da “AKP Kongresinin Önü Ardı” başlıklı yazısında, Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun bildirisine de yer vererek, bu uygulamanın “basın özgürlüğü açısından kaygı verici olduğunu” belirtmişti. Kanımca, konunun sadece “basın özgürlüğü” bağlamında ele alınması ile yetinilmemesi; sorunun, Anayasa Hukuku ve Devlet Hazinesi boyutlarının da dikkate alınması da gerekiyor. 1961 Anayasası’ndan önceki dönemde, siyasal partilerle doğrudan ilgili bir yasa hükmü olmadığı için, partilere “Dernekler Yasası” uygulanıyordu. Oysa, Türk hukukuna 1961 Anayasası ile giren bazı ilkeler ve Siyasal Partiler Kanunu nedeniyle; siyasal partiler artık bir tür “kendine özgü”, “kamu tüzel kişisi benzeri” bir statü kazanmışlardır. Yani, siyasal parti, şirket, dernek, vakıf gibi herhangi bir tüzel kişi değil anayasanın 69. maddesinde “demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez ögesi” olarak kabul edilmiş bir kuruluştur. Parti kapatma davalarının Anayasa Mahkemesi’nde görülmesi gibi özellikler de, bu kuruluşların sıradan bir tüzel kişi olmadığının göstergesidir. Kısacası, bir siyasal parti kongresi, örneğin, herhangi bir anonim şirketin paydaşlarının katılacağı genel kurulundan çok farklı nitelikte bir toplantıdır.

Anayasanın 69. maddesinin konumuz açısından önemli bir hükmü de şudur: “Devlet, siyasal partilere yeterli düzeyde ve hakça mali yardım yapar”. Partilerin mali denetimleri de, özel hükümler uyarınca Anayasa Mahkemesi’nce yapılır.Bu durum, devlet yardımı alan partilere ek bir sorumluluk getirir; çünkü harcamaların büyük bölümü ‘Devlet Hazinesi’nden karşılanmaktadır.

Sonuç

1961 Anayasası’ndan beri, “demokratik siyasal yaşamımızın vazgeçilmez ögeleri” sayılan siyasal partiler, bazı açılardan “kamusal” nitelikleri olan kuruluşlar haline gelmiştir. Siyasal partilerin içişlerine yani, politikalarını oluşturmalarına, görüşler geliştirmesine vb. etkinliklerine müdahale elbette kabul edilmez; ama her siyasal partinin, özellikle iktidar partisinin “demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez ögesi” olduğunun bilincini taşıması da gerekir. Basın yayın organlarının, parti etkinliklerini izleyip, yorumlaması da bu bağlamda değerlendirilmelidir.

Bir siyasal partinin, hele devlet yardımından (yani yurttaşların ödediği vergilerden) en büyük payı alan iktidar partisinin; liderinin, subjektif nedenlerle uygun görmediği basın kuruluşlarını, partinin politikalarının görüşülmesi beklenen en üst düzey organ olan genel kurulun açık toplantılarına katılmaktan yasaklama yetkisi olmamalıdır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon