'Amaç, TSK içinde personeli birbirine düşürmek'

Şantaj ve askeri casusluk iddialarına ilişkin davada tutuklu yargılanan emekli Albay İbrahim Sezer, kimsenin özel hayatını kayıt altına almadığını ve fişleme yapmadığını belirterek, ''Bunlar kötü niyetli birtakım güçlerin TSK içinde personeli birbirine düşürmek için yaptığı çirkin oyunlar. Failleri er ya da geç ortaya çıkacaktır'' dedi.

Yayınlanma: 20.04.2011 - 17:29
Abone Ol google-news

İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, verilen aranın ve kimlik tespitlerinin ardından alınan kararları açıklayan Mahkeme Heyeti Başkanı Metin Özçelik, aradan önce duruşma salonuna alınmayan sanık yakınlarının içeri girmesine izin verdi.

Bazı sanık ve avukatların, görevsizlik kararı verilerek dosyanın askeri mahkemeye gönderilmesi taleplerinin reddine karar verildiğini açıklayan Özçelik, yine avukatların, Genelkurmay Başkanlığından mahkemeye sunulan belgelerin kendilerine verilmesi yönündeki istemlerinin de gizli ve devlet sırrı niteliğinde belgeler bulunması nedeniyle bu aşamada reddedildiğini kaydetti.

Özçelik, söz konusu belgelerin sayısının on binlerle ifade edildiğini belirterek, bu belgelerin incelenmesinin ardından avukatlara verilip verilmeyeceğinin kararlaştırılacağını söyledi.

Duruşmada söz alan tutuklu sanıklardan emekli Albay İbrahim Sezer, en son görev yeri olan Deniz Harp Okulu Komutanlığına 26 Temmuz 2010'da katıldığını anlatarak, bu yeni atandığı görevin, ''bir yıldır boş olan, bir başka subayın ikiz görevle yürüttüğü, hatta gittiğinde odadaki bilgisayar çalışmadığı için arızası giderilsin diye bilgi işleme gönderdiği'' bir görev olduğunu kaydetti.

Sezer, 3 Ağustos 2010'da, İstanbul Emniyet Müdürlüğünden aradığını söyleyen bir başkomiserin, Kadıköy'deki evinde ele geçirilen bilgi ve belgelerle ilgili kendisi veya avukatının emniyete gelmesini istediğini kaydederek, Kadıköy'de bir evi olmadığını söyledi.

Kadıköy'de 2002 yılında bilgisayar alırken görüşüp tanıştığı Sinan Vurgun'un bir bekar evi olduğunu ve evin bir anahtarının da kendisinde bulunduğunu dile getiren Sezer, ''Bu ev bana ait değildir. Bende bir anahtar vardır, zaman zaman giderim. Evin sahibi olmadığım için başka kimde anahtar olduğunu bilmem mümkün değildir. Bu eve gideceğim zaman mutlaka Sinan Vurgun'u telefonla arar, müsaitse giderdim. Bir bond çanta içinde bulunduğu iddia edilen dijital bilgi, belge ve dokümanların hiçbiri bana ait değildir. Ben bir çanta veya iddia edilen evrakı soruşturma aşaması da dahil görmedim'' diye konuştu.

Sezer, 2 Ağustos 2010'da çıkarılan arama kararında belirtilen diğer şahısların tüm ev ve iş yerleri detaylı bir şekilde aranmışken, adresi ve tüm bilgileri olmasına rağmen kendisinin askeri lojmanının aranmadığını, iş yerinin ise arama emrine yazılmadığını ifade etti.

Ele geçirildiği iddia edilen verilerin, başlangıçta fuhuşla ilgili bir operasyon kapsamında yapılan aramada kendisine ait olduğu iddia edilen bir evden elde edildiğini belirten Sezer, ''Bu kadar önemli dijitaller ve belgeler ele geçmişse niçin Merkez Komutanlığı kanalıyla bir arama emri çıkartılarak askeri iş yerim aranmadı. Bu husus bile soruşturmanın başlangıcında bir art niyet ve kurmaca olduğunu gösteriyor'' dedi.

Sezer, hiçbir şekilde fuhuş çetesi ve bu iddianameden ayrılan hayat kadınlarıyla irtibatı olmadığını, kimseye fuhuş için yer temin etmediğini ve haksız kazanç sağlamadığını belirterek, bir başkasına ait bir evde bu tip faaliyetlerde bulunmasının da mümkün olmadığını ifade etti.

İddianamede, örgüt yöneticisi ve lideri olduğunun öne sürüldüğünü kaydeden Sezer, bu soruşturma kapsamındaki 56 şüpheliden sadece 2'sini tanıdığını söyledi.

"Bunlar birtakım güçlerin TSK içinde personeli birbirine düşürmek için yaptığı çirkin oyunlar"

Sezer, hiçbir şekilde çalıştığı kurumlardan askeri bilgi, belge temin etmediğini, evinde 12 Ağustos ve 25 Ekim'de yapılan aramalarda bu kapsamda en ufak bir belge ve bilgi ele geçmediğini ifade ederek, şunları kaydetti:
''Ben kimsenin özel hayatını kayıt altına almadım, aldırmadım. Fişleme yapmadım. Eğer bunu yapacak olsaydım, komutanlarla niye uğraşayım? Bu niyette kötü biri olsaydım, koruma taburunda oramiral, orgeneral, kuvvet komutanlığı ve genelkurmay başkanı seviyesinde personelin her türlü bilgisine vakıftım, o zaman yapardım. Üstelik benim bu kapsamda hayatım didiklenmiş, özel hayatım ise hiç kalmamıştır. Ben şerefim ve onurumla hizmet ettim. Sanıyorum ki bunlar kötü niyetli birtakım güçlerin TSK içinde personeli birbirine düşürmek için yaptığı çirkin oyunlar. Failleri er ya da geç ortaya çıkacaktır.''

Sezer, 2007-2009 yılları arasında önemli bir görev olan Koruma Tabur Komutanlığı yaptığını ve o dönemde korudukları paşaların tutukluluk ve gözaltı işlemlerinde, üst komutanlığın kendisine verdiği emirler doğrultusunda, bu kişiler ve avukatlarıyla irtibatın kendi cep telefonundan sağlandığını söyledi.

Bu işlemin birçok kez gerçekleştiğini dile getiren Sezer, ''O zamandan beri dinlendiğimi düşünüyorum. Baktılar, görev ile ilgili alıp kullanabilecekleri hiçbir konuşma yok. Diğer taraftan aynı telefonla bay, bayan arkadaşlarımla sıkça konuşuyorum. Üstelik arkadaşıma ait eve de gidiyorum. Bu karanlık güçlerin topladıkları bu belgeleri koyacakları bir yer lazımdı. Ben sunulmuş büyük bir fırsattım. Ben albayım, zaman zaman gittiğim, devamlı yaşanmayan, güvensiz bir ev var. Bu evraklar buradan çıktı. 'Bir de albay işin içinde', işte onlar için en büyük inandırıcılık ve sansasyon... Bu yüzden ben seçildim, karşınızdayım. 6 aydır tutukluyum, bu olayın en büyük kurbanı ve mağduruyum'' şeklinde konuştu.

Savunmasını tamamlayan Sezer, tahliyesini istedi. Mahkeme Heyeti Başkanı Özçelik de duruşmayı yarına erteledi.

Sanıkların cezaevi aracına bindirilmesi sırasında adliye önünde bekleyen sanık yakınlarının alkışladıkları görüldü.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler