Anayasa Mahkemesi Baskı Altında!

Anayasa Mahkemesi Baskı Altında!
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 16.06.2010 - 05:42

Anayasa Mahkemesi eğer anayasal düzeni korumayacaksa, ne işe yarar? Anayasa Mahkemesi halkoylamasından önce karar vererek halkı belki de yanlış yapmaktan kurtaracaktır. Çünkü anayasal ilke ve kurallar herkesi (AY/md.11), bu bağlamda seçmeni de bağlar. Anayasal düzeni değiştirecek nitelikteki değişikliklerin halkoylaması ile yürürlüğe girmesi sağlanmaya çalışılıyorsa eğer, bunun sonraki aşamasının “halifelik” ve “padişahlık” düzeninin halkoylaması ile getirilmeyeceğini kim güvenceye alabilir? Peki bunlar, yani laik Cumhuriyet rejiminin yok edilmesi kabul edilebilir mi? Bunun halkımız tarafından çok iyi düşünülmesi gerekir.

Asıl görevleri, hukuksal yoldan yargılama yapanları etkileyerek müvekkillerini beraat ettirmek olan avukatların bile, bu eylemleri suç sayılarak tutuklandığı bir ortamda, sivil darbe yoluyla gerçekleştirilen ve “seçilmiş krallıklarının” daha doğru söyleyişle “padişahlık” düzeninin, anayasal geçerlilik kazanması için yapılan anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girebilmesi amacıyla Anayasa Mahkemesi’nin baskı altına alınması fiilen serbest bırakılmış gibi.

Anayasa Mahkemesi’nin bu değişiklikleri iptal etmesini, hatta görüşmesini engellemek için önüne her mikrofon uzatılan kişinin bu baskı görevini, suç olmasına karşın, birilerine güvenerek yerine getiriyor olması da ibret verici bir tablo oluşturuyor.

Önce suçu ve yaptırımını belirtelim: anayasanın 138. maddesinde, yargıçların, anayasa, yasa, hukuk ve vicdani kanaatlerine göre, bağımsız biçimde karar verebilmelerini sağlamak için, hiçbir “organ, makam, merci ya da kişinin” yargı yetkisini kullananlara “emir ve talimat veremeyeceği”, “tavsiye ve telkinde bulunamayacağı” belirtilerek yasak konulmuştur. Bu yasağın yaptırımına da Türk Ceza Yasası’nın 277. maddesinde yer verilmiştir.

Yapılan yorumlar

Bu yasağa karşın, dava Anayasa Mahkemesi’nde görüşülürken,

- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, hükümetin milli iradeyi temsil ettiğini (!) anımsatarak Anayasa Mahkemesi’nin, “halkın isteğine uygun karar vereceğine inandığını” söylemiş. (Deniz Som, Cumhuriyet, 11.06.2010)

- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Başvurunun reddi gerekir. Anayasa Mahkemesi’nin görevi, değişiklik paketini halkoyuna götürmektir” demiş. (Ruhat Mengi, Vatan, 10.06.2010)

- AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, “Anayasa Mahkemesi’nde yanlış yola girme eğilimi seziyorum”, diye demeç vermiş. (Ruhat Mengi, Vatan, 10.06.2010)

- TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, Anayasa Hukuku Profesörü, AKP milletvekili Burhan Kuzu, “Anayasa Mahkemesi yalnız teklif çoğunluğu var mı, kabul çoğunluğu var mı, iki defa oylama yapılmış mı, ona bakar” (Cumhuriyet, 10.06.2010), “Anayasa Mahkemesi referandumu iptal ederse, anayasayı ihlal eder” (Ruhat Mengi, Vatan, 10.06.2010) yorumunu yapabilmiş.

- Taraf gazetesine konuşan Anayasa Mahkemesi Raportörü, Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı, Anayasa Hukuku Doçenti Osman Can, “Yüksek Mahkeme’nin anayasa değişiklik paketindeki bazı maddeleri iptal etmesi halinde bu karar ‘yok hükmünde’ olacaktır. Hükümet, söz konusu maddelerin iptal edilmesi halinde, bu hukuksuz kararı kale almadan, iptal edilen maddeler de dahil olmak üzere paketi bir bütün halinde referanduma sunmalıdır” biçiminde görüş açıklamıştır. (Akşam, Vatan, 10.06.2010)

Mahkeme ablukaya alınmış

Bu söylemler, eğer yargı görevini yapanı etkileme, Anayasa Mahkemesi’ni baskı altına alma değilse, hangi ifadeler bu nitelikte sayılacaktır? Bugüne kadar çeşitli yargı yerlerine yapıldığı gibi, günümüzde de AKP beklentisi tersine bir karar alınmasını önlemek için Anayasa Mahkemesi ablukaya alınmış ve ne yazık ki, bu kez bir Anayasa Mahkemesi raportörü, ne temsil ettiği kuruma ne de “Demokrat Yargı” adına yakışmayacak, siyasal görüşlerini egemen kılacak biçimde koroya katılmıştır.

İşin daha da vahimi bu görüşün, TBMM Adalet Komisyonu Başkanı AKP Milletvekili Ahmet İyimaya tarafından “değerlendirilebilir” bulunmasıdır. (Cumhuriyet, 11.06.2010, Erdem Gül)

Anayasa Mahkemesi üzerinde baskı kurulması dışında bu görüşleri ileri sürenlere, kimi kavramların yeniden anımsatılması gerekmektedir. Çağdaş demokrasilerin en önemli kavramı olan erkler ayrılığı ilkesi, demokrasiyi koruyabilmek için erklerin yani yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerini denetleyip dengelemesi esasına dayanır.

Bu denetleme ve dengeleme işlevinde, yasama ve yürütmenin oluşturduğu iktidar gücünün totaliter ve otoriter bir yapıya dönüşüp demokrasiye zarar vereceği öngörüsünden hareketle, son sözü söyleme yetkisi yargıya verilmiştir. Bunun için hukuk devleti ilkesi, demokrasinin kutsalı, “onsuz olmaz” ilkesi olarak kabul edilmiştir.

Hukuk devleti, yasama ve yürütmenin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı olmasını gerektirir. Bu denetimin sözde kalmaması için de yargı kararlarına (AY/md. 138) ve bu bağlamda Anayasa Mahkemesi kararlarına (AY/md. 153) bağlayıcı nitelik kazandırılmıştır. Maddeye göre, Anayasa Mahkemesi kararları, “yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri” yani herkesi bağlar. Madde, bugünleri görerek bu kadar açık biçimde yazılmıştır.

Bir devlet organı ya da kurumu, bir yargı kararını beğenmediği için yok saymaya başlarsa bunun sonu gelmez, hukuksuzluk her alana yayılır, “ihkak-ı hak” dönemi açılır, herkes kendi hakkını kendisi almaya başlar ve hukuksal, yönetimsel, siyasal, toplumsal kaos doğar, anarşik bir ortama zemin yaratılır.

Kimsenin haddi değildir

Anayasa Mahkemesi kararlarını “yok sayma” hiçbir organ, kurum, kurul ya da kişinin yetkisinde değildir; hakkı ve haddi de değildir. Tüm hukuk toplumunun bildiği gibi, “yok hükmünde” kararını verecek olan yine yargı yeridir ve Anayasa Mahkemesi kararlarını bu açıdan değerlendirecek bir yargı yeri bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi kararları eleştirilebilir, ancak Yüksek Mahkeme kararları nedeniyle kınanamaz ve kararlar “yok sayılamaz”. Eğer bu kararlar, üstelik de hükümet tarafından yok sayılırsa, o rejimin adı demokrasi değil, “faşizm” olur.

Bir hukuk profesörü, Anayasa Mahkemesi kararlarının hükümet tarafından yok sayılması önerisini şöyle değerlendiriyor: “Hayatımda duyduğum en saçma, en abuk sabuk hukuk yorumlarından biri. Hukuk fakültesi öğrencisi sınavda böyle bir yorum yapsa doğrudan sınıfta kalır. Bunu söyleyen yargıç değil de başka biri olsa üstünde bile durmam, ‘mahallenin delisi’ der geçerim”. (Prof. Dr. Ali Ulusoy, Akşam, 11.06.2010)

Bu yorumdan sonra söylenecek bir şey kalıyor mu?

Sonuç

Anayasa Mahkemesi eğer anayasal düzeni korumayacaksa, ne işe yarar? Anayasa Mahkemesi halkoylamasından önce karar vererek halkı belki de yanlış yapmaktan kurtaracaktır.

Çünkü anayasal ilke ve kurallar herkesi (AY/md.11), bu bağlamda seçmeni de bağlar. Anayasal düzeni değiştirecek nitelikteki değişikliklerin halkoylaması ile yürürlüğe girmesi sağlanmaya çalışılıyorsa eğer, bunun sonraki aşamasının “halifelik” ve “padişahlık” düzeninin halkoylaması ile getirilmeyeceğini kim güvenceye alabilir? Peki bunlar, yani laik Cumhuriyet rejiminin yok edilmesi kabul edilebilir mi? Bunun halkımız tarafından çok iyi düşünülmesi gerekir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler