Aşk hormonu, kucaklaşma kimyasalı ve güven iksiri
Adı Oksitosin: Ona aşk hormonu, kucaklaşma kimyasalı ve güven iksiri gibi adlar veriliyor. Orgazm durumunda doruk noktasına ulaşıyor, sevecen bir dokunuşla gerginliğin yok edilmesini sağlıyor ve ilaç olarak verildiğinde cömertliği körüklüyor.
Anababa ile çocuk, sevgililer ve arkadaşlar arasındaki duygusal bağın kurulmasını sağlayan bu beyin kimyasalı, sevgi ve sevecenliğin de özünü oluşturuyor. Üstelik, bu kimyasalın sevgiyi körükleyici gücü çok yakında dünyanın dört bir yanında etkili olabilir.
Oksitosin uzun bir süredir doğum sürecini devinime geçirmek ve emzirmeyi kolaylaştırmak amacıyla kullanılmaktaydı. Şimdi ise gözler bu kimyasalın otizm, kişilik bozuklukları, bunalım, sosyal fobi, psikoz ve hatta iktidarsızlık gibi ruhsal rahatsızlıkları sağaltıcı gücüne çevriliyor.
Kimileri ona insanı daha sevilir, daha güvenilir ve çekici kılan bir iksir gözüyle bakıyor. Bu kimyasalın ardındaki gizin çözülmesiyle birlikte öylesine güçlü yeni bir ilaç geliştirilebilir ki, yaratacağı etkinin yanında esrime ufak dozda bir neşelenmeymiş gibi görünebilir.
Oksitosin, 1909 yılında, Britanyalı farmakolog Henry Dale’in insan beyninden alınan bir maddenin gebe kedilerde kasılmalara yol açtığına tanık olmasıyla bulundu. Dale bu maddeye Yunanca “hızlı doğum” anlamına gelen oksitosin adını verdi. Oksitosin on yıllarca salt kasılmaları körükleyen ve emzirmeye yardımcı olan bir gebelik hormonu olarak bilindi.
1970’lerde oksitosinin yalnızca bir hormon olmanın ötesinde özellikler taşıdığı, bu maddenin aynı zamanda bir nöroiletken de olduğu giderek açıklık kazandı.
Toplumsal etkileşimler ve cinsel ilişkiler sırasında beynin hipotalamus bölgesinde salgılanan oksitosin, beynin duygu merkezi olan limbik sistemdeki alıcılar tarafından algılanmaktaydı. Bu buluş bilim insanlarının giderek ilgisini çekmeye başladı ve oksitosin günümüzde sinirbilimin en çok tartışılan konusu oldu.
Tarla ve dağ fareleri
Oksitosinin beyindeki rolü ile ilgili çığır açıcı çalışma o sırada Maryland Üniversitesi’nde görevli olan C. Sue Carter tarafından gerçekleştirildi. Carter birbirlerine çok yakın olup, öncelikle üreme açısından farklılıklar sergileyen iki fare türünü- tarla faresi (Microtus ochrogaster) ile dağ faresini (Microtus montanus) araştırdı.
Tarla fareleri üremek için uzun süreli ilişkiler kurarken, dağ fareleri önlerine gelenle çiftleşmekteydiler ve babalar yavruların büyütülmesine katkıda bulunmuyorlardı.
Carter bu iki türün farklı davranışlar sergilemesine yol açan asıl nedenin oksitosin olduğunu keşfetti. Dişi tarla farelerinin beyinlerindeki haz merkezlerinde çok sayıda oksitosin alıcısı varken, erkeklerde bol miktarda oksitosinin yanı sıra, onunla yakından ilintili olan vasopressin alıcısı da bulunmaktaydı. Oysa dağ farelerinde hem oksitosin, hem de vasopressin alıcılarının sayısı çok daha düşüktü.
Tarla farelerinde bu alıcıların işlevi önlendiğinde, normal çiftleşme süreci gerçekleşemiyordu. Carter çiftleşme süreci sırasında beyinde salgılanan oksitosinin fareler arasında bir bağ oluşturduğu, o eşle iletişimi daha albenili kılarken, ayrılmayı da daha sıkıntılı bir sürece dönüştürdüğü sonucuna vardı.
Etkiyi nasıl yaratıyor
Peki, oksitosin bu huzur verici ve yatıştırıcı etkiyi nasıl yaratıyor? Son araştırmalar bunun bir yolunun gerginlik ve korkuyu azaltmak olduğunu ortaya koyuyor.
İnsanlarda beyin görüntüleme yöntemlerini uygulayan Zürih Üniversitesi’nden Markus Heinrichs oksitosinin beynin duygusal tepkileri işleyen amigdala bölümünün sağ kesimindeki etkinliği azalttığına tanık oldu. Deneklere oksitosin verildiğinde, ürkek ya da öfkeli yüzleri yansıtan fotoğraflar karşısında amigdalanın daha hafif bir tepki geliştirdiği görüldü. Carter oksitosinin sinir sisteminin bölümlerini ele geçirdiğine ve onlara emniyet ve güven duygusu aşıladığına dikkat çekiyor.
Oksitosin görünürde beynin ödül sistemini de etkiliyor. Dopamin ve afyonun etkisini önleyen ilaçlar -ödül beklentisi ve doyum sinyalini veren ödül merkezi nöroiletkenleri- bizzat oksitosin alıcılarını etkilemeseler bile, oksitosinin kimi etkilerini de olumsuz yönde etkiliyorlar.
Örneğin, tarla farelerinde dopaminin önlenmesi çiftler arasında kalıcı bağların oluşmasını da önlüyor. Benzer biçimde, afyon içeren opioid önleyiciler de farelerde okşamanın gerginliği azaltıcı etkisini yok ediyor. Öte yandan, hem opioidler hem de oksitosin annelerinden uzaklaştırılan yavru hayvanlarda kopmanın acısını büyük ölçüde yatıştırıyor.
Ruhsal hastalıkların büyük bir bölümünde sosyalleşme ve duygudaşlık bozuklukları söz konusu olduğundan, bilim insanları oksitosinin toplumsal ilişkiyi haz ve esenlik duygularıyla birleştirme yeteneğinden sağaltım amacıyla yararlanılabileceğine inanıyorlar.
Bunun en beylik uygulama alanlarından bir tanesi, başkalarının kafasından geçenleri kavrama ve insanlarla iletişim kurmakta zorlanma ve sallanma gibi devinimlerin sürekli yinelenmesi türünden belirtilerle kendini belli eden otizm.
Yetenek geliştiriyor
Otistik erişkinlere oksitosin verildiğinde neler olduğunu araştıran Mount Sinai Tıp Okulu uzmanlarından Eric Hollander bu maddenin, otistiklerin en çok zorlandıkları işlerden biri olan, başkalarının ses tonundan mutluluk ve kızgınlık gibi duyguların daha iyi seçilmesine yardımcı olduğunu gördü. Damardan verilen tek bir doz iki hafta boyunca etkisini gösteren bir iyileşme sağladı.
Hollander, oksitosinin deneklerin yüzleri tanıma ve duygusal ifadeleri yorumlama yeteneklerini de geliştirdiğine tanık oldu. Daha önceki araştırmalar otistik insanların yüzleri görünce beyinlerinin normalde cansız nesneleri tanımaya yarayan bölgelerinin devinime geçtiğini ortaya koymaktaydı. Hollander oksitosin verildiğinde otistiklerin beyinlerindeki normal yüz tanıma bölgelerini daha iyi kullanabildiklerini ve bu maddenin takıntılı devinimleri de azalttığını belirtiyor.
Otizm ile oksitosin arasında bir bağlantı kuran tek kişi Hollander değil. 1998 yılında yapılan bir araştırma sosyal yönleri gelişmemiş olan otistik çocukların kanındaki oksitosin düzeylerinin de son derece düşük olduğunu ortaya koymaktaydı. Kısa bir süre önce de oksitosin alıcı genindeki değişikliklerin otizmin gelişme riskiyle ilintili olduğu görüldü.
Hollander bugüne dek oksitosini yalnızca rıza gösteren erişkinlere uygulamasına karşın, çocuklardaki etkisinin çok daha güçlü olabileceğine inanıyor. Başka araştırmacılar da Hollander ile aynı görüşü paylaşsalar bile, oksitosinin çocuklara uygulanmasına kolay kolay izin verilmeyeceğine de dikkat çekiliyor.
Can alıcı rolde
Çocuğa erken evrelerinden başlayarak oksitosin verilmesi için en haklı gerekçelerden biri bu maddenin bebeklikte beynin gelişiminde can alıcı bir rol oynamasından ve bebeklerin sakin ve mutlu bir biçimde sosyal iletişim kurmalarına yardımcı olmasından kaynaklanıyor.
Örneğin, annelerinden daha fazla ilgi gören fareler sosyal gerginliğin üstesinden daha kolay gelebiliyorlar. Bu farelerin beyinlerinin kimi bölgelerindeki oksitosin düzeyi, annelerinden daha az ilgi görenlere kıyasla daha yüksek oluyor. Benzer biçimde, annesiz yetişen maymunlarda da oksitosin düzeyi normal yetişenlere kıyasla daha düşük oluyor.
Oksitosinin anne-çocuk ilişkisi üzerindeki etkisine insanlarda da tanık olunuyor. Sözgelimi, çok küçük yaşlardan itibaren yetimhanelerde yetişen ve ciddi biçimde sevgiden yoksun kalan çocuklarda genellikle otizmi andıran özelliklere tanık olunuyor. 2005 yılında yapılan bir araştırma yaşamlarının ilk birkaç ayını ya da yılını Romanya’daki bir yetimhanede geçiren çocuklarda oksitosin düzeyinin kendilerini evlat edinen üvey anneleriyle iletişim kurmalarını önleyecek denli düşük olduğunu gösteriyor.
Bu araştırmadan yola çıkan Hollander oksitosinin erken yaşlarda ihmalden kaynaklanan ruhsal bozukluklara çözüm getirip getirmeyeceğini merak ediyor. Bu bozukluklardan bir tanesi, çocuklukta yaşanan travmayla ilintili olan, sınırda kişilik bozukluğu. Bu tür bir bozukluğu olan kişiler çok ciddi ilişki sorunları yaşıyor, insanlarla kaynaşmakta zorlanıyor ve reddedilmeye dayanamıyorlar.
Viagra etkisi
Oksitosinin sınırda kişilik bozukluğuna çözüm getirmesi durumunda, tacize uğrayan ya da ilgiden yoksun kalan çocukların yaşamları boyunca ruhsal sağlık sorunları yaşamalarının da önüne geçilebileceğine inanılıyor.
Oksitosinin olası uygulama alanları bununla da kalmıyor. Heinrichs, oksitosini sosyal fobilere karşı bir terapi olarak kullanmayı tasarlıyor. Güney Carolina Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Ziad Nahas oksitosini bunalıma çözüm getirecek bir çözüm olarak değerlendiriyor.
Oksitosin çok daha farklı türde bir sosyal etkileşim sorunu olan sertleşmeye de yardımcı olabiliyor. Zak kendilerine oksitosin verilen deneklerin yaklaşık %25’inde iyileşme sağlandığına dikkat çekerken, Wisconsin Üniversitesi’nden Meyer Jackson da Viagra’nın oksitosin düzeylerini etkilediğini ve bu maddeyi salgılayan sinir hücrelerini daha da kızıştırdığını belirtiyor.
Oksitosinin sertleşmedeki rolü henüz tam olarak bilinmemekle birlikte, bu konunun gelecekteki araştırmaların en gözde konularından biri olacağı düşünülüyor.
İklimsel olaylar
Viagra ile oksitosin arasındaki ilişki, bu minik mavi hapın neden işi kolaylaştırıcı bir unsur olarak değil de, cinselliğin körükleyicisi olarak ün kazandığı konusuna da bir biçimde açıklık kazandırıyor.
Gerek erkek gerekse kadının duygu durumlarının doruk noktasında büyük miktarlarda oksitosin salgıladığına bakılırsa, Viagra’nın orgazmı daha şiddetli ve güçlü kılması da olası. “Viagra ile ilgili bilimsel olmayan ve kulaktan kulağa anlatılan bir yığın anekdot var. Ancak şimdi mantıklı bir düzenek söz konusu ve bunu araştırmak gerekir,” diyen Jackson doğumu kolaylaştırmak için kadınlara da Viagra verilmesini öneriyor.
Cinsellik, aşk ve haz ile bu denli ilintili bir kimyasalın böylesine ateşli tartışmalara konu olması hiç de şaşırtıcı olmasa gerek. Ne var ki, oksitosinin gerçekten zevk verip vermediği, veriyorsa da bunun hangi koşullarda geçerli olduğu konusunda henüz kesin bir bilgi yok. Ancak eldeki tek tük kanıtlar oksitosinin geleceğinin, 1990’ların sonlarında piyasaya sürülen ve reçeteyle satılmasına karşın insanların zevk için alıp hastanelik oldukları OxyContin adlı ağrı kesiciden çok daha farklı olacağını gösteriyor.
Yıllardır oksitosin üzerine araştırmalar yapan ve oksitosinin beyne enjekte edilmesi durumunda hoşa giden bir etki yaratıp yaratmayacağını merak eden Washington Üniversitesi uzmanlarından Jaak Panksepp bu konuda bir deney yapmaya karar verdi.
Bir ilacın kötüye kullanılma olasılığını belirlemek için uygulanan en beylik deney ilacın farelere verilmesi ve kokain ile eroinde olduğu gibi, deneklerin ilacın verildiği yere gitme konusunda bir eğilim sergileyip sergilemediklerine bakılmasıdır. Bu deneyi farelere oksitosin ile uygulayan Panksepp deneklerde herhangi bir tepkiye tanık olmadı.
Deneyim sonuçları
O halde, insanların oksitosini zevk için almaları durumunda nasıl bir etkisi olabilirdi? Oksitosini kendi üzerinde deneyen Panksepp çok hafif bir etkisi olduğunu, “kendisini daha rahat ve güvenli hissettiğini, başkalarına ve doğaya yakın olmaktan hoşnutluk duyduğunu” söylüyordu.
Oysa, insanların büyük bir bölümü kendilerine oksitosin mi yoksa plasebo mu verildiğinin ayırdına varamıyorlardı. Panksepp’e göre, kadınlar kendilerini biraz daha dingin hissettiklerini dile getirmişlerdi. Öte yandan, Hollander de deneklerinde “herhangi bir telaşa, çılgınlık ya da esrimeye tanık olmadığına” dikkat çekiyordu.
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği