Barzani’ye güvenilmez

1990’lı yıllarda uygulanan Çekiç Güç politikasının ağır sonuçları günümüzde yaşanıyor. Irak sınırındaki karakola yapılan saldırının ardından ABD taşeronluğu yapan Barzani’ye güvenilmez.

Barzani’ye güvenilmez
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 20.10.2008 - 16:35

3 Ekim 2008 günü öğlen saatlerinde terör örgütü PKK’nın Aktütün Jandarma Karakolu’na gerçekleştirdiği hain saldırıdan sonra artık gerçekleri görmenin zamanı gelmedi mi? Emperyalizmin temsilcilerinin sömürge valileri gibi dolaştıkları bu duyarlı dönemde, Sevr diriltilmeye çalışılırken ülkemizin güvenliğini “stratejik müttefiklerimizin” insafına mı bırakacağız?

Bugün “Özerk Kürt Devleti” planları arkasında ABD ve Batılı “müttefiklerimiz”in olduğunu bilmeyen var mı? Hiç güven vermeyen bir geçmişe sahip olan Irak’ın kuzeyindeki yönetimin lideri Mesud Barzani ve Celal Talabani’nin yakın geçmişte ve günümüzde ABD’nin en güvenilir müttefiki olduğunu Uğur Mumcu yıllar önce yazmadı mı? Irak’ın kuzeyinden yönlendirilen PKK terör örgütünün ülkemize yönelik gün geçtikçe artan saldırılarından sonra Türkiye Irak’ın kuzeyindeki yönetime güvenebilir mi?

Uzunca süre sessizliğini sürdüren Mesud Barzani, İtalya’da yayımlanan İl Tempo (Haziran 2008) gazetesiyle yaptığı söyleşide kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtlar Kürt Yönetimi Liderinin değişmediğini, Türkiye’ye karşı saldırgan tutumunu devam ettirdiğini göstermektedir.

İtalya’ya yaptığı ziyaret sırasında (Haziran 2008) “Kerkük Kürdistan’ın bir parçasıdır. PKK terörist bir örgüt değildir” şeklinde açıklamalar yapan Barzani, Türkiye’nin PKK bahanesiyle Irak’ın Kuzeyini işgal etmesinden korkup kormadığının kendisine sorulması üzerine “Biz hiç kimseden korkmuyoruz” demek cesaretini de göstermiştir.

Kürtlerin silahlı mücadele yerine politik mücadeleyi seçmeleri gerektiğini çeşitli vesilelerle açıklayan Barzani, “PKK’nın bir terör örgütü olmadığını” bir kez daha vurguladıktan sonra Kerkük’ün kesinlikle Kürdistan’ın ayrılmaz bir parçası olduğunu yinelemiştir. (24 Haziran 2008, Cumhuriyet)

Yakın geçmişte küresel güçlerin ve uluslararası sermayenin buyruğu ile hareket eden, “Baba Bush”la yakın dostluk ilişkileri kurmakla övünen Turgut Özal’ın ve ondan sonra gelenlerin uzak görüşlü (!) politikaları sonucu ABD ve İngliiz uçaklarından oluşan “Çekiç Güç”ün topraklarımızda konuşlandırılmasını, görev süresinin TBMM tarafından altı ayda bir uzatılmasını, bu gücün Irak’ın fiili olarak bölünmesini sağlayan en önemli etkenlerden biri olacağını o dönemde bizi yönetenler ne acıdır ki fark edemediler.

1990’lı yıllarda ABD ve Batı’ya bağımlı siyasetçiler, dış politika alanında önemli sorumluluklar üstlenmiş diplomatlar ve eski dışişleri bakanlarının devlet televizyonlarında “Amerika’nın Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kuracağını sanmıyorum. Irak’ta sorun çözülse bile “Çekiç Güç” ülkemizin topraklarında sonuna kadar kalmalıdır. Bu durum bizim itibarımızı arttırır, Türkiye’yi Batı’ya daha da yaklaştırır.” (5 Eylül 1996, TRT-2, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi profesörlerinden Vakur Versan’ın gece saatlerinde yönettiği açık oturuma katılan diplomat ve eski dışişleri bakanlarının söylemlerinden)

Yakın geçmişte televizyon ekranlarında söylenen bu sözleri anımsarken ürpermekten kendimi alamıyorum. ABD’ye körü körüne bağımlı benzer kişiler, ne acıdır ki aynı söylemlere bugün devam etmektedirler.

 

ABD’nin taşeronluğu

3 Ekim 2008 günü ağır silahlarla topraklarımıza yapılan hain saldırıdan ve sinsice hazırlanan plandan sonra Irak’ın kuzeyinde PKK’yı koruduğu bilinen Barzani’nin güven vermeyen, içten pazarlıklı tutumu ve bölgenin egemen gücü olan Amerika’nın içtenliksiz ve çoğu kez taraflı davranışını hesaba katmadan, gerçekleşen acı olayları tam olarak değerlendiremeyiz. Irak savaşı sırasında kuzeye yerleştirilen ABD kökenli ağır silahların ve mühimmatın bugün PKK’nın elinde olduğunu, Mesud Barzani’nin de bölgede ABD tarafıdan korunarak bu ülkenin taşeronluğunu üstlendiğini kabul etmek zorundayız.

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı (ABD’nin Birleşmiş Milletler nezdindeki eski daimi temsilcisi) John Negroponte’nin bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani ile 4 Ekim 2008 gecesi Selahattin kendindeki görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada (6 Ekim 2008, Cumhuriyet) “Çirkin saldırıyı kınıyoruz. Böyle bir saldırıyı kesinlikle doğru bulmuyoruz” şeklindeki sözleri inandırıcılıktan yoksundur. Irak’ın kuzeyindeki ABD güçlerinin komutanı Tümgeneral Mark Hertling’in “saldırıların çoğu Duduk bölgesinde oluyor. Burası Kürt Bölgesel Hükümeti’nin kontrolündedir. Bizim bu bölgede gücümüz yok(!)” şeklindeki açıklaması ABD’nin gerçekleri saptırırken ne kadar yetenekli(!) olduğunu göstermektedir.

Sınır ötesinden ülkemize yönelik düzenlenen hain saldırıdan sonra bölgedeki, egemen gücün güdümünde hareket eden Merkezi Irak Hükümeti’ne uyarı notası vermek yerine Irak’ın kuzeyinde egemenliğini ve etkinliğini sürdüren, bu bölgeyi Türkiye’ye karşı bir saldırı alanına dönüştüren ABD’ye izlediği politikanın müttefiklikle bağdaşmadığını anlayacağı bir dille, ürkmeden ve çekinmeden anlatmamız gerekmiyor mu? Ülkemizin bütünlüğünün ve ulusal çıkarlarımızın her şeyin üstünde olduğunu dünya kamuoyuna açıklıkla ve ciddi mesajlarla duyurmamızın zamanı gelmedi mi? Gerçek tehdidin ABD’den kaynaklandığını hala anlayamadık mı?

 

Daver Darende /  Emekli Diplomat - Yazar


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler