Bayrampaşa Cezaevi'nde yanan mahkumların giysilerinde kimyasal iz aranacak
19 Aralık 2000'de Bayrampaşa Cezaevine yönelik "Hayata Dönüş" operasyonunu yöneten birlik komutanı Yusuf Burhan Ergin, dönemin bakanı Sadettin Tantan'ın emriyle hareket ettiğini anlattı. Mahkeme, yanan mahpusların giysilerinin, kimyasal analiz yapılması için Adli Tıpa gönderilmesine karar verdi.
Bayrampaşa Cezaevine 19 Aralık 2000’de “Tufan” planı kapsamında düzenlenen Hayata Dönüş Operasyonu’yla ilgili Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın 27. duruşması dün yapıldı. 12 kişinin hayatını kaybettiği Bayrampaşa Cezaevi’yle ilgili operasyona katılan askerlere açılan davada mahkeme, yanarak hayatını kaybeden veya ağır yaralanan mahpusların üzerindeki giysilerde kimyasal analizi yapılması için giysilerin Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesine karar verdi.
Bianet'ten Ayça Söylemez'in haberine göre, Operasyonu yönetenlerden, o dönem Jandarma Komando Özel Asayiş Birlik komutanı olan Yusuf Burhan Ergin, dünkü duruşmada, operasyon ile “devlet otoritesinin sağlandığını ve örgütlerin ülke çapındaki etkinliğinde azalma sağlandığını” söyledi. “Yargılamanın durdurulmasını” talep eden Ergin, “Bu operasyonla ilgili İçişleri Bakanlığının harekat emri mevcuttur, İçişleri Bakanlığı Sadettin Tantan imzalıdır, yargılamaya devam edilmesi için İçişleri Bakanlığından izin alınması talebimi yeniliyorum” dedi.
Operasyondan 17 yıl sonra sanık olarak ifade veren eski bir asker de, Jandarma Özel Asayiş Grup Komutanlığına bağlı bölüklerinin, operasyondan 3-4 gün önce Hasdal kışlarına getirildiğini söyledi.
'Elimizde olmayan nedenlerle bazı can kayıpları oldu'
Trabzon Adliyesinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlanan Ergin, savunmasında şunları söyledi: “Operasyonun amacı ceza infaz kuramlarında bulunan terör örgütlerinin açlık grevlerini son vermek, ölüm orucunda olanları hastaneye sevk etmek, diğer terör tutukluluklarını bakanlığın emrettiği gibi F Tipi cezaevine şevkini sağlamaktı. Bizim mahkumlara bakış açımız onları insan olarak görmek ve insani olarak yaklaşmaktır, bu değerler çerçevesinde tüm personelimizi bilgilendirmiştik. Elimizde olmayan nedenlerle cezaevinde bazı can kayıpları ve yaralanmalar olmuştur, bunlardan doğal olarak üzüntü duyuyoruz ancak bu sonucu doğuran nedenler dikkate alınmalıdır.”
Sanık Ergin, operasyona maruz kalan mahpusların “terör suçlusu olduklarını” söyledi: “Bu dava bazı mağdurlar ve avukatlar tarafından siyasi bir konuma sürüklenmiştir. Operasyon sırasında toplam tutuklu ve hükümlüler C blokta toplam 295 kişiydi, bunların 45’i ölüm orucunda, 38 açlık grevindeydi, 113 PKK mensubu ile 15 terör örgütü mensubu dışındaki 167 kişi isyana, bize direnme ve karşı koymaya ve saldırmaya teşebbüs etti, saldırdı. Bu mahkumların bir çoğunluğu 30 yaş civarı ve altındaki insanlardır, bunların işledikleri suçlar terör suçlarıydı. Örgüt lideri konumundaki cezaevindeki Ercan Kartal, Şadi Naci Özpolat ve Aydın Han Bayat gibi bir kısım terör suçluları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile hükümlüydü, bu kişilerin cezaevinden sağ çıkabilmeleri ya firar ya da genel af yoluyla veya bağlı oldukları örgütlerin gayesine ulaşması sonucu olabilirdi. Bunun dışında cezaevinde sağ çıkma ihtimalleri olmadıkları için lider kadroların kaybedecekleri bir şeyleri yoktu. F Tipi cezaevine geçişleri halinde Bayrampaşa'daki liderlikleri sorgulanacak diğer mahkumların üzerindeki otoriteleri yok olacaktı, artık cezaevini örgüt okulu olarak kullanamayacaklardı."
'Köleleştirdikleri hükümlüleri saldırgan canavara dönüştürdüler'
Ergin ifadesinde, cezaevindeki mahpuslardan “saldırgan canavar” diye bahsetti: “Bu nedenlerle F tipine geçişi mutlaka engellemeleri gerekiyordu, bu maksatla köleleştirdikleri hükümlüleri birer saldırgan canavara dönüştürüp güvenlik kuvvetlerine saldırtmışlardır.”
'Sürekli devletten talepte bulunuyorlardı'
Ergin, operasyonunu yapılma sebebini de şöyle açıkladı: “Bayrampaşa cezaevinde de diğer cezaevlerinde olduğu gibi operasyon öncesi ve operasyon sırasında koğuş kapıları açık tutuluyordu. Ceza infaz memurları bu kapıları kapatamıyordu, cezaevine herhangi bir suç nedeniyle giren kendi iradesiyle hareket edemiyordu, bunlar tamamen örgüt liderlerinin emir ve komutasına tabiydiler. Buna uymak zorundaydılar örgüt kuralları dışına çıkmaları mümkün değildi, aksi halde bu kişiler intihar süsü verilerek infaz ediliyor veya intihar ettiriliyordu. Bu konumdaki bir cezaevine biz müdahale etmek zorunda kaldık, lider kadro sürekli olarak devletten talepte bulunuyor ve pazarlıklar yapıyorlardı. Maalesef yanarak vefat eden altı kadının durumu özel olarak incelenmelidir. Kadınların daha dirençli olmaları nedeniyle örgüt kararı gereğince kendilerini feda ettiklerini düşünüyoruz. Lider kadro ise bu işten hiç zarar görmemiştir. Operasyonda hayatını kaybedenlerin ortalama yaşları 30. Biri 23 yaşındaydı. Tutuklandığı yaşlar dikkate alındığında hemen hemen tamamı 20’li yaşlarda terör örgütüne girmişler terör örgütü eylemlerine katılmışlar ve tutuklanmışlardır. Bu gerçek göz önünde tutulmalıdır. Terör örgütlerinin faaliyetlerinin çoğu cezaevlerinde yerine getirilmiştir."
'Operasyon amacına ulaştı'
Burhan Ergin, “operasyonun amacına ulaştığını” belirtti: “19 Aralık 2000 tarihinde 17 cezaevinde örgüt baskısı ve tehdidi ile 284 hükümlü ve tutuklu ölüm oıuçundaydı, 1 yıl sonra 19 Aralık 2001’de bu sayı 154 indi, bilahare de sıfırlandı. Yani operasyon can kayıpları dışında amacına ulaşmıştır. Bu ölüm orucuna yatırılan gençlerin yapılarına ilişkin kaynaklar mevcuttur, katılanlar, mağdur ve müştekiler ölüm oruçları ve açlık grevlerinin örgütün baskısı ile değil kendi iradeleri ile giriyorlardı şeklinde beyanlarda bulunmaktadır.”
'Bana verilen emirleri uyguladım'
Savunmasında, “kendisine verilen emirleri uyguladığını” ekledi: “Operasyonun başlangıcında bana verilen emirleri uyguladım, bize operasyon öncesi verilen bilgiler de cezaevlerinde 7,65 ve 9 mm çaplı 70 kadar silahın bulunduğu, el bombaları ile uzun namlulu silahlar olduğu, patlayıcılar yaptıkları, kapılara ve zeminlere su dökerek elektrik verecekleri, operasyon sırasında daha önce kararlaştırdıkları bazı infazları gerçekleştirecekleri, ellerindeki kezzap ve asit gibi maddeleri kullanacakları, mutfak tüplerinden alev makinaları yaptıklarıydı. Sadettin Tantan imzalı harekat emrinde devlet otoritesini tesis etmek birinci vazife olarak verilmiştir. Bu kapsamda emir içerisinde ve hükümlülerin muhtemelen kullanacakları ateşli silahlar ve kesici, delici aletlere karşı mukabele edilecek, ateşli silah kullanılması durumunda denge prensibi göz önüne alınarak mukabele bulunacaktır, denmiştir. Yine aynı emrin bir yerinde müdahale sırasında tutuklu ve hükümlülerin bıçak, şiş, kama gibi delici aletler ile boru tipi bomba ve ateşli silah kullanabileceği hususları dikkate alınacaktır, denmiştir. Biz de bu çerçevede hareket ettik, operasyon sırasında müdahale komutanı Tuğgeneral General Engin Hoş'tu. Kendisi vefat etmiştir, ben bu operasyonda görevli olan birliklerden birisi olan Özel Asayiş Komutanıydım.”
'Can kaybı olmadan sonuç almak küçük ihtimaldi'
“O tarihlerde cezaevinin dış kapısında 24 saat canlı yayın yapan televizyonlar bekliyordu. Bunlara hissettirmeden cezaevi müştemilatına girme zorunluğumuz vardı. Müdahale olduğu anlaşılınca hükümlü ve tutuklularca bütün koridorlara koğuş kapılarına barikatlar yapılmaya başlandı. Müdahalede meydana gelen ölüm ve yaralanmalardan bir kısmını müdahale sonunda fark edebildik. Bu şekilde karar alan örgüt mensuplarının bulunduğu bir yerde can kaybı olmadan sonuç almak oldukça küçük bir ihtimaldir.”
'Bu konuda yıllarca toplantılar yapılmıştı'
Müdahillerin avukatlarından Haşan Fehmi Demir, Ergin’e, “Operasyondan önce cezaevi iç düzeni ile ilgili bilgileri kimden edindiniz?” diye sordu. Ergin şöyle yanıtladı: “Cezaevi iç düzeni ile ilgili bilgiler gizli bilgiler değildi. Cezaevi ile ilgilenen her görevlinin bildiği hususlardı. Daha önce de bu konuda yıllarca toplantılar yapılmıştı. O yıllarda basında cezaevinin iç problemi sık sık gündeme getirilmişti.”
Avukat Demir’in, “Operasyonun tamamı görüntüye alındı mı?” sorusunu da “Operasyon görüntüsü İl Jandarma Komutanlığı bilgisi dahilinde alınmıştır ve dosyada mevcuttur” diye cevapladı.
'Operasyonunu kararını devlet aldı, MGK’da görüşüldü'
Burhan Ergin, silah kullanma emriyle ilgili sorunun ardından şunları söyledi: “Operasyon sırasında telsizle silah kullanım konusunda bir emir vermedim, böyle bir şey söz konusu olamaz. Silah sesi duydum, ama kimin attığım bilmiyordum, tutuklu veya hükümlülerin attığı silahlar mıydı yoksa bizimkilerin miydi bilemiyordum, 2-3 saniyelik süre içerisinde benim böyle bir emir vermem mümkün değildir, hepsi profesyonel olarak bu işi yapıyordu, bu konuda eğitimliydiler silah kullanmak zorunda kaldıklarında silah kullandılar mı bilemiyorum. Bu operasyonun kararını kimlerin aldığını biliyor muydunuz?” sorusuna, şu cevabı verdi: “Bu kararı devlet aldı, Milli Güvenlik Kurulunda görüşülmüştü.”
'Şefkatli profili çizmeye çalıştı, tutuklulara ‘terörist’ dedi'
Müdahillerin avukatlarından Güçlü Sevimli, sanık Burhan Ergin ile ilgili, “beyanlarını kabul etmiyoruz, kendisi en önemli sanıktır, operasyonu yönetmiştir, bu celsede şefkatli bir kişi olduğuna ilişkin bir profil çizmeye çalışmıştır, bunu kabul etmiyoruz” dedi. Sevimli ayrıca, Ergin’in iddia ettiğinin aksine mahpusların silahlı olmadığına dair raporlar olduğunu hatırlattı: “Dosya içerisindeki uzman bilirkişi raporlarında sanığın beyan ettiği gibi tutuklu ve hükümlülerin kullandığı sabit olan herhangi bir ateşli silah, kesici delici alet veya boru tipi bomba yoktur. Sanık savunmasında, cezaevinde bulunan tutuklular hakkında kesinleşmiş bir hüküm olmadığı halde bu kişilere terörist diye hitap etmiştir, kendisinden önce savunmada bulunan sanıklardan hiç biri bu şekilde savunmada bulunmamıştı."
Sevimli mahkemeden, operasyon sırasındaki telsiz görüşmelerinin Jandarma Genel Komutanlığından istenmesini talep etti.
Avukatlar ayrıca, Bayrampaşa’da hayatını kaybeden Aşır Korkmaz ve Fuat Tavuk’un kendilerini yaktığının iddia edildiğini ancak otopsi raporuna göre ateşli silahla vurularak öldürüldüklerinin sabit olduğunu ifade etti.
'Bizi öldürmeye gelmişlerdi, teslim olana ateş ettiler'
Operasyona maruz kalan mahpuslardan, müşteki Özkan Pekgüleç, bulunduğu Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevinden SEGBİS ile duruşmaya bağlandı. Pekgüleç, “Biz o gün ölümden döndük. Operasyonu yapanların tümü bizi o gün öldürmeye gelmişti, pompalı tüfekler, silahlar, gazlar kullanıldı. Havalandırmaya çıkıp ellerini kaldıran insanlara ateş edildiğini gördüm, havalandırmanın ortasında vurulan 3-5 kişiydi, Murat Ördekçi bu kişiler arasındaydı, operasyon bitirilmiş gibi bir izlenim verildikten sonra havalandırmaya çıktık ve ondan sonra üzerimize ateş edildi. Uzaktan tüfekle atılan bir bomba sırtıma gelmişti, bu nedenle yaralanmıştım. Benden çok ağır yaralılar vardı ve ölüyorlardı. Kapılar ve duvarlar ince olsaydı hepimiz ölmüştük.”
Mahkeme kullanılan silahların araştırılmasına hükmetti
Mahkeme heyeti başkanı Mehtap Yılmaz, üye hakimler Cihangir Aydın ve Sadık Kahraman imzalı kararda, müdahillerin taleplerine rağmen diğer sanıkların ifadelerinin de SEGBİS ile alınmasına hükmedildi. Mahkeme, mahpusların operasyon sırasında giydikleri giysilerin "Adli Tıp Kurumuna gönderilerek giysiler üzerinde kimyasal gaz kalıntısı bulunup bulunmadığının, bulunuyor ise analizinin yapılarak kimyasal analizinin yapılmasının” incelenmesine karar verdi. Ayrıca, Adli Tıp Kurumu’ndan, “adli emanetten gelen silahlar üzerinde, silahların 6136 Sayılı Kanuna giren silahlardan olup olmadığı ve cinslerinin ve niteliklerinin tespitinin istenmesi için yazılan müzekkerenin tekrar istenmesine” hükmedildi.
Bir sonraki duruşma 3 Mayıs 2018’de görülecek.
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği