Bin bir duygu içinde bocalayan Kaymakam ve Ozan Kul Halil: Bir gönlüm Çukurova’da
Bu ıssız kasabaların yalnızlığı insanı öldürür. Bir de durup dinlenmeden seninle uğraşan, astığı astık kestiği kestik ağalar olursa karşında, insan deliye döner. Bir yere gelmişsin. Ortaçağ karanlığında o yer. Onlar da senin gibi insan, senin kadar da okumuş çoğu, ama bunlar yaşadıkları yer için ve de çocuklarının yaşıyacakları yer için hiç bir şey yapmamışlar.
Gene bir gariplik çöktü serime. Ben de bilmem ya nicolur halimiz At sürüp bu ellerden gitmek dilerim Belki tuz ekmektir bağlar yolumuz Kul Halilim der ki nekes gülmesin İyiler gidip de kemler kalmasın Herkes bildiğinden geri durmasın Allah sana malum olsun halimiz..
KUL HALİL
Bu Kul Halil kim, hangi çağda yaşamış, neciymiş, daha başka neler söylemiş, elimizde yukardakinden başka bir şiiri yok. Varsa da ben bilmiyorum, bulamadım bir yerde. Kul Halil yukarıdaki şiirinde önce yakınıyor. Sonra kaçmak gitmek, başını alıp gitmek istiyor. Sonra da gidemiyor. Onun yolunu bağlıyan bir şeyler var. Kul Halil diyor ki, belki de, diyor, yolumuzu bağlıyan tuz ekmektir. Sonra kara alkışlar ediyor, iyiler gidip de kemler kalmasın, diyor, dayatıyor. Sonra da bir iyice öfkeleniyor, meydan okuyor: “Herkes bildiğinden geri durmasın.” Bu insanın var gücüyle, her şeyi göze alıp karşı koyması, başkaldırmasıdır.
YAZMADIKLARIM VAR...
Kul Halil, en sonuncu da inandığına sığınıyor. Sonucunu bekliyor. Girdiği kavganın onu nereye götüreceğini bekliyor.
Bu sütunlarda size uzunca bir hikâye bir Kaymakam hikâyesi anlattım. Olayları olduğu gibi, kasabanın halkından duyup işittiğim gibi yazdım. Yazı uzamasın diye yazmadığım çok şeyler de var.
Bu Kaymakam şimdi Kadirlide. İşinin başında. Onun bir yıllık macerası elbette bu kadar değil.. Bir yıl içinde bu genç Kaymakam neler çekmiş, neler duymuş. Nasıl bir dedikodu, nasıl bir gerilik, nasıl bir karanlık içinde boğulmuş... Bir kere bu ıssız kasabaların yalnızlığı insanı öldürür.
Bir de durup dinlenmeden seninle uğraşan, astığı astık kestiği kestik ağalar olursa karşında, insan deliye döner.
OLMAZ DİYORLAR...
Bir yere gelmişsin. Ortaçağ karanlığında o yer. O yerin insanları var. Onlar da senin gibi insan, senin kadar da okumuş çoğu, ama bunlar yaşadıkları yer için ve de çocuklarının yaşıyacakları yer için hiç bir şey yapmamışlar, bir çöpü kaldırıp da şuradan şuraya koymamışlar.
Sen onların yerini yurdunu onarmağa, onlara insanca oturup yaşıyacak bir yuva hazırlamağa bakıyorsun, onlar karşına dikilip olmaz, diyorlar. Tabii onların bir kısmı diyor bunu.. Ne olursa olsun insana bu bir koyar ki...
Ben bu Kaymakamın acısını anlıyorum. İşte bu yazı dizisinde veremediğim, vermeğe de gücümün yetmediği yer burası. Kaymakamla konuşmak gerekti. Kaymakam da belki duyup düşündüklerini bana açıkça söylemezdi.
Yılgınlıklarını, yiğitliklerini, bunalmalarını söylemezdi. Bir gün bir kaymakam hikâyesi yazacaklara bu benim yazılarım büyük ipuçları verebilir. İsterim ki, ellerinde yirminci yüzyılın ışığıyla Ortaçağın karanlık zihniyeti içine düşenlerin bu maceraları unutulmasın. Bizden sonra geleceklere örnek olsun... Işıklık etsin.
YERDEN BİTİVERMİŞ GİBİ
Aşağıdan, ovadan, Çukurköprü yolundan Kadirliye geliyorsunuz. Çukurovanın düzlüğünden Torosun sıralanmış karlı tepeleri yerden bitivermiş gibi gelir insana. Bir de sizin geldiğiniz vakit ikindi vaktiyse, Kadirlinin camlarına gün vurmuşsa, sıralanmış karlı Toros dağlarına yapışmış bir peri padişahı şehri duygusunu uyandırır Kadirli insanda. Sonra cup diye, bir karanlığın, bir viraneliğin içine düşersin.
İşte şu bizim Kaymakam bu çamurluğu, bu karanlık yeri azıcık bir şeye benzetmiş. Şimdi Kaymakamı buradan, başka yerleri mamûr eylemeğe (!) gönderirlerse, ne olacak? Kaymakamın diktirdiği cümle ağaçlar kurutulacak.
Ağalar ormanın toprağına konsunlar diye. Şimdi bile orman toprağına sahip çıkan çıkana.. O güzelim park kuruyacak.. Sonra o beton caddeleri inat olsun, diye sökecekler.. Bunlar deli mi, diyeceksiniz? Belki öyle inat için sökmezler kendiliğinden sökülür de kimse bakmaz. O güzelim köprü yıkıldı da bir bakan oldu mu?
Pehlivan Usta gibi bazı iyi insanlar yıllar yılı yazıp çizdiler, köprü yıkılıyor, amanın önüne geçin, yıkılırsa yapılması zor olur, dediler. Kimse aldırdı mı? Yoook... En sonunda sular köprünün dibini oydu oydu, bir gün de hızlı bir sel gelip köprünün yarısını aldı götürdü.
Bu Kaymakam olmasaydı daha sittin sene bu köprü yapılmaz, öbür yarısını da başka bir gün seller alır giderdi. Hiç bir şey için olmasa bile ben bu kasabadan olduğum için salt bu köprüyü onarttılar diye Kaymakam Memet Canla arkadaşlarına minnet duyuyorum.
ÖYLE TATLI Kİ...
Kaymakam bir kaç yıl daha kalırsa ne olur? Bu güzelim, Savrun çayının kıyısındaki parkın ağaçları büyür, çimenleri güzelleşir. Savrun öyle tatlı bir sudur ki, çakıltaşlarının üstünden akar. Yanını yönünü zakkum, çınar ağaçları sarmıştır.
Yarpuzu uzaklardan kokup gelir. Ve Savrun suyunun altına gün vurur, Savrun suyunun altı öylesine aydınlık olur ki, dibine Kur’an düşse okunur bir su derler ya, işte Savrun suyunun ak çakıltaşlı dibi öyle olur...
Hani peri padişahının şehri gibi parlar Kadirli uzaktan demiştim ya, içine girince demiştim ya.. İçine girince de rahat soluk aldıracak bir kasaba olacak... Bu kasabada çocuklar daha aydınlık, daha iyi, daha insan büyüyecekler...
Ben kasabamı severim. Bıraksalar bu kasaba üstüne nasıl nasıl hayaller kurarım. Bir gün gidip şu kasabama yerleşmek, orada oturmak isterim.. Acı tatlı günlerim oldu, ama ben kasabamdan ayrılamam.
DİKENSİZ GÜL OLMAZ...
Bir türküde derki:
Ora gidek ağ bebeğim
Bir gönlüm Çukurovada
Benim de bir gönlüm Çukurovada. Kasabamı yaşanacak hale getiren, onu daha da güzelleştirecek olan insana burada candan teşekkür ederim. Dikensiz gül olmaz, her güzelin bir kusuru var...
Bizim Kaymakamın da epeyce kusurları var. Onları neden yazmadın, diyeceksiniz.. Çok çok küçük kusurlar. Anladığıma göre biraz alaturkalığı var. Biraz şair adam... Ağalara ipuçları veriyor. Karşısında böyle Ağaları bulunan adam işini çok sıkı tutar.
Ağalar, en küçük bir sürçmeyi bağışlamazlar. Şimdi Kaymakamın en büyük suçunu yazacağım: Bu olmaz. İşte bunu bir Kaymakam yapamaz. Bu bizim Kaymakam ne yapmış biliyor musunuz, tâââ kasabanın dibine kadar çeltik ekme izni vermiş.
Torostan kasabaya kadar önüne gelen çeltik ekmiş. O güzelim Savrun suyu olmuş mu sana sapsarı bir zehir. Diyeceksiniz ki, kasabanın içme suyu var, kasabalı oradan içiyor. Ya Savrundan içmek zorunda olan köylüler? Ya sivrisinek?. Dediklerine göre gene Kadirlide sıtma başlamış. İnşallah bu yıl Kaymakam, kasabanın çarşısının içine kadar çeltik ekme izni vermez. Ne diyordu yukarda Kul Halil :
“Herkes bildiğinden geri durmasın Allah sana malum olsun halimiz”
Ben, insanların iyiliğine, hakseverliğine, onuruna, çağımızın getirdiği güzel düşüncelerin kötülükleri yeneceğine, çağımızın yenilmez halk gücüne inanırım. Ve derim ki, güzel yirminci yüzyıl, sana malum ola halımız.
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği