Bu sene puanlar düştü

YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İzzet Özgenç, YÖK'ün, ''ÖSS'de baraj puanlarının aşılmasını kolaylaştıracak'' kararının isabetli bir karar olduğunu belirterek ''Bu sene karşılaşılan tablo şu: Soru sorma tekniği ve soruların ağırlığı nedeniyle alınan puanlarda geçen seneye göre bir düşüş söz konusudur'' dedi.

Bu sene puanlar düştü
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.07.2009 - 12:05

YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İzzet Özgenç, YÖK'te basın mensupları için bilgilendirme toplantısı yaptı. Toplantıda, gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Özgenç, bir gazetecinin, YÖK'ün, ''ÖSS'de baraj puanlarının geçilmesini kolaylaştıracak kararını'' hatırlatması üzerine, Türkiye'deki ÖSS'nin başarıyı ölçen bir sınav olmadığını belirtti.

Teorik olarak bakıldığında Türkiye'de ortaöğrenimi başarıyla bitirmiş herkesin yükseköğrenim görme hakkına sahip olduğunu ifade eden Özgenç, şunları söyledi:
''Türkiye açısından şöyle bir problemimiz var: Türkiye'de ortaöğrenimi başarıyla bitirmiş herkese Türkiye şartlarında yükseköğrenim görme imkanı sağlayamıyoruz. Bu nedenle yükseköğrenim görme statüsüne sahip olan insanlar arasında bir eleme yapmamız gerekiyor. ÖSS'miz bir eleme sınavıdır. Dolayısıyla bu sınavla ilgili normalde bir baraj puanının belirlenmesine gerek yoktur ama böyle bir baraj puanı belirlenmiştir. Bir barajın belirlenmiş olması, bizde bir sınırlama fonksiyonu oluşturmamalıdır. Yükseköğrenimden yararlanma konusunda kapasiteyi artırıyorsak, sınava giren öğrencilerden mümkün olduğunca kapasiteyi dolduracak sayının belirlenmesi yoluna gitmemiz gerekir.''

ÖSS'de her yıl sorulan soruların ağırlık derecelerinin aynı olmadığını belirten Özgenç, ''Ama şunu diyemeyiz: Bu yıl ÖSS'ye giren öğrencilerin bilgi düzeyi, bir yıl önce ÖSS'ye giren öğrencilerin bilgi düzeyinden daha fazladır veya daha azdır. Ama sorular soruların ağırlığına göre, bu sene ÖSS'de puan geçen yıla göre daha düşük olmuş olabilir'' diye konuştu.

Özgenç, ''Bu sene karşılaşılan tablo şu: Soru sorma tekniği ve sorulan soruların ağırlığı nedeniyle alınan puanlarda geçen seneye göre bir düşüş söz konusu. Bu düşüşün yükseköğrenime yerleştirme bakımından ortaya çıkaracağı sorunu gidermek amacıyla bir revizyon yapılmıştır. Taban puan belirlemesinde bir revizyon yapılmıştır'' bilgisini verdi.

''713 bin kişi tercihte bulunabilecek"

Bir gazetecinin, öğrencilerin, Türkçe ve fen testinde zorlandıklarını ifade etmelerini hatırlatması üzerine Özgenç, test usulü sınavlarda öğrencilerin sorulan sorulara en seri şekilde cevap vermeye alıştırıldığını belirtti.

Özgenç, cevap vermedeki serilikten kaynaklanan bir sorun olarak Türkçe soruları için fazla zaman kaybedildiğini, diğer testleri çözmek için vakit kalmaması gibi bir sonuç ortaya çıktığını söyledi.

Özgenç, ''Böyle birtakım teknik sorunlar mevcuttur ama yapılan değerlendirmelerin eşitsizliğe sebebiyet verecek bir sonuç ortaya çıkarması söz konusu değil'' dedi.

Eğer geçen yılki ölçüler gözönüne alınacaksa 165 puanı geçen 630 bin kişinin yerleştirme bakımından tercihte bulunabileceğini ifade eden Özgenç, bu revizyonla sayının 713 bin kişiye çıktığını açıkladı.

İzzet Özgenç, şöyle devam etti:
''145 baraj puanı ile ilgili olarak ise geçen yıl soruların yüzde 15'ini yanıtlayan kişi, 18 net soruyu yapması lazım. Yani 18 net soru yapması lazım ki yüzde 15 başarı sağlansın. Yüzde 10'a indirildiğinde 12 net soru yapması lazım. Önlisans programlarına yerleştirilebilmesi için bir öğrencinin 145 soruda 12 net soru yapması aranacaktır. Lisansta ise 180 soruda yapılan revizyonla 36 net soruyu doğru cevaplandıran kişi lisans programlarından birine yerleştirilmek üzere tercihte bulunabilecektir.''

Özgenç, her tercihte bulunanın da bir programa yerleştirilmeyeceğinin altını çizdi.
''Yapılan revizyonun üniversitelerin kalitesizleşmesine neden olup olmayacağı'' sorusu üzerine Özgenç, Türkiye'de ortaöğrenimin her geçen yıl kalitesinin arttığını belirtti.
Özgenç, yükseköğrenime gelen öğrencinin başarısında, kalitesinde bir düşüş olduğunu söylemenin mümkün olmadığını vurguladı.

''İsabetli bir karardır"

YÖK'te dün alınan bu kararın, karara muhalif olanlar tarafından 'diplomaların değersizleşeceği' yönünde eleştirildiğini'' söyleyen bir gazeteciye Özgenç, ''Burada her şey konuşulur, tartışılır. Oylama yapıldı, kimin muhalefet ettiğini bilmiyorum. Şu an yapılanda herhangi bir teknik yanlışlık söz konusu değildir. Yükseköğrenimin kalitesini, başarısını düşürmeye yönelik bir sonuç doğuracak karar değildir. Doğru bir karardır, isabetli bir karardır'' dedi.


Ruhban Okulu

Yükseköğretimdeki kapasitenin arttığını ifade eden Özgenç, belli alanlarda bu kapasiteyi artırmanın doğru olup olmadığının tartışılabilir olduğunu söyledi. Özgenç, ''Bizim için amaç, insanların mümkün olduğu kadar yükseköğrenim imkanından yararlanmasını sağlamaktır'' dedi.

Bir gazetecinin ''YÖK'ün Ruhban Okulu'nun açılmasına ilişkin bir çalışmasının olup olmadığı'' yönündeki sorusu üzerine Özgenç, Ruhban Okulu'nun açılması konusunun YÖK'ün gündeminde olmadığını belirterek, kendilerinden bu konuda resmi görüş talebinde bulunulmadığını söyledi.

Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun bir yükseköğretim faaliyeti yapmak üzere değil, Ortodoks mezhebine bağlı Hrıstiyanların din adamı ihtiyacını karşılamak üzere kurulduğunu ifade eden Özgenç, bu okulda ilahiyat fakültesi temelinde bir eğitimin verilmeyeceğine, ortaöğretimle ilişkilendirilecek bir eğitim faaliyeti yapılacağına işaret etti.
Ancak, Ruhban Okulu'nun bir üniversiteyle bağlantılı olarak Hrıstiyan ilahiyatının öğretildiği bir yükseköğretim kurumu olarak faaliyet gösterebileceğine dikkati çeken Özgenç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ama bu inanışa mensup olan kişiler bunu talep etmiyor. Ruhban Okulu, din adamı yetiştirmeye yönelik eğitimin verileceği kurum olarak algılanıyor. Ama bu şekilde algılanınca asıl sorun, 'bu programı Türk Milli Eğitim sistemi ile ne kadar örtüştürebileceğiz' konusunda karşımıza çıkıyor. Türkiye'deki sistem ortaöğretimde bir din adamı yetiştirmeye müsaade eden bir sisteme sahip değil. İmam din adamı değil. İmam bir kamu görevlisidir. Türkiye'de belirli bir dini inanışı, günlük hayata geçirebilecek bir eğitimin verilmesine imkan tanıyan bir ortaöğretim kurumu kuruluşuna mevzuatımız müsaade etmiyor. Problem buradan kaynaklanıyor.''

Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara göre velayet altında bulunan çocuğun din eğitimini velisinin belirleyeceğini, Anayasa'ya göre de din eğitiminin devlet eliyle verilemeyeceğini hatırlatan Özgenç, şunları kaydetti:
''Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi de din eğitiminin verildiği bir ders değildir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi herhangi bir dine yönelik bir bilginin verildiği ders değildir. Bütün dinlere yönelik, herhangi bir dini inanışa mensup kişilerin gördüğü bir ders olarak da düşünülmüyor. İster belli bir dini inanışa mensup olsun, ister olmasın, ortaöğrenim gören herkesin göreceği bir derstir. Ama bu derste belli bir dinin günlük hayatta uygulamasına yönelik bilgi öğretilemez.''

Bu yöndeki bilgelerin ancak velilerin isteğiyle öğretilebileceğine dikkati çeken Özgenç, ''Ama bunun öğretilebileceği bir kurum da öngörülmüş değil. Bunun öğretildiği yerler var. Mesela, Diyanet İşleri Başkanlığının yaz kursları diye düşünülen bir öğretim sistemi var. Aslında bu doğru bir uygulama değil, kötü bir öğretim uygulamasıdır'' diye konuştu.

''Din eğitiminin, özel hukuk kişileri eliyle yapılması daha doğru"

Dinin öğretiminin, kurumsallaştırılması gerektiğini ifade eden Özgenç, bu eğitim devlet tarafından değil, devletin gözetimi ve denetimi altında, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası antlaşmalara göre, Milli Eğitim Temel Kanunu'nda belirtilen amaçlar dahilinde, özel hukuk kişileri eliyle yapılmasının doğru olacağını söyledi.

Ruhban Okulu ile ilgili sorunun da buradan kaynaklandığını vurgulayan Özgenç, ''Mesele sadece Ruhban Okulu meselesi olsa, onunla sınırlı bir mesele olsa çoktan Ruhban Okulu açılacaktır. Ruhban Okulu'nun açılmasına müsaade ettiğimizde diğer dini inanışlar bakımından buna paralel eğitim kurumlarının kurulması söz konusu olduğunda nasıl bir yol izleneceği sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bütün problem budur'' dedi.

Bir gazetecinin, ''Özel hukuk kişileri eliyle verilsin dediniz. Bu eğitimi tarikatlar mı, cemaatler mi verecek, kimler verecek?'' sorusuna yönelik olarak Özgenç, tarikat ve cemaatlerin özel hukuk kişileri olmadığını söyledi.

Özel hukuk kişileri eliyle özel öğretim kurumlarının açılabildiğini belirten Özgenç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Mesela sürücü kursları, yabancı dil kursları var. Bunlar devletin gözetim ve denetimin altında eğitim veren kurumlardır. Bu tür eğitim kurumlarında verilen eğitim ilk ve ortaöğretimin müfredatını aksatmayacak şekilde veriliyor. Buna benzer bir eğitim-öğretim modelinin din eğitimi bakımından da yapılması Anayasa'nın 24. maddesinin bir emridir. Salt uygulaması itibariyle söylüyorum, özellikle İslam dinini benimsemiş vatandaşlarımız bakımından bugünkü yaz kursu uygulaması ne pedagojik bakımdan, ne de sosyolojik bakımdan tasvip edilebilir bir yöntemdir.''

Öğretim üyelerinin görevlendirilmesi

Danıştayın öğretim üyelerine rotasyon uygulamasına yönelik aldığı yürütmeyi durdurma kararına da değinen Özgenç, kararın hukuka aykırı olduğunu savundu. Özgenç, Yükseköğretim Kanunu'nun 41. maddesinin öğretim üyelerinin rızasına dayalı bir görevlendirmeyi düzenlemediğini belirtti.

Danıştayın kararını görmezden gelemeyeceklerini ifade eden Özgenç, bu amaçla üniversitelere yazı yazdıklarını, görevlendirmeyi kabul etmeyenlerin görüşlerinin yazılı olarak alınmasını istediklerini söyledi. Özgenç, görevlendirmeyi kabul edenlerin ihtiyaç olan üniversitelerde 1 Ağustostan itibaren göreve başlayacaklarını bildirdi.

Danıştay'ın verdiği kararın sadece tıp fakülteleriyle ilgili olduğunu belirten Özgenç, ''Sırf ben gitmek istemiyorum dendiği için A üniversitesinin öğretim üyesi ihtiyacı karşılanamamışsa, öğrenciler belirli bir dersi görmekten mahrum kalmışlarsa bunun birinci sorumlusu verilen yürütmeyi durdurma kararıdır'' diye konuştu.

Özgenç, gelecek yıl uygulanacak yeni üniversiteye giriş sistemi konusunun da Temmuz ayında yapılacak YÖK Genel Kurulu toplantısında ele alınacağını söyledi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler