Bu sergi benim oyunum

Heykeltıraş Uğur Çakı eserlerini pul, gazoz kapakları, bilye, jenga ve atari jetonları ile oluşturuyor. Kimi zaman kadın bedenleri kimi zaman da resimler yaratıyor çocukluk oyuncaklarından. Çünkü sokakta toz toprak içinde geçirdiği çocukluğunu üstünde taşıyor.

Yayınlanma: 27.05.2012 - 08:03
Abone Ol google-news

Heykeltıraş Uğur Çakı’nın çocukluğunda yaşadıklarından yola çıkarak, o döneminin kendisi için simgeleri olan pul, gazoz kapakları, bilye, jenga gibi materyallerden oluşturduğu “Çocukken oyun oynamayı sevdiğini biliyorum” adlı sergisi 18 Haziran’a kadar Gallery LiNART’ta. Peki, kimdir Uğur Çakı? 2001’de İzmir Çeşmealtı’nda kurduğu iki atölyede bronz, seramik, ağaç ve taş malzemelerle heykel çalışmaları yapan Çakı, 2010 yılına kadar yurt içi ve yurt dışında 35’in üzerinde karma ve kişisel sergi gerçekleştirdi. 2010 yılının ilk yarısında, Güzel Sanatlar Kurumu Louvre Müzesi Carroussel du Louvre Salon Sergisi’ne seçilen eseri ile “Prix Special” ödülüne layık görülürken, aynı yılın ikinci yarısında ise üç ayrı eseri International Elite Art Monaco Sergisi’ne seçildi. Çakı’nın ayrıca Kahire Seramik Bienali Koleksiyonu ve İzmir Devlet Resim ve Heykel Müze Koleksiyonu başta olmak üzere, pek çok yerli ve yabancı koleksiyonda eserleri bulunuyor.

- “Gökyüzü Gibi Şu Çocukluk Hiçbir Yere Gitmiyor” demişti Edip Cansever. Siz de “Çocukken Oyun Oymayı Sevdiğini Biliyorum” isimli çalışmanızın üretim sürecinde çocukluğunuzdan yola çıktınız. Nedir hikâyeniz?

- Analog bir çağdan dijital döneme geçtik, evrimi yaşadık. Biz sokaklarda bilyeler, gazoz kapakları, tahta parçaları ve toz toprakla oynarken ateri salonları açıldı, sonra da bilgisayarla ve “pixel” ile tanıştık, “Pacman” vardır hatırlarsınız, ilkel bir bilgisayar oyunu ama fenomen olmuştur. İşte benim eserlerimin temelini de bunlar attı.

- Uzun yıllar İzmir, Urla’da çalışmalarınızı inzivada sürdürdünüz. Yalnızca sergilerde sosyalleştiniz. Kısa bir süredir İstanbul’dasınız. Bu, sergideki işlerinize nasıl yansıdı?


- İstanbul’a geleli sekiz ay oldu, öncesinde duyduğum tek şey kendi çıkardığım seslerdi. 12 yıl, atölye evimdeydim, anti sosyaldim. Evim, dört metre tavana sahipti. Mekanın avantajını da kullanarak seramik ve bronz çalışıyordum. Buraya geldiğimde her şeyin üst üste yığıldığını gördüm, dediğiniz gibi bu da işime, uğraşıma yansıdı. Kaos, binlerce parçayı bir arada tutuyordu. Ben de kümülatif bir şekilde, parçaları üst üstü birleştirdim. Binlerce pul, jeton ve gazoz kapağı kullandım. Toplamda 70 bin parça var bu seride.

- Kadın bedeni kullanmanızın özel bir sebebi var mı?

- Çocuklukla bağlantı kuruyorum, doğurganlığın simgesi o. Beni oluşturan sergilerdir, her sergi diğerinden daha rafine bir hal alıyor. Kadın bedeni de bu anlamda vazgeçilmez bir anlatı şekli.

- Serginizdeki eserleri oluşturan misketler, jetonlar, bilyeler hepimizin bir ucundan yakaladığı, dokunduğu dönemlere ait. Şimdiki çocuklar bunlara uzak, eksikliğini de hissetmiyorlar...

- Ben sokakta oynayarak kazandıklarımı şimdiki çocuklarda görmüyorum. Belki bizden daha akıllılar ama bilgisayara hapisler. Sokakta hayalgücü sınırsız, bilgisayarda depolama kavramları ile sınırlı. Dokunarak öğrenmek başka; düşerek, acıyarak, kanayarak. Elleriniz yara bere içinde oynadığınız oyunları da öğrendiklerinizi de unutmazsınız. Ben oğlumun da ellerinin çamur için olmasını istiyorum. Oğlum sekiz yaşında, onunla yeniden büyüdüm. Kendi dönemimle oğlumun şimdi yaşadıkları arasında bir ilişki kurdum. Hatta bu serginin çok renkli olmasının sebebi de o. Çünkü evde oyuncakları her yere yayılmış durumda ve rengârenkler!

- Şimdi oyuncaklarla aranız nasıl?

- Oyunum bu sergi. Ürettiğim eserler şimdiki oyuncaklarım..

- Bronzla ve seramikle yoğun çalıştığınız bir dönem vardı. Şimdi ham maddeniz de değişti. Neden?


- İnsanoğlunun çamurdan yaratıldığını düşünürseniz, seramik insana bu anlamda da çok yakın. İki saat seramik çalışın, iki şişe şarap içmiş gibi olursunuz, bebek gibi uyursunuz. Mısır Bienali'ne seramik bir iş yollamıştım, dönüş yolunda kırıldı, o zaman ben de kırıldım! O yüzden bronza geçtim. Dirençlidir bronz, yoğrulma sürüleri de benzer ama seramik ve bronz heykeller günümüzün sanat anlayışının gerisine düştü ve rengi az. Ben şu an daha renkliyim dedim ya sanırım oğlumun eve yayılan oyuncakları beni buna daha çok alıştırdı. Şimdi de İstanbul'da hayatıma devam ediyorum. Burası kaosla büyüyor, besleniyor. Bir sonraki ürünlerimin nasıl geleceğini de tam kestiremiyorum...

www.g-linart.com
 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler