Burhan Kuzu yalnız değil miydi?

‘Baronlar Savaşı’nda Zindaşti olayının perde arkasını anlatan gazeteci Timur Soykan, Zindaşti dosyası ile Kudbedin Kaya cinayetinin ayrı tutulmasına dikkat çekti, “Zindaşti’nin bırakılmasında Kuzu yalnız olmayabilir” dedi.

Burhan Kuzu yalnız değil miydi?
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.11.2020 - 06:00

Türkiye, Avrupa'nın Meksikası... Bir yılda tüm AB ülkelerinde yakalanan uyuşturucunun üç katından fazlası Türkiye’de ele geçiriliyor. Gazeteci Timur Soykan, yeni kitabı 'Baronlar Savaşı'nda “Narcos Türkiye’ diye bahsettiği, yeraltı dünyasının en karanlık noktasında Türkiye merkezli baronların altı yıldır süren kanlı savaşını anlatıyor. Cumhuriyet gazetesi olarak ortaya çıkardığımız Zindaşti olayı kitabın merkezde... Soykan'a göre, "Zindaşti hakkındaki tüm suçlamalar bir dosyada birleştirilirken Avukat Kudbedin Kaya cinayeti ayrı tutuluyor. Israrla bu suçlama Zindaşti’ye yöneltilmiyor. Bu suçlama yapılsa Zindaşti tahliye edilemezdi. Burhan Kuzu hayatını kaybetmese belki bu konuda daha detaylı bilgiler verecekti. Tüm bunlar Zindaşti’nin bırakılmasında Burhan Kuzu’nun yalnız olmadığı, çok daha büyük bir organizasyonun olduğu şüphesini doğuruyor."

- Timur, kitabında “Narcos Türkiye’ diye bahsettiğin, yeraltı dünyasının en karanlık noktasında Türkiye merkezli baronların altı yıldır süren kanlı savaşını anlatıyorsun. Cumhuriyet gazetesi olarak bizim üzerinde çok durduğumuz Zindaşti olayı merkezde... Önce şunu sorayım: Sana göre, tüm bu yaşananlar, “2. Susurluk Skandalı”... Neden böyle düşünüyorsun?

Susurluk kazasında ölen mafya mensubu, polis şefi ve yaralanan milletvekili, devlet-mafya-siyaset üçgenini ortaya koymuştu. 2014’te Yunanistan’da 2.1 ton uyuşturucunun yakalanmasından sonra başlayan baronlar savaşı da çok önemli bilgilerin resmi evraka girmesini sağladı. Uyuşturucu baronu olduğu iddia edilen kişiler, profesyonel tetikçilerin işlediği çok sayıda faili meçhul cinayet, kirli polisler, rüşvet aldığı iddia edilen yargı mensupları ve Saray’a kadar uzanan siyasi bağlantılar var. Eskiden yeraltı dünyasının güçlü isimleri rüşvetler veya diğer bağlantılarıyla haklarında açılan soruşturmaları engelliyordu. Artık birbirleri aleyhinde soruşturmalar açtıracak ve bunlara yön verecek güce sahipler. Kitap bu gerçeği olayları inceleyerek, belgelerle ortaya koyuyor. 

- Yeraltı dünyasında gerçeğe ulaşmak kolay olmasa gerek, nasıl bir çalışma yürüttün, nerelerde zorlandın?

‘Yeraltı dünyası’ isminin hakkını veren kurallar, gizemler ve sırlarla dolu. Uyuşturucu ticareti ise bu dünyanın en karanlık noktası. Çünkü çok çok büyük paralar dönüyor ve bu nedenle katı bir sisteme sahipler. Ketum olmak bu dünyanın en temel kurallarından ve orada yaşananları öğrenmek çok güç, hatta imkansız. Baronlar savaşının başlaması ve bunun yargı konusu olması sayesinde, binlerce sayfa belgeye ulaşabildim. Taraflar çatıştığı için birbirleri hakkında belgeler topluyor ve bunları dava süreçlerinde kullanıyorlar. Kitaptaki iddialar tamamen resmi belgelere dayanıyor. 

- Nasıl bir para dönüyor bu işte? Örneğin Türkiye’de uyuşturucu pazarının büyüklüğü ne?

Uyuşturucu konusunda Türkiye, Avrupa’nın Meksikası. Afganistan’da üretilen uyuşturucunun Avrupa’ya ulaşmasındaki en önemli durak Türkiye oluyor. Bir yılda tüm AB ülkelerinde yakalanan uyuşturucunun üç katından fazlası Türkiye’de ele geçiriliyor. Avrupa Polis Teşkilatı’na göre; bu ticaretin Türkiye ayağında her yıl beş milyar dolar kalıyor. Çok daha fazla olduğu da iddia ediliyor. 

- Devletle/devletlerle bağlantıları nasıl kuruyorlar?

Genellikle rüşvetle bu bağlantı kuruluyor. Milyonlarca dolarlık rüşvet iddiaları hep var. Devlet içindeki makamını kullanarak çok fazla paraya sahip bu kişilerden nemalanmak isteyenlere de sık rastlanılıyor. Mazisi onlarca yıl önceye giden devlet içinde bağlantılar da oluyor. Tabii devletlerin sistemli şekilde bu büyük paradan pay aldığına dair iddialar dikkate alınmalı. Ama bunun belgesi ya da bilgisine ulaşmak mümkün değil. 

- Tarih 27 Nisan 2014... Birleşik Arap Emirlikleri Şarika Limanı’ndan 62 metre uzunluğunda bir akaryakıt tankeri kalkıyor... Ne taşıyor, nereye taşıyor?

Geminin adı Noor 1. Pakistan açıklarında bu gemiye 2.1 ton eroin yükleniyor. Aslında Türkiye merkezli uyuşturucu baronları genellikle Afganistan-İran-Türkiye ve Balkan ülkeleri karayolu güzergâhını kullanıyor. Noor 1 ile farklı bir güzergâh deneniyor ve Yunanistan’a ulaşıyor. Amaç; uyuşturucunun Hollanda ve Belçika’ya taşınması. Ama Haziran 2014’te baskınlarla Atina’da eroin yakalanıyor. 

- Bu olayda kimlerin adı geçiyor?

Amerika’nın uyuşturucu ile mücadele birimi DEA’in raporuna göre; bu uyuşturucuda Orhan Ünğan ve Naji Sharifi Zindaşti’nin payı var. Orhan Ünğan, Zindaşti’nin DEA ajanı olduğunu ve bu nedenle isminin bu rapora konulduğunu öne sürüyor. Emniyete gönderilen ihbarlarda ise bu isimlerin yanı sıra uyuşturucuda İran asıllı Çetin Koç, İranlı Esfandiar Rigi’nin de payı olduğu iddia ediliyordu. Zindaşti ve Esfandiar Rigi’nin Türkiye’de onlarca yıldır ‘uyuşturucu baronu’ denildiğinde ilk akla gelen isim olan Urfi Çetinkaya’ya ait eroini taşıdığına yönelik ihbar da var. Zindaşti de uyuşturucu ile ilgisi olmadığını söylüyor. 

- Kişiler üzerinden gitmeye başlayalım. Zindaşti’nin ilginç bir portresi var... Hayat öyküsünde idamlar var mesela. Kısaca anlatır mısın?

Gerçekten ilginç bir hayat hikâyesi. Zindaşti, İran’ın Türkiye sınırındaki Urmiye kentinde 1974 yılında doğuyor. Kalabalık bir Kürt aşiretin mensubu. Henüz 2 yaşındayken dedesi, babası, amcaları İran’da idam ediliyor. Kürt kimliklerinden dolayı idam edildikleri öne sürülüyor. 1994 yılında çocukluk arkadaşları Hacı Parviz (Türk vatandaşı olduktan sonra Çetin Koç adını alıyor) ve Esfandiar Rigi ile uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla yakalanıyorlar ve idam cezasına çarptırılıyorlar. Tahran’daki cezaevinden birlikte kaçıyorlar. 

- Türkiye’ye nasıl giriyor?

1980 yılında traktör kazasında ölen ama ölümü resmi makamlara bildirilmeyen Kamal Sharifi Seydani isimli akrabasının kimliği ile Türkiye’ye giriyor. Uzun yıllar Türkiye’de bu isimle faaliyet gösteriyor. Diğer iki arkadaşı da sahte kimlik kullanıyor. Hacı Parviz (Çetin Koç) ile İstanbul’a yerleşiyorlar. Esfandiar Rigi ise uyuşturucu ticaretinde kilit noktalardan olan Pakistan’a yöneliyor. 

- Orhan Ünğan kim? Ona neden ‘hayalet’ diyorlar?

Orhan Ünğan uzun yıllar çok gizemli bir isim. Erzurum İspir, 1973 doğumlu. Henüz 20’li yaşlarının başında Avrupa’da çalınan otomobillerin Türkiye’de ve Gürcistan’da satıldığı bir suç örgütünün lideri olduğu iddia ediliyor. Farklı suçlardan tutuklanıyor. İddiaya göre; Urfi Çetinkaya ile cezaevinde tanıştıktan sonra uyuşturucu kaçakçılığına başlıyor ve büyük bir güce dönüşüyor. 2011’de Bolu’da yakalanan eroin ile ilgili suçlanıyor ama yakalanmıyor. Hollanda ve Belçika’da yaşıyor. Bu sırada Hollanda polisinin takibi altında. Ancak hepsi farklı ülke vatandaşları adına düzenlenmiş 5 ayrı kimlik kullanıyor. Bu nedenle Hollanda polisi gerçek kimliğini bir türlü tespit edemiyor ve ona ‘Hayalet’ lakabını takıyor. Hatta Hollanda polisi, kullandığı bir bardağı Türkiye’ye gönderip DNA analizi yaptırtarak gerçek kimliğini öğreniyor. Halen Orhan Ünğan’ın adını internette aradığınızda sadece net olmayan bir vesikalık fotoğraf çıkıyor. 

- Peki ‘savaş’ nasıl başlıyor? 

Noor 1 ile eroinin Yunanistan’a ulaştırılmasını organize eden Esfandiar Rigi, operasyondan kurtulup İstanbul’a geliyor ve ondan bir daha haber alınamıyor. Orhan Ünğan, Zindaşti tarafından öldürüldüğünü ve cesedinin demir bağlanarak Marmara Denizi’ne atıldığını iddia ediyor. Bundan üç ay sonra Zindaşti’nin otomobili Büyükçekmece’de iki tetikçi tarafından pusuya düşürülüyor. Hedef Zindaşti ancak lüks cipte 19 yaşındaki kızı ve şoförü var. İkisi de ölüyor. Zindaşti, 2.1 ton eroini kendisinin ihbar ettiğini düşünen Orhan Ünğan ve Çetin Koç’un saldırıyı yaptırdığını iddia ediyor. Bu olaydan üç ay sonra ise Orhan Ünğan’ın adamı olduğu öne sürülen iki kişi, Küçükçekmece’deki balık lokantasında öldürüldü. Aylar sonra bu iki kişinin Zindaşti’nin kızı ve şoförünü öldürdüğüne ve azmettiricilerin Orhan Ünğan ile kardeşi İlhan Ünğan olduğuna dair iddianame hazırlandı. Belçika’da yakalanıp Türkiye’ye iade edilen Orhan Ünğan bu davada 4 yıl tutuklu yargılandıktan sonra geçen yıl beraat etti. Cinayetler ise faili meçhul kaldı.

- Ancak bu sırada cinayetler devam ediyor…

Evet Zindaşti’nin suçladığı Çetin Koç 4 Mayıs 2016’da Dubai’de yüksek güvenlikli gökdelende öldürüldü. Onu öldürenler Kanadalı iki tetikçiydi. Bu tetikçilerden biri Çetin Koç cinayetinden beş gün sonra Kanada’da öldürüldü. Bir ay sonra ise diğer tetikçinin cesedi yanmış aracın içinde bulundu. Orhan Ünğan’ın avukatı Kudbedin Kaya, 1 Kasım 2017’de İstanbul Yeşilköy’deki balıkçıda kafasından üç kurşunla vuruldu. 29 Nisan 2017’de Gem TV’nin sahibi İranlı Saeed Karimian ile ortağının öldürülmesinde Zindaşti suçlanıyor. 7 Nisan 2019’da ise İstanbul Bağdat Caddesi’nde Orhan Ünğan’ın kardeşi İlhan Ünğan öldürüldü. Zindaşti’nin 14 Kasım 2019’da İstanbul Şişli’de İranlı muhalif Masoud Molavi Vardanjani’nin öldürülmesi olayının azmettiricisi olduğu da iddia ediliyor. Zindaşti bu suçlamaların tamamının Orhan Ünğan’dan rüşvet alan polislerin kumpası olduğunu savunuyor. Orhan Ünğan da Zindaşti’den rüşvet alanların kendisine kumpas dava açtığını söylüyor. 

- Orhan Ünğan başkalarını da suçluyor, kim onlar? 

Dört yıl tutuklu yargılanırken Bakırköy Adliyesi’ndeki mahkeme hakkında üç kez tahliye kararı verdi ve üst mahkeme tahliye kararlarını kaldırdı. Bu sırada Zindaşti de bir başka operasyon sonucu tutuklanmıştı. Zindaşti skandal bir kararla altı ay sonra tahliye edildi. Orhan Ünğan, Zindaşti’nin tahliyesini sağlayan Burhan Kuzu’nun kendisinin tutuklu kalması için de hakimlere baskı yaptığını iddia etti. 

- Kuzu’nun bir çetenin üyesi olduğunu söylüyor, nasıl bir çeteden bahsediyor?

Burhan Kuzu’nun yalnız olmadığını, yargıda örgütlenmiş bir çetenin mensubu olduğunu söyledi. Hatta bu çeteyi FETÖ’ye benzetiyordu. Bildiğim kadarıyla ilk kez Orhan Ünğan bir duruşmada ‘İstanbul Grubu’ adını söylüyor. Daha sonra İstanbul Grubu’nun Pelikan yapılanmasının yargı ayağı olduğu gündeme geldi. Üstelik yüksek yargıdaki kulis haberlerinden bu öğrenildi. 

- Dikkat çekici bir bölüm daha: Büyükçekmece Pusu Davası’nda iddiaya göre; Orhan Ünğan duruşmada Bakırköy Adliyesi’ndeki İstanbul Grubu mensuplarını sayıyor. Detay verir misin? 

Orhan Ünğan, kardeşi İlhan Ünğan öldürüldükten sonra çıktığı ilk duruşmada SEGBİS ile kayıt yapılmasını istiyor ve çok öfkeli konuşuyor. Kendisini hapiste tutanların kardeşinin ölümünden sorumlu olduğunu söylüyor. İddiaya göre; bu duruşmada Bakırköy Adliyesi’ndeki eski Adalet Komisyonu Başkanı’nın avukatlarına söylediklerini aktarıyor. Bakırköy Adliyesi’ni yöneten yargı mensuplarının İstanbul Grubu’nun mensubu olduğunu, kendisinin tutuklu kalması için rüşvet aldıklarını iddia ediyor. Ve isimler sıralıyor. Hatta HSK’daki bazı isimlerin de milyonlarca euro rüşvet aldığını söylüyor. Duruşma savcısına çok ağır sözler söylüyor. Ancak bu duruşma ‘Ses sistemi arızalandı’ denilerek kayda geçilmiyor. Orhan Ünğan bilirkişi raporuyla kaydın silindiğini kanıtladıklarını iddia ediyor ve ses kaydının kendi elinde olduğunu açıklıyor. Bu kayıt gerçekten silindiyse bu iddiaların yok edilmek istendiği sonucu çıkar ve büyük şüphe oluşur. Bu çok büyük bir skandaldır. Mutlaka bunun araştırılması gerekiyor.

- Zindaşti’nin skandal tahliyesine gelelim. Burhan Kuzu bu olayda yalnız mıydı? 

Bu, kitapta yanıtını aradığım önemli sorulardan biri. Burhan Kuzu, arayarak hakimlere baskı yapıyor. Bunu sadece Zindaşti’yi serbest bırakan hakim Cevdet Özcan değil, tahliye kararına itiraz eden savcı, tahliye kararını kaldıran hakim de anlatıyor. Ancak Zindaşti’nin tahliyesinde pek çok başka şüphe var. Zindaşti’yi tahliye eden hâkim, tahliye kararı vereceğini savcıya söylemesine karşın tutukluluk inceleme dosyasının önüne geldiğini savunuyor. ‘Yani bırakacağımı bilerek bana dosyayı verdiler’ diyor. 

- Savcının bir iddiası var...

Evet. HSK müfettişine tanık olarak ifade veren savcı, çok ilginç bir olaydan bahsediyor. Zindaşti’nin adamlarının, İstanbul’da yaşayan eski İran Maliye Bakanı’nın oğlunun yüklü servetini yağmalamaya çalıştıklarını anlatıyor. Bu olayda gözaltına alınan kişileri Hakim Cevdet Özcan’ın şüpheli şekilde serbest bıraktığını söylüyor. Zindaşti’nin tutuklama kararında da gariplikler var ve bunlar tahliyenin yolunu açıyor. Fezlekede çok sayıda suçlama olmasına karşın Zindaşti, Çetin Koç’un Dubai’de öldürülmesi, Gem TV’nin sahibi İranlı Saeed Karimian ile ortağının öldürülmesi ve suç örgütü kurmaktan tutuklanıyor. Fezlekedeki diğer suçlamalar tutuklama kararında yok. 

- Neden Zindaşti hakkındaki bütün suçlamalar aynı dosyada toplanırken Kudbedin Kaya cinayeti suçlaması ayrılıyor?

Bu nokta çok önemli: Zindaşti tutuklandığı sırada Orhan Ünğan’ın avukatı Kudbedin Kaya’nın öldürülmesinde bir numaralı şüpheli. Polis bu soruşturma kapsamında Zindaşti’ye uzandığı iddia edilen deliller bulmuş. Hatta Zindaşti hapisteyken Avukat Kudbedin Kaya cinayetinde onunla bağlantılı olduğu iddia edilen isimler tutuklanmıştı. Zindaşti hakkındaki tüm suçlamalar bir dosyada birleştirilirken Avukat Kudbedin Kaya cinayeti ayrı tutuluyor. Israrla bu suçlama Zindaşti’ye yöneltilmiyor. Soru bile sorulmuyor. Bu suçlama yapılsa Zindaşti tahliye edilemezdi. Ayrıca Zindaşti’yi bırakan hakim 3.5 milyon dolar rüşvet almakla suçlanıyor. Burhan Kuzu da kendisinin suçlanarak bazı gerçeklerin gizlendiğine dair imalarda bulundu. Hayatını kaybetmese belki bu konuda daha detaylı bilgiler verecekti. Tüm bunlar Zindaşti’nin bırakılmasında Burhan Kuzu’nun yalnız olmadığı, çok daha büyük bir organizasyonun olduğu şüphesini doğuruyor. 

- Kitabın kilit noktalarından biri.. ‘İlhan Ünğan Öldürüldü’ başlıklı bölüm... Hakkında yakalama kararı var, peki o ne yapıyor?

İlhan Ünğan, Büyükçekmece Pususu Davası’nda iki cinayeti azmettirmek suçlamasıyla, iki ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılanıyor. Yani hakkında yakalama kararı var. Çok sayıda başka suçtan da aranıyor. Buna karşın yıllarca İstanbul’da çok rahat bir şekilde yaşıyor. Bağdat Caddesi’nde vakit geçiriyor. Hatta uçakla yurt dışında tatillere gidiyor. Sahte kimlik ve pasaportlar kullanıyor. İfadelerde bir iddia var: Yeri tespit ediliyor. Sabah baskın yapılacak ama akşam kaldığı yerin çevresinde bekleyen polis ekipleri çekiliyor ve kaçıyor.

- İlhan Ünğan’a çalışan polisler mi var? Kim olduklarını biliyor muyuz?

Evet, bildiklerimiz var. İlhan Ünğan öldürüldükten sonra cep telefonu açılıyor ve orada iki polis ile Whatsapp yazışmaları tespit ediliyor. Bunlar çok vahim yazışmalar. İlhan Ünğan’ın Zindaşti’nin avukatı İlker Dağlı’yı öldürtmek için hazırlık yaptığı iddia ediliyor. Telefonda ‘Ankara’ diye kayıtlı emekli polisin, bu cinayet için emniyetin kapalı veri sistemlerinden aldığı cep telefonu sinyal, adres ve plaka bilgilerini İlhan Ünğan’a verdiği öne sürülüyor. Ancak emekli olan bu polisin bu kapalı sistemlere nasıl ulaştığı, ona bu bilgileri kimlerin verdiğini bilmiyoruz. Ayrıca iki polisin İlhan Ünğan’dan para istediği yazışmalar da var. Temasta olduğu polislerden biri de Zindaşti hakkında yapılan soruşturmada görev almış. Bu iki polis Zindaşti hakkındaki iddianamede sanık. İddianamede Zindaşti’den rüşvet aldığı iddia edilen üç polis de suçlanıyor. Bunlar da Orhan Ünğan hakkındaki soruşturmayı yürüten polisler. Özetle Orhan Ünğan’ın da Zindaşti’nin de bu polisler aracılığıyla birbirleri hakkında soruşturmalar yaptırdıkları öne sürülüyor. Böylesi derin bir kirlilik söz konusu. 

- İlhan Ünğan cinayeti bağıra bağıra geldi diyorsun. Hangi bilgiye dayanıyor bu iddian?

Kitaptaki tüm iddialar gibi bunun da belgeleri var. İddiaya göre; İlhan Ünğan, Zindaşti’nin avukatı İlker Dağlı’yı öldürtmek için adamı Tolga Hakan Ceyhan’dan tetikçi bulmasını, organizasyonu yapmasını istiyor. Ancak Tolga Hakan Ceyhan cinayet için keşiflere, toplantılara katılırken hedefteki İlker Dağlı’ya sürekli bilgi veriyor. İlker Dağlı da İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’ndaki Örgütlü Suçlar Bürosu’na beş ayrı suç duyurusunda bulunuyor. Cinayetten üç gün önce Tolga Hakan Ceyhan’ı adliyeye getirterek savcıya ifade verdiriyor. Burada İlhan Ünğan’ın sürekli gittiği, toplantı yaptıkları kafeyi bile söylüyor. Buna karşın hakkında çok sayıda arama kararı olan İlhan Ünğan ısrarla yakalanmıyor. Ve bu ifadelerde defalarca adı geçen kafenin önünde İlhan Ünğan öldürülüyor. Tolga Hakan Ceyhan da tetikçi ile birlikte kaçıyor. Şu an bu cinayet ile ilgili olarak İlker Dağlı ve Tolga Hakan Ceyhan aranıyor. Bu tam anlamıyla resmi evraka girmiş ve devletin gözleri önünde işlenmiş çok karanlık bir cinayet. 

- Cinayetin azmettiricisi olarak aranan avukat İlker Dağlı da sorularını cevaplamış. İddiaları reddediyor, ne diyor?

Kendisinin cinayet gibi amacı olsa defalarca suç duyurusunda bulunmayacağını söylüyor. Tolga Hakan Ceyhan’ın kendisinden habersiz İlhan Ünğan’ı öldürttüğünü öne sürüyor. Kendisine yönelik suçlamanın Orhan Ünğan’dan rüşvet alan polislerin kumpası olduğunu savunuyor. Orhan Ünğan ise İlker Dağlı’nın kardeşine yönelik tüm suç duyurularının iftira ve cinayet planının parçası olduğunu anlatıyor. Kardeşinin yakalanmayıp öldürülmesine zemin hazırlandığını iddia ediyor.

- Okurken, mafya filmlerindeki o dumanlı odada toplanmış karanlık adamlar ve dünyayı zehirlemeleri gözümün önünde canlandı. Sen bu kitap için araştırma yaparken ve yazarken ne düşündün?

Evet insanın aklına filmler, romanlar geliyor. Hatta dediğin gibi toplantılar bile yapılıyor. Baronlar bir araya geliyor ve buna ‘masa kurmak’ ya da ‘cemaati toplamak’ diyorlar. Araştırdıkça ve bilgilere ulaştıkça şunu düşündüm: Tüm bunları senaryo ya da bir kurgu roman olarak okusam ‘Yazar çok abartmış’ derdim. Oysa hepsi gerçek. Polisiye bir merakla da araştırdığımı söylemeliyim. Yeraltı dünyasında gerçeğe ulaşmak hiç kolay değil. Bir cinayet işlendiğinde tek neden ve tek düşman yok. Çok olasılık var. Ayrıca bu olayları soruşturanlara da güvenemiyoruz. Bu nedenle kitapta suçlamaların iddia olduğunu sıklıkla vurguladım ve yanıt haklarına önem verdim. 

- Bu kişiler nasıl bir hayat sürüyor? Saklanarak mı, ulu orta mı? Gösterişli mi? Ya aileleri?

Öncelikle baronların savaşı çok sık rastlanan bir durum değil. Hatta çoğu zaman uyuşturucu ticareti yazılı olmayan kurallar çerçevesinde savaş çıkmadan sürüyor. Bir sevkiyatta çok sayıda ortak olabiliyor. Bir sorun olduğunda masa kuruluyor ve oraya ‘akil adamlar’ dedikleri kişiler de katılıyor. Bu kişiler kimin haklı kimin haksız olduğuna karar veriyor. Ona göre ödemeler yapılıyor. Bu sistemle savaş çıkması engelleniyor. Böylece büyük malikânelerde, gösterişli hayatlarına devam edebiliyorlar. Servetlerini sergilemekten hiç çekinmediklerine dair kitapta çok örnek var. Genellikle çocuklarının bu işi devam ettirmesine izin vermiyorlar. Türkiye’de yeraltı dünyasında aileler hedef alınmıyor. Bu hepsi için çok önemli bir güvence.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon