Devrimi Anayasada Tartışmak...

Devrimi Anayasada Tartışmak...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 06.12.2008 - 06:40

Anayasada sıralanan; “Öğrenim birliği, şapka giyilmesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması, medeni nikâh, yeni rakam ve harflerin kabulü, lakap ve unvanların kaldırılması ve bazı kisvelerin giyilemeyeceğine” ilişkin devrim yasalarından hangisi toplumsal gelişmelere aykırıdır da tartışılacaktır?

Tartışma, doğruların elde edilme amacına yönelmesi gereken ciddî bir demokratik yöntemdir. Üzerinde kuşkular doğmuş alanları aydınlatmak için veya yeni düşünce ufukları bularak kesin yargıya ulaşılmayı sağlamak bakımından açılan tartışmalar yararlıdır. Ama akıl ve bilimin somut süzgeçlerinden geçerek, tarihsel deneyimlerle desteklendikten sonra toplumca kabul görmüş ve uygarca başarılar kazanmış konularda tartışma yersizdir. Çünkü doğru, tek yanlı gerçektir.

Halktan yana gerçekleştirilen ve tüm öğelerinde; çağcıllaşmayı, ilerici ve toplumcu ilkeleri hedef edinmiş eylemselliği içeren Kemalist ideolojinin temel özellikleri, demokratik özgürlüksavıyla tartışma gündemine getirilmektedir. Anayasada yer alan başlangıç ilkeleri ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddelerin birlikte korunduğu devrim yasalarının eleştirisi yapılmaktadır. Halkın dirlik ve esenliğini sağlayan ulusal değerlerle donatılmış ve evrensel gelişme ölçütleriyle örtüşen devrimci bir nosyon, nesnel kıstaslar dışı ve kamu zararı pahasına tartışmaya açılmaktadır. Kötücül amaçlı olumsuz uğraş, bu kez tam esastan ve köktendeğişimci bir tavırla kotarılmaktadır.

Aslında bir yergiler dizisi, bir karalamalar bileşkesi ve bir karşıdevrim arayışı niteliğinde olan ve tartışmaadıyla sunulan çabaların demokrasiyle ilgisi yoktur. Antiemperyalist ve tam bağımsızlıktan yana düşünceyle özdeşleşmiş devrimsel temelleri yıkmakla ilişkisi vardır. Onun için de anayasaya temel oluşturan tarihsel ve siyasal olguyu irdelemek zorunluluk taşımaktadır.

Gerçekler

Halklarının varlığına kastedenleri, insafa getireceklerinisavunan işbirlikçi aymazlarla, yandaş çıkarcılar çok görülmüştür. Halbuki; bireysel, zümresel veya hanedanlığa dayalı yönetimleri sömürgeci desteklerle ayakta tutmak düşüncesi bile alçaltıcı bir davranıştır. Daha da fenası, işgalciyle ortaklaşa silaha sarılarak tam bağımsızlık yanlılarına cephe almaktır. Fransız Vichy ve Norveç Quisling yönetimlerinin İkinci Dünya Savaşındaki faşistlerle işbirlikçi rolleri neyse Osmanlı mütareke hükümetlerinin Damat Ferit ve Anzavur Ahmetlere değin uzanan işlevleri de odur. Mustafa Kemalin önderliğindeki direnişin karakteriyse; tam bağımsız, halkı özgür ve geleceğini kendisi çizebilen onurlu bir ülke yaratmaktır. Anadolu İhtilali, İstanbuldaki yönetim anlayışına uygun davranarak Petain veya Quisling benzerlerine yardımcılık veya yaranıcılık mı yapmalıydı? Veya kurulan devrimci Cumhuriyetin ilkeleri, anayasal esaslardan uzak mı tutulmalıydı?

Başlangıç maddesinde; Devletin bölünmez bütünlüğü, Atatürkçü ulusalcılık, devrim ve ulusal istençbelirleyen bir anayasa; Tasa ve kıvançta ortaklık, barış, laiklik, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasıgibi ölçütlerden konu açıyorsa üzerinde şu şekilde durulmalıdır: Eğer, belirtilen öğeler daha da pekiştirilecekse sorun yoktur. Ama var olan nitelemeler kaldırılarak; tarihin gerilerine, ilkellik ve bağnazlıklarına dönülmek istenilirse ortada toplumsal alanı ilgilendiren vahim bir tertip var demektir. Çünkü; Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyendevrimci anayasal hükümleri; başlangıç ilkeleri ve devrim yasalarıyla birlikte tartışmaya açanlar, Cumhuriyet hukukunu; devletin şekli, dili, bayrağı, marşı, başkenti ve tüm çağcıl nitelikleriyle tartışmak isteyenlerdir.

Kurtuluş Savaşı başındaki; Biz adam olmayız, bizim yönetilmemiz gereklidirdiyen idare-i maslahatçı ve boyun eğiciliğe teslim olmuş zihniyetin uzantıları, Ulusal Egemenlik erkini hanedanlara bağlı kılmak isteyen eğilimi taşırlar. Kendi halklarına saygısız, aile egemenliğine yeniden biat etmeye çalışanların Cumhuriyet rejimiyle gönülden bağları olabilir mi?

Tam bağımsızlıkidealine uyum sağlayamayanlar, dış dünyaya hizmet edenler, dünya barışını bozmak için kurulan saldırgan paktlara girenler, üs ve “tesis adıyla yabancı ülke güçlerine yer ve yurt verenler, uluslararası ilişkilerde eşitlik ilkesini yadsıyanlar 1919 ruhundan esinlenen anayasal esin kaynağından rahatsız olmazlar mı?

Küreselleşmeadıyla kapitalist dünyanın maddesel çıkarlarıyla içli dışlı olanlar, ABD ve AB cenahından; fon, yardım ve destek adıyla nemalananlar, antikapitalist olduğunu beyan eden Atatürkü dışlayanlar, sosyal devlettanımından çekinmezler mi?

Milletlere mal olmuş veya olmamış devrimler vardırdiyenler; Sevri bir karış genişletti diye resimleriyle ve heykelleriyle her gün karşımızdadırşeklindeki yaklaşımlarıyla Lozana tavır koyanlar, 24 Temmuz l923 tarihinde hukuken onaylanan yeni bir devletin ve onun yeni içeriğini belirleyen anayasal temellere soğuk bakmazlar mı?

Kamu iktisadî kurumlarını kapatanlar, liman ve tersaneleri satanlar ve karşılıklılık ilkesine uymadan toprakları peşkeş çekenler, l961 ve hatta 1982 Anayasasının özelleştirmeye cevaz vermeyen yapısını budayan, şu anki yaklaşımı destekleyenler değiller midir?

Hurafe ve safsatalarla halkı kandıranlar, din ve vicdan özgürlüğünü oya dönüştürenler, Atatürk ilkeleriyle ilişkileri bulunmayanlar bağnazlıktan ötede neyi tartışmaya açmaktadırlar, o belli değil midir?..

Anayasada sıralanan; Öğrenim birliği, şapka giyilmesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması, medeni nikâh, yeni rakam ve harflerin kabulü, lakap ve unvanların kaldırılması ve bazı kisvelerin giyilemeyeceğineilişkin devrim yasalarından hangisi toplumsal gelişmelere aykırıdır da tartışılacaktır?

Cumhuriyetin; Ulusal dayanışma ve adalet anlayışına, insan haklarına saygılı demokratikyapısını niteleyen içeriği mi anayasa yoluyla tartışmaya açılmalıdır? Ne yazıktır ki,mazlum uluslara direnç örneği olmuş, Anadoluda ulusal devlet kurarak yüzyılların bedbahtlığını üzerinden atabilmiş devrimci ve antiemperyalist bir Cumhuriyet, bugünleri görmüştür.1925, 1930 ve 1945 yıllarında çok partili sisteme öncülük yapan demokrat anlayışın halkçı-devletçi yaklaşım esasları bir kenara itilmiştir.

Sonuç

Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşındaki; tam bağımsız ve antiemperyalist nitelikli bir kalkışmayı, uygarlığa dayalı ulusal onurla birleştirmiş ilerici ve toplumcu bir kimlikle doğmuştur. Ama her yol ve yöntemden kamu zararına yararlanan dıştaki düşmanlarla; neoliberal, çağcıllığa karşıt, ayrımcı ve tutucu içteki kötücül bağdaşıklarından çok çekmiştir. l9l9 tarihinden öncesinde kalanlar yeniden güçlenmişlerdir. Hürriyet ve İtilâf uzantıları Cumhuriyetin yakasından düşmemişlerdir. Karşıdevrim, kara yazgı olmuştur.

Ulusun makûs talihinindemokratik bir özümsemeyle Cumhuriyet ve devrime sahip çıkılarak yenileceğineher şeye karşın inanıyoruz.

Ertuğrul KAZANCI Eğitimci-Hukukçu


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler