Erdoğan: Şubat'ta mazeret ataması yapılacak

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında öğretmenlere Şubat ayında atama müjdesi verdi. Yılda bir kez yapılan öğretmenlerin özür atamaları bu yıl iki kez yapılacak.

Erdoğan: Şubat'ta mazeret ataması yapılacak
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 30.01.2013 - 10:50

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, karnelerini alan öğrencileri tebrik etti. Erdoğan, karneleri iyi olan öğrencilerin bu başarıyı daha ileriye götürmelerini, karnelerinde kırıkları olan öğrencilerin de bunları en kısa sürede telafi etmelerini istedi.

Katar'a yaptığı resmi ziyareti anımsatan Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Hamed bin Halife es-Sani ve Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Hamed bin Casim bin Cebr Al Sani ile yararlı görüşmeler yaptıklarını söyledi. Görüşmelerde özellikle enerji politikalarındaki çeşitlendirmeye yönelik konuları ele aldıklarını kaydeden Erdoğan, Katar'ın Türkiye'de enerji ile ilgili ne tür yatırımlar yapabileceğini değerlendirdiklerini ifade etti. Erdoğan, Şubat ayında, Katar Başbakanı'nın Türkiye'ye yapacağı ziyarette, konunun tekrar ele alınacağını söyledi.

Katar'daki büyükelçilik binasını da ziyaret etiklerini anımsatan Erdoğan, dünyada müstesna denilebilecek binanın, tefrişin ardından resmi açılışının yapılacağını kaydetti.
Görüşmelerde Suriye konusunun da ele alındığını hatırlatan Erdoğan, ''Suriye ile ilgili olarak yoğun görev ifa eden Katar'ın, Türkiye'nin üstlendiği misyona çok ciddi bir destek verdiğini ifade etmeliyim. Burada düşüncelerimiz örtüşüyor. Bu konuda üzerimizdeki yükü alma konusunda da neler yapılabileceği, bundan sonraki süreçte de neler yapabileceğimizi de görüştük. Önümüzdeki ay yapacağımız görüşme ve Emir'in kısa zamanda ülkemize yapacağı ziyarette bunları yine görüşeceğiz'' dedi.

 

'Bizler kalkıp da patriği atamıyoruz'

Katar'dan ayrılma saatlerine doğru, Yunanistan Başbakanı Samaras'ın talebi üzerine bir görüşme gerçekleştirdiklerini anlatan Erdoğan, görüşmede, özellikle Batı Trakya'daki Müslüman azınlığın haklarına yönelik son dönemdeki bazı uygulamaların gündeme getirdiklerini söyledi.

Erdoğan, şöyle devam etti: ''Yunanistan'da müftülerin seçimle iş başına gelmeleri konusu halen bir çözüme kavuşturulmuş değil. Bu eğitim yılı başında Yunanistan'da azınlıklara yönelik maalesef olumsuz bazı gelişmeler oldu. Çift dilli ana okulu eğitimi konusu da orada hassasiyetini koruyor. Yunanistan Parlamentosu'nun 240 imamın atama yoluyla görevlendirilmesi kararı, bölgede gerginliği maalesef daha da artırdı. Yunanistan Başbakanı'na, bu yasal düzenlemenin uygulamaya konulmaması, iptal edilmesi noktasında arzularımızı ilettik. Yunanistan'da azınlıkları ilgilendiren hususlarda, onların hilafına adımlar atılmaması, onların görüş, istek ve önerilerine kulak verilmesi konusunda daha duyarlı olunması yönündeki taleplerimizi ifade ettik. Biz, Türkiye'nin son derece dikkatli şekilde uyduğu ve uyguladığı azınlıklara yönelik düzenlemelere, yani Lozan'a aynı şekilde Yunanistan'ın da uymasını, haklı olarak beklediğimiz söyledik. Biz özellikle patrik konusunda bu kadar hassas davranır ve buna rağmen bazı uluslararası platformlarda, halen eleştiriye maruz kalırken, Yunanistan'ın azınlıklara yönelik son dönemdeki uygulamalarının görmezden gelinmesini de hakkaniyetli bulmuyoruz. Burada bizler kalkıp da patriği atamıyoruz. Böyle bir yola biz başvurmuyoruz. Oradaki baş müftümüzün atanmasıyla böyle bir yanlışın yapılması tabii ki kabul edilebilir bir şey değildir. Kendi dini noktadaki en yüksek temsilcisini oradaki 240 müftü kendisi seçmek durumundadır. Bundan daha adil daha doğru bir şey olamaz. Bu konuda kendileri de gerekli çalışmaları yapacaklarını, bunun tekrar masaya yatırılacağını konuştuk. 240 imam meselesi olmak üzere son dönemdeki uygulamaların komşuluk hukuku ve iş birliğimize zarar vermeyecek şekilde, azınlıkların talepleri doğrultusunda çözülmesini gönülden arzu ediyor ve bunu Yunanistan'da bekliyoruz.''

Erdoğan, geçen hafta Bosna Hersek Reisül Uleması Hüseyin Efendi Kavazoviç ve Gana Cumhurbaşkanı Mahama ile Ankara'da görüşmelerinin olduğunu anımsattı. Daha önce Güneydoğu Anadolu Bölgesi milletvekilleri, il başkanları, kadın ve gençlik kolları ile belediye başkanlarının katıldığı bir toplantı yaptıklarını hatırlatan Erdoğan, geçen hafta da AKP'nin Doğu Anadolu Bölgesi milletvekilleri ile bir araya geldiklerini söyledi.

Erdoğan, toplantıda, başta terör olmak üzere bölgenin sorunlarını ele aldıklarını belirtti.
Erdoğan, bu buluşmaların aynı şekilde diğer 5 coğrafi bölgenin milletvekilleri, il başkanları, kadın ve gençlik kolları, belediye başkanları ile de yapacaklarını vurguladı.

 

'Ödüllendirme ya da cezalandırma değil'

Kabinede gerçekleşen değişime değinen Erdoğan, 2002 sonunda kurulan ilk AKP Hükümeti'nden bugüne kadar Bakanlar Kurulu'nda zaman zaman yapılan değişikliklerin asla bir ödüllendirme ya da bir cezalandırma anlayışıyla yapılmadığını dile getirdi.
Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bizim Bakanlar Kurulumuz en başından itibaren, millete hizmeti odağına alan, millete hizmetten başka hiçbir kriter taşımayan bir hükümettir. Böyle bir Bakanlar Kurulu anlayışıyla bugüne kadar kabinemizi oluşturduk. Bakanlar Kurulumuzu hiçbir zaman birilerine makam tahsis etmek, birilerine rütbe, paye tevdi etmek anlayışıyla oluşturmadık. Bizim için en büyük makam millete hizmetkar olma makamıdır. Makamların, rütbe ve payelerin gelip geçici olduğunu, baki kalanın sadece ve sadece hizmet olduğunu, eser ortaya koymak olduğunu, aklımızdan hiçbir zaman çıkarmamamız gerekir. Kaldı ki 324 kişilik bir gruba sahip olan partimiz, takdir edersiniz ki bir artı 25 kişilik bir kadro içinde herkesi bakan yapma imkanına sahip değildir. Bunların içinde bir değerlendirme yapıp, hepsi birbirinden güzide olan arkadaşlarımızın arasından böyle bir adım atarak bu kabineyi oluşturduk, oluşturuyoruz. Bakanlar Kurulumuzu belirlerken bugüne kadar en öncelikli, en ağırlıklı kriterimiz, bu noktada arkadaşlarımız arasındaki gerek bölgesel temsil olsun, gerek kendi alanı ile ilgili riyakat olsun, bütün bunların değerlendirilmesi A'dan Z'ye yapılıyor. Allah'a hamdolsun, bugüne kadar görev almış arkadaşlarımın hepsi de tamamiyle burada riyakatiyle, hizmet noktasındaki gayretleriyle, üzerlerine düşeni hakkıyla yerine getirmiş, üstlendikleri vazifeyi yüz akıyla gerçekleştirmiş, alınları ak şekilde vazifelerini kendilerinden sonra gelenlere devretmişlerdir. Hafta içinde Bakanlar Kurulu'nda gerçekleştirdiğimiz revizyon da bir bayrak değişiminden, bir tazelenmeden başka hiçbir anlam taşımıyor. Yaptığımız değişiklikten, görevlerini devreden arkadaşlarımızın başarısız olduğu sonucunu çıkarmak, son derece yanlış ve isabetsizdir. Milli Eğitim Bakanımız, İçişleri Bakanımız, Sağlık Bakanımız, Kültür ve Turizm Bakanımız üstlendikleri görevleri hakkıyla yerine getirmişler, çok başarılı çalışmalar sergilemişlerdir.''

 

'Sen kendine bak'

Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, kabine değişikliğine ilişkin eleştirisini değerlendirdi. Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Yavru muhalefetin lideri, 'Filanca Bakan çok gayretliydi' gibi bir yaklaşımla, onun görevden alınması noktasında taziyelerini bildiriyor adeta. Hayırdır, ne zamandan beri sizden, bizim ekibimize böyle övgüler gelmeye başladı? Önce, Sayın Bahçeli nerede durduğunu çok iyi tespit etsin ve bu niyet okuyuculuğu bıraksın. Biz hangi arkadaşımızı nereye, nasıl getireceğimizi gayet iyi biliriz. Onun tavsiyelerine ihtiyacımız yok. Bizi bizden herhalde Sayın Bahçeli daha iyi bilemez. Biz, değerlendirmelerimiz sonucunda teklifimizi Sayın Cumhurbaşkanımıza yaparız, Sayın Cumhurbaşkanımızın da onaması ile birlikte bu süreç devam eder. Bugüne kadar bu işlerden nasibini almak çok önemli bir şey. Nasip olmayınca hakikaten böyle bir netice almak da mümkün olmuyor. Dert başka. Dert, bu tür ifadeleri kullanmak suretiyle, 'Acaba AK Parti içinde soru işaretlerine neden olabilir miyiz?' Bizim birliğimizi, beraberliğimizi bozmaya senin gücün yetmez. Sen kendine bak.''

 

'Bunun adı anadilde savunma değil'

Erdoğan, TBMM'de geçen hafta içinde, yoğun saldırı, yoğun tahriklere rağmen demokratikleşme yolunda çok önemli bir düzenlemeyi kararlılık ve cesaretle kanunlaştırdıklarını söyledi. Erdoğan, Türkiye, toplumsal uzlaşma ve demokrasi adına bu son derece önemli düzenlemeyi kanunlaştırdığı için partisinin milletvekillerine teşekkür etti. Düzenlemeyi hedefinden saptıranlara, ''Hedefinden saptırmayın, bunun adı anadilde savunma değil, sanıkların kendilerini en iyi dilde savunma başlığıdır'' diye seslenen Erdoğan, sanıkların kendilerini en iyi dilde ifade edebileceği, istedikleri dilde tercüman aracılığıyla savunma yapabileceğini vurguladı.

Erdoğan, ''Bu geçmişte oluyordu; yoldan geçen birini getiriyor, o tercüme ediyordu veya mübaşir, şu, bu onlarla bu işi yapıyorlardı. Bu işin literatürünü bilenlerle değil bilmeyenlerle yürütüyorlardı. Biz şimdi bu işin literatürünü bilenlerle bu işi yapacağız. Sanık istiyorsa, istediğini, bedelini ödemek suretiyle getirecek. Ayrıca mahkemenin bu konuda yetkili tercümanı olacak'' dedi.

Bu işlerin, gelişmiş ülkelerde böyle yapıldığını ifade eden Erdoğan, kendilerinin de bunu, olması gerekeni yaptıklarını kaydetti. Bugüne kadar bunun yapılmadığını dile getiren Erdoğan, sunları söyledi: ''Yeni düzenlemeyle bir şey daha getiriyoruz, bu çok önemli. Televizyon ekranlarında, bazı adı köşe yazarı olan tipler çıkıp da hakaretle eleştirirken AK Parti iktidarını, demokratikleşme süreci içinde dünyada çok çok gerilerde olduğunu söylerken, bunlar hadlerini bilmiyorlar. İkide bir bizi AB'yi örnek göstererek, AB ülkelerinin bizden çok ileri olduğunu, -nerede çok ileri-, onlarda nelerin olduğunu, hatta teröristleri nasıl koruma altına aldıklarını biliyoruz. Eğer bizim bir şeyden canımız yanıyorsa, bunu kimse sağa sola çekmesin. Bir taraftan ülkemizde bölücü terör örgütüyle alakalı kalkacaksın, bunu terör örgütü ilan edeceksin, terör örgütü mensuplarını sonra Avrupa parlamentosunda konuşturacaksın. Bunları yaşadık. Bunları yaşayacaksın, sonra da sessiz kalacaksın. Her şeyden önce dik duruş çok önemli. 'Filanca uluslararası kuruluş şöyle, böyle not vermiş', biz onlara bakarak yolumuza devam etmiyoruz, insani değerlere bakarak yolumuza devam ediyoruz, bundan sonra böyle devam edeceğiz. 'Şu anda dünyada en demokratik ülke neresi' diye sorup araştırın, sonra oraları inceleyin, oralarda neler dönüyor, neler oluyor, neler bitiliyor. Bunları görenler, bilenler anlar ama ekranı izleyenlerin hepsi bunları görmüş, bilmiş değil ki. Çıkıyor, o köşesinden, yazdığı için orada konuşuyor. Ondan sonra kendine göre, 'alıyor filanca kuruluş şöyle bir değerlendirme yapmış' diyor. Doğru, uluslararası bazı medya kuruluşları da kendilerine göre bazı değerlendirmeler yapıyorlar. Bu değerlendirmelere göre de Türkiye'de, bütün teröre yardım, yataklık yapanların da elinde bir basın kartı, bu basın kartı elinde olduğu için şu anda cezaevinde. Adam elinde silahla yakalanıyor, çeşitli yerlerde polisimizi, güvenlik görevlimizi öldürmekten, yaralamaktan, şundan, bundan dolayı içeride yatıyor. Ama neymiş, basın görevlisiymiş. Basına karşı bizim böyle bir olumsuz yaklaşımımızın olduğunu iddia etmek suretiyle, bir öncekinde bakıyorsun, Türkiye'deki gelişmelerin olumlu olduğunu söyleyen bu tür uluslararası kuruluşlar, bir sonraki yaptığı hazırlıklarıyla, raporlarıyla, sipariş üzere bu defa da Türkiye'de gelişmelerin olumsuz olduğunu söyleyecek kadar ileri gidebiliyorlar. Çünkü haber kaynakları sakat, bozuk. Haber kaynakları, sakat, bozuk olduğu için bu tür noktalara varıyorlar. Biz bunların hiçbirine yokuz. Biz kendi kararımızı kendimiz veririz, kendi göbeğimizi de kendimiz keseriz. Birilerine bunu kestirmeyiz, kusura bakmasınlar.''

'Aile bütünlüğü çok daha güçlü korunacaktır'

Erdoğan, yeni düzenlemeye göre, ağır hastalık ve sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız başına idame ettirememe halinin, infazın ertelenmesi nedeni olduğunu, bunu eleştirenlerin bulunduğunu hatırlattı. Kapalı cezaevinde bulunan hükümlerin, 3 ayda bir eşleriyle görüşebileceğine işaret eden Erdoğan, mahkumların izinleri, görüşmeleri, çocuk mahkumların hakları konusunda yeni düzenlemeyle çok ileri seviyede adımlar atıldığını anlattı.

Hemen bunlara yönelik eleştirilere başlandığını belirten Erdoğan, şunları kaydetti: ''Gardiyanlar, isyan etmişler, ayaklanmışlar, 'Biz gidip onların kapısında nöbet mi tutacağız' demişler. Kapısında nöbet tutacağı yere gönderilir. Biz, o verilen görevleri yapabilecek insanları buluruz. Hiç endişemiz yok. Ama biz insani olan bu adımı atma kararını verdik, bunun çok da hayırlı olacağını, hem içeride hem dışarıda neticelerini göreceğiz. Çünkü biz bir mahkumun, sadece şahsının hükümlü olması gerektiğini bilerek, inanarak, niçin ailesi de bunun cezasını çeksin. Bu noktadan hareketle böyle bir yolu açmış olduk. Bu yol, aile bütünlüğünü korumaya yönelik de gelecekte inanıyorum ki AK Parti iktidarının hayırla yad edilmesini getirecektir. Aile bütünlüğü şimdi çok farklı, çok daha güçlü korunacaktır. Bu adımı da böylece atmış oluyoruz. Adaletin çok daha hızlı, adaletli şekilde tecellisini sağlayacak bu yeni düzenlemelerin hayırlı olmasını diliyorum.''

 

'Referandum gücünü yakaladığımız anda'

Başbakan Erdoğan, tasarının Genel Kurul'daki görüşmeleri sırasında hiç arzu etmedikleri, şahit olmak, duymak istemedikleri malum, bildik tavırların bir kez daha sergilendiğini belirtti. Erdoğan, son derece yapay, samimiyetsiz, bir o kadar kırıcı, tahrip, tahkir edici üslupla, muhalefet partilerinin bir kez daha ortamı gerdiklerine şahit olduklarını kaydetti.

4. Yargı Paketi'nin geleceğini, bunun üzerindeki çalışmalarının devam ettiğini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Henüz ben de arkadaşlarımla bunu paylaşmadım. Bu yargı paketlerinin ötesinde en önemlisi, yeni anayasa çalışmalarıdır. Bu çalışmalarda Mart sonuna kadar bitmesi noktasında Meclis Başkanımızın açıklamasını biliyoruz. Temennimiz odur ki Mart sonuna kadar bu iş biter, bitmesi halinde sağlıklı şekilde bizlerde yaşamış oluruz. Bitmemesi halinde, AK Parti'nin bu konuda yaptığı çalışma Meclis gündemine taşınacaktır. İnşallah Meclis gündeminde bizim yeni anayasa tasarımızı, böylece orada halkımıza, milletimize sunmuş olacağız. Eğer biz parlamentoda beklediğimiz desteği aldığımız anda bunu gündeme getiririz, referandum gücünü yakaladığımız anda da biz millete gideriz.''


Erdoğan'dan CHP'ye eleştiri

Erdoğan, partisinin TBMM Grubu'nda yaptığı konuşmada, CHP'ye yönelik eleştirilerde bulundu. Rakipleri de olsa hiçbir partinin acınacak duruma düşmesine, muhalefet işlevini yerine getiremeyecek bir acziyete düşmesine razı olmayacaklarını anlatan Erdoğan, siyasi ve demokratik kültürlerinin, başka partilerin iç işlerine karışmama ilkesine dayandığı kadar başka partilerin acziyeti, iç tartışmaların iç karmaşası üzerinden rant elde etme mücadelesine de asla izin vermediğini belirtti.

CHP'nin içine düştüğü durumla ilgili olarak demokrasi ve CHP'nin değişmeyen genetik kodları bağlamında bazı değerlendirmeler yapmak zorunda olduğunu vurgulayan Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Çin'e ziyareti sırasında, Genel Başkan'ın hemşehrisi bir milletvekilinin, Paris'te öldürülen teröristlerin evine taziyeye gittiğini hatırlattı.

 

'Demokratız deyip, Ergenekon'a avukatlık yapabiliyorlar'

Erdoğan, aynı milletvekilinin daha sonra Ege Bölgesi'nde azınlıklara yönelik etnik temizlikte bulunulduğuna dair son derece yersiz, talihsiz, gerçek dışı bir ifade kullandığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Ben bir grup toplantısında, CHP'nin artık ne olduğuna, hangi ideolojiyle, hangi ilkelerle, hangi sınırlar içinde faaliyet gösterdiğine karar vermesi yönünde çağrıda bulunmuştum. CHP, faşist bir parti mi milliyetçi mi ulusalcı mı sosyalist mi sosyal demokrat mı solda mı sağda mı liberal mi ilkeleri, sınırları belli olmayan bir koalisyon mu? Açıkçası bizim de milletimizin de bunu bilmeye hakkı olduğunu düşünüyorum. Mevlana'nın anlattığı çok ibretlik fil hikayesi vardır. Karanlıkta bir file dokunanlara filin ne olduğunu sorduklarında, sadece hortuma dokunan hortum, kulağına dokunan kulak, kuyruğuna dokunan yılan olarak tanımlar. Herkesin farklı bir fil tarifi var. CHP, karanlıkta fil tarifi yapanlar gibi herkesin farklı, herkesin birbirinden alakasız şekilde tarif ettiği, herkesin kafasına göre tanımladığı, ciddi zihin tutulması yaşayan parti haline geldi. Daha önce de söyledim, CHP, kendini tanımlamakta zorluk çekiyor. Ciddi varoluşsal, ontolojik sorunlar yaşıyor. Bakıyorsunuz Sosyalist Enternasyonal'e katılıyor, 'Biz sosyal demokratız' diyor. Aynı Sosyalist Enternasyonal'de, Türkiye'nin terör meselesiyle Filistin'in bağımsızlık mücadelesi bir tutuluyor, CHP buna ses çıkarmıyor. CHP'nin üye olduğu Sosyalist Enternasyonal, Suriye'de Esed rejimini gayrimeşru görüp, bunu bildirgelerinde ifade ederken; CHP Esed ile sarmaş dolaş, Baas Partisi ile tam bir uyum içinde hareket edebiliyor. Bir milletvekili Meclis kürsüsünde çıkıp, 'Kürtler ile Türkler eşit değildir' diye açıklama yapıyor. Bir yandan 'demokratız' deyip, öte yandan Ergenekon'a avukatlık yapabiliyorlar. Bir yandan 'ulusalcıyız' deyip, öte yandan kendi ülkelerini yurt dışında karalayabiliyorlar. 'Dine, başörtüsüne saygılıyız' deyip, başörtüsünü serbest bırakan düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi'ne CHP götürebiliyor. CHP, baş döndürücü bir hızla çark eden, ideoloji değiştiren, halden hale rekor sürede geçen partiye dönüştü.''

 

'Benim çocuğum öyle şey yapmaz diyen ebeveyn tavrı'

Başbakan Erdoğan, CHP Genel Başkanı'nın, Çin'den, teröristin evine taziyeye giden, Ege'de etnik temizlik uygulandığını söyleyen milletvekiline güya ayar verdiğini ancak Türkiye'ye geldiğinde, ülkenin en kanlı terör örgütlerinden biriyle ilgili hukuki operasyonu eleştirebildiğini söyledi.

Erdoğan, ''Bizim mahallemizde, Kasımpaşa'da da çokça vardı. Mahallenin en yaramaz, haylaz çocuğunu annesine şikayet ettiğinizde 'Benim çocuğum öyle şeyler yapmaz' derdi. Cam, çerçeve kırıyor, dövüyor, yakıyor, yıkıyor, kulağından tutar annesine götürürsünüz, 'Benim çocuğum öyle şeyler yapmaz' der. Sormadan, soruşturmadan, incelemeden yargısını verir. İşte CHP son dönemde hukuki her tasarrufa, 'Benim çocuğum böyle şey yapmaz' diyen ebeveyn tavrıyla yaklaşıyor'' diye konuştu.

Eğer tutuklanan, gözaltına alınan, yargılananlar CHP'ye yakınsa, CHP Genel Başkanı'na göre, onun mutlaka masum olduğunu belirten Erdoğan, şu görüşleri dile getirdi: ''Savcıya, hakim, mahkeme, savunma, belgelere, delillere hiç gerek yok. CHP'ye yakın mı o masumdur. Böyle bir hukuk anlayışı olur mu olur? Olur. Ne yazık ki Türkiye'de böyle bir hukuk, yargı anlayışı oldu. CHP, işte o hukuk anlayışına, eski günlere dönme arzusunda olduğu için şu anda hukukun, yargının tasarruflarına saygı göstermiyor, gösteremiyor, bir yandan kendi milletvekilini azarlıyor, öte yandan çıkıp Türkiye'nin en kanlı terör örgütlerinden birine yapılan operasyonu, gözaltıları, HSYK'ya çok ağır ifadeler kullanan bir üslupla eleştirebiliyor. Bir apartman dairesinde, gecenin yarısında avukatlar toplanıp, 11 çelik kapı, orada ne iş görür? Bu çelik kapıların arkasında, ardında acaba neler yapılıyor? Bu çelik kapılar açılamıyor, bir taraftan kaynak, testerelerle açılmaya çalışılıyor, açılamayınca güvenlik nereden girebiliyorsa oradan girecek. İçerde ne isterseniz var; yakılmak istenen evrak, kimlik, sahte kimlik orada yakalanıyor. Kim bunlar; işini iyi bilen avukatlar. Dışarda da bakıyorsunuz bazı avukatlar, onlar da o avukatlarla ilgili 'avukatlara müdahale edilemez' Hadi canım sende, nasıl edilemez. Eğer bunlar teröre yataklık, yandaşlık yapılıyorsa bal gibi de edilir, hukuk devletinde edilir. Avukat hakkı, hukuku savunacak, terörizmi değil. Eğer terörizmi savunuyorsa gereği neyse yapılır. Bütün bunları biz kararlılıkla sürdüreceğiz. Kim ne derse desin Avrupa şöyle demiş, şu böyle demiş bizi ilgilendirmez. Biz ne diyoruz o önemli. Hak hukuk neyse o önemli.''

 

'Üzüm üzüme baka baka kararırmış'

Erdoğan, ekranlara yansıyan bir görüntüye işaret ederek, bir anne ve babanın kızlarının ardından feryat ettiğini, ''ben kızımı istiyorum, benim için hayat bitti' diyerek ağıt yaktıklarını söyledi. Anne ve babanın, kızlarını örgüte kaptırmış olmanın, tutuklanmasının derin acısını yaşadığını kaydeden Erdoğan, ''Ama CHP Genel Başkanı çıkıp, o örgütle ilgili tutuklamaları eleştirecek, o örgüte moral ve destek verecek kadar pervasız davranıp hakimleri, savcıları kıyasıya eleştirebiliyor'' diye konuştu.

Kılıçdaroğlu'nun geçmişte ''Nerede bu Ergenekon, gidip üye olacağım'' dediğini ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu: ''Şimdi de inanın çıkar kısa bir süre sonra, 'Nerede bu DHKP-C gidip üye olacağım' der mi, der. Der. Yani sen bunun terör örgütüne sahip çıkıyorsun da teröristin evine taziye giden senin milletvekilinin o zaman kusuru günahı ne, onu niye azarlıyorsun, niye ona ayar vermeye çalıyorsun? Üzüm üzüme baka baka kararırmış. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. Neden kendi içinde farklı, kamuoyuna farklı tavır sergiliyorsun? CHP aşırı solla bu kadar meşguliyet içindeyken, bu sefer de TBMM Genel Kurulu'nda bir milletvekili çıkıp aşırı sağı bile kendisine hayran bırakacak şekilde ırkçı bir söylemin içine girdi. Güya profesör, güya bilim insanı... Düne kadar insanları sakallı-sakalsız, başörtülü-başörtüsüz diye tasnif ediyor, ayrımcılığa tabi tutuyordu. Şimdi de çıkıp insanları kafataslarına göre ayrımcılığa tabi tutmaya başladı. Şimdi CHP Genel Başkanı kusura bakmasın, biz CHP'nin tarihini, geçmişini gündeme getirdiğimizde 'bırak tarihi bugüne gel' diyordu. Ya, siz dün neyseniz bugün de aynısınız. Bugün neyseniz, dün de aynen buydunuz.''

 

Eski gazete manşetlerini gösterdi

Erdoğan, geçmişte bazı gazete sayfalarını gösterdiğini hatırlatarak, ''Bizi Hitler'e benzetme densizliğinde bulunanlar, dün de bunu tekrarlayanlara, kimin Hitler ile muhabbet içinde olduğunu tarihten sayfalarla, açık, net, tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde ortaya koydum. Kendi milletvekilinin hezeyanlarını, bize, medyaya saldırarak örtmeye çalışan, üstelik bir kez daha bize Hitler benzetmesi yapan Sayın Kılıçdaroğlu'na bu manşetleri tekrar ithaf ediyorum'' dedi.

21 Haziran 1941 tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasını gösteren Erdoğan, ''Milli şefimiz ile Führer arasında samimi tebrikler'' başlığını okudu. ''Buyurun. Halep oradaysa, arşın TBMM AK Parti Grup Salonu'nda. Belge, Cumhuriyet Gazetesi...'' diyen Erdoğan, 22 Mayıs 1932 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nin ''Kemalist Türkiye'den Faşist İtalya'ya selam'' sürmanşetini gösterdi.

Bugünkü CHP ile 60 yıl önceki CHP arasında hiçbir fark olmadığını belirten Erdoğan, 1930 yılında CHP Milli Şefi'nin bakanlarından biri olan Mahmut Esat Bozkurt'un, ''Benim fikrim, kanaatim şudur ki; dost da düşman da dağ da bilsin ki bu milletin efendisi Türk'tür. Öztürk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır'' dediğini kaydetti.

'Aynısını Bahçeli söylüyor. Bunlar yumurta ikizi'

''Buyrun. Ben size vesikalarla, belgelerle konuşuyorum. CHP'nin genlerinde bu var, ayrımcılık var'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bitmedi. CHP'nin Milli Şefi kendisini ziyaret edenlere, 27 Mayıs 1925 tarihinde şu ifadeleri kullanıyor; 'Vazifeniz Türk vatanında bulunanları behamahal Türk yapmaktır.' Asimile etmektir. 'Türklüğe ve Türkçülüğe muhalefet edecek ananasını, yani unsurları kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız özellik, her şeyden önce o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır.' Aynı şeyi bugün kim söylüyor, Bahçeli söylüyor. Aynısını söylüyor, hiç farkı yok. Bak birbirlerine çok benziyor, görüyorsunuz. Bunlar yumurta ikizidir. Allah aşkına Türk'ün, Türkiye'nin tarihinde bizim böyle bir anlayışımız var mı, olabilir mi? Böyle bir ırkçı zihniyet Selçuklu'da, Osmanlı'da asla tezahür etmemiştir. Cumhuriyet'te de kabul görmemiştir ve kabul görmeyecektir. Bu millet, bu topraklar üzerinde böyle bir anlaşışa geçit vermez, nitekim vermemiştir. Zira böyle bir yaklaşım, bu toprakların özüne, ruhuna, iklimine tamamen aykırıdır, tamamen terstir. Bu topraklar Yunus Emre'nin ana sütü kadar temiz diliyle sulanmış, 'Yaradılanı sevelim yaradandan ötürü'' anlaşışını genlerine nakşetmiş topraklardır. ''

'Türkiyeli kimliği altında...'

Erdoğan, Marmara Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada ifada ettiği sözlerine işaret ederek, şunları kaydetti: ''Bizim şehitliklerimiz, bizim nasıl bir milliyetçilik anlayışına sahip olduğumuzun destansı anıtlarıdır, kitabeleridir. Gidin şehitliklere bakın; Saraybosna, Üsküp, Gazze, Kudüs, Kahire, Diyarbakır, Hakkari, Şam, Halep, Bağdat, Antalya, İstanbul, Ankara yazar. Dili, dini, derisinin rengi başka yüzbinlerce kabir vardır o kabristanda. Onların hepsi ama hepsi, tek bir milletin evladıdır, tek bir milletin efradıdır. Kavimler, ırklar, dinler, inançlar, anne ve babalar, şehirler farklı olabilir. Biz hepimiz daha üst bir kimliğin, Türkiyeli kimliği altında bir araya gelmiş, tarihin, kültürün, ortak medeniyetimizin, inançlarımızın bizi birbirimize kardeş yaptığı tek bir millet olmuşuz. CHP'nin tek parti dönemine kadar bu topraklarda kavmiyetçilik de ırkçılık da asabiyet de kendisine yer bulamamıştır. Ne zaman ki ellerine cetvel aldılar kafatası ölçmeye başladılar işte o zaman bu topraklara fitne, nifak, husumet girmiştir. İşte ret, inkar, asimilasyon CHP eliyle bu toprakları zehirlemişti. Çok şükür ki bu topraklar, fitneyi de nifakı da husumeti de yeşerten topraklar değildir ve inşallah da bunlar bu topraklarda yeşermeyecektir. Ben 'asabiyet' dediğimde, bazı aklı evveller bunu 'sinirlilik, kızgınlık' olarak anlamışlardır. İbn-i Haldun'un 'asabiyet' kavramını anlamayanlar, zannetmiyorum ki Gazi Mustafa Kemal'in şu ifadelerini de anlasınlar. Bunu daha önce Parlamento'da söylemiştim. Ama ben yine anlatmaya, aktarmaya devam edeceğim. Özellikle CHP'ye gönül veren kardeşlerimin bunu bilmesini istiyorum. Çok çok önemli bu ifadeler. 1920 yılında TBMM'nin açılışında sadece bir hafta sonra Meclis'te ırklar, kavimler üzerine yapılan yoğun bir tartışmanın ardından, Gazi Mustafa Kemal kürsüye çıkıyor ve şu ifadeleri kullanıyor; 'Efendiler meselenin bir daha tekerrür etmemesi ricasıyla bir iki noktayı arz etmek isterim; Burada maksut olan (kastedilen) ve Meclisi Aliyemizi teşkil eden zevat yalnız Türk değil', bugünkü gibi, 'yalnız Çerkez değil', bugünkü gibi, 'Yalnız Kürt değil', bugünkü gibi, 'yalnız Laz değil', bugünkü gibi, 'fakat hapsinden mürekkep anasır-ı İslamiye'dir.' Yani, İslam'ın unsurlarıdır. Ve son cümle, 'Samimi bir mecmuadır', yani samimi bir topluluktur.' Evet Gazi Mustafa Kemal daha 1920'da meseleye son noktayı koyarken, meselinin tekrar açılmamasını rica ederken kendisini Atatürkçü veya Atatürkçü milliyetçisi olarak gösterenlerin yine bu Meclis çatısı altında bir ırkın diğerine üstünlüğünü ifade etmeleri, çok büyük talihsizliktir. Bir ırkın diğerine üstünlüğünü, kibirliliğini, böbürlenmesini biz asla kabul edemeyiz, etmeyeceğiz. Bu tür yaklaşımları sergileyenler, hangi ırktan olursa olsunlar, benim aziz, sevgili milletimden teveccüh göremeyeceklerdir. ''

Erdoğan, sadece kendini güçlü hisseden ırkçılığı değil, kendisini mağdur, mazlum, ötelenmiş hissedenlerin ırkçılığının da aynı derece kötü ve tehlikeli olduğunu belirtti. Erdoğan, ''Dikkat edin CHP sosyal demokrat görünüp ırkçılığı içinde barındırırken, BDP de solcu görünüp etnik kökenler üzerinden siyaset üretme gayretine girebiliyor. CHP'nin bu millete yaşattığı acıyı, şimdi de onun izinden giderek BDP, bu millete yaşatmaya çalışıyor. Bu topraklar faşizme, ırkçılığa hiçbir zaman geçit vermedi. Allah'ın izniyle, milletimizin ferasetiyle hiçbir zaman da bu topraklarda ırkçılık ve faşizm kendisine hayat hakkı bulamayacaktır'' dedi.

Üniversitelere, akademisyenlere, bilim insanlarına ve aydınlara samimi bir çağrıda bulunmak istediğini dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu: ''On yıllardır tartışılan ama kavram kargaşası içinde kayıkçı kavgasına dönüşen bu meselelerde ve bu kavramlarda toplumu aydınlatacak, kavramları etraflıca izah edip ortaya koyacak çalışmalar mutlaka yapılmalıdır. Sosyal bilimcilere burada çok büyük görev düşmektedir. Biz siyaset kurumu olarak herkesi eşit derecede kucaklayan medeniyetimizle, topraklarımızla, birlikte yaşama kültürümüzle örtüşen, tarihimizle, medeniyetimizle örtüşen Anayasa için yoğun gayretin içindeyiz. Bilim insanlarımızdan bu noktada kavram kargaşasını giderecek çalışmalar bekliyoruz. İnanın hepimiz aynı şeyi söylüyoruz. Hepimiz kardeşlik diyoruz. Onun için Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'ni ısrarla işliyoruz, gündemde tutuyoruz. Onun için tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet diyoruz. Bunu başarabilmek için bunu söylüyoruz. Biz bu gök kubbeyi seviyoruz. Hepimiz biriz, beraberiz, tek bir milletiz. Ne kafatasçılığın ne kavram kargaşasının bizim aramıza girmesine asla müsaade etmeyelim.''

 

Öğretmenlere mazeret ataması müjdesi...

Erdoğan, uzun zamandan beri gündemlerinde olan eş durumu sebebiyle ilgili konuya değinerek, konunun sürekli olarak önlerinde soru işareti, pürüz olarak durduğunu kaydetti. Erdoğan, ''Konuyla ilgili olarak Milli Eğitim Bakanımıza verdiğimiz talimatla, süratle bu işi artık çözelim, artık gündemimizden düşsün dedik'' dedi.

Öğretmenleri çok yakından ilgilendiren müjdeyi açıklamak istediğini belirten Erdoğan, öğretmenlerin yılda bir kez yaz aylarında yapılan mazeret atamalarının bu yıl Şubat ayında başta sağlık ve eş durumu olmak üzere öğretmenlerin mazeret atamalarını gerçekleştireceklerini bildirdi.

Erdoğan, Şubat dönemi mazeret atamasına ilişkin ayrıntıların öğleden sonra bakanlık İnternet sitesinden duyurulacağın ifade ederek, hayırlı olmasını diledi. Erdoğan, ''Burada tek şeyimiz, muvazaaya fırsat verilmeden bu tür adımların atılması kesinlikle bizim de olumlu yaklaşımımızı getirecektir. Böylece dayanışma içinde yavrularımızı da sınıflarımızı da boş bırakmamak tek amacımızdır'' dedi.

Başbakan Erdoğan, konuşmasını bitirirken, önümüzdeki Bakanlar Kurulu'nda 65 yaş üstü, engelliler, şehit, şehit yakınlarının toplu taşım araçlarının ücretsiz yararlanması sürecini gündeme getireceklerini ve konuyu Meclis'e tasarı olarak taşıyacaklarını söyledi.

Erdoğan, ayrıca Gaziantep 4. Organize Sanayi Bölgesi'nde galvaniz fabrikasındaki patlamada yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, aileleri ve Türk milletine başsağlığı diledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, grup toplantı solonundan ayrıldıktan sonra, ''Beren Nisa'' adlı küçük bir çocuğu kucağına alarak sevdi. Annesinin ''Beren Nisa'nın 3. çocuk olduğunu'' söylemesi üzerine Erdoğan, ''Demek ki 3 çocuk oluyormuş'' dedi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler