Halkoylamasının Asıl Konusu -IV-
Geçmişte yerel seçimlerin bir yıl öne alınmasına olanak vermek amacıyla anayasanın 127. maddesinde yapılmak istenen değişiklik hakkında 25 Eylül 1988 günü düzenlenen halkoylamasında yüzde 65 oranında “Hayır” çıktığı hatırlanırsa; 5982 sayılı kanunla getirilen anayasa değişikliği paketi hakkında 12 Eylül 2010 günü yapılacak halkoylamasından da ilginç bir sonuç çıkabileceği anlaşılır.
Daha geniş bir tabana dayalı bir yapı oluşturma düşüncesi, Kurul’da meslek içi temsil bakımından da uygulanmıştır(6). Kurul’un 7 asıl ve 4 yedek üyesi, birinci sınıf adli yargı hâkim ve savcılarınca, 3 asıl ve 2 yedek üyesi birinci sınıf idari yargı hâkim ve savcılarınca kendi aralarından seçilecektir. Kurul’un seçimle gelen üyelerinin görev süresi -bugün olduğu gibi- 4 yıldır. Yeniden seçilme olanağı vardır. Ancak bu gerçekleşmediği takdirde, adli ve idari yargıdan gelen birinci sınıf hâkim ve savcıların 4 yılın sonunda ne olacakları, örneğin eski görevlerine geri dönüp dönmeyecekleri ya da başka bir mesleki olanaktan yararlanıp yararlanmayacakları belli değildir. Bu durumun hâkimlik ve savcılık güvencesini, dolayısıyla yargı bağımsızlığını zedeleyeceği açıktır. Oysa 5982 sayılı kanunun 17. maddesiyle değiştirilen anayasanın 147. maddesinin I. fıkrasına benzer bir hüküm getirilebilir; “Zorunlu emeklilik yaşından önce görev süresi dolan üyelerin başka bir görevde çalışmaları ve özlük işleri kanunla düzenlenir” denebilirdi. Bu, hâkimlik ve savcılık güvencesi, dolayısıyla yargı bağımsızlığı bakımından yararlı bir hüküm olurdu.
Yeni bir düzenleme
Yalnız Yargıtay ve Danıştay’dan gelen, yani mesleğin her kademesinde görev yapmış, dolayısıyla yargının tüm sorunlarını bilen yüksek hâkim ve savcılardan oluşan bir kurul yerine, çoğunluğu daha sınırlı bir deneyime sahip hâkim ve savcılardan oluşan bir kurulun ne ölçüde başarılı olacağı ve her iki grubun kendi aralarında uyumlu bir çalışma ortamı sağlayıp sağlayamayacakları, şimdi yeni bir deneme konusu olacaktır. Ayrıca 22 asıl ve 12 yedek üyeli bir kurulun -üç daire halinde çalışacak olsa da- ne ölçüde verimli olacağı da deneme ile anlaşılabilecektir. 1961 Anayasası döneminde başlangıçta 6’sı Yargıtay Genel Kurulu’nca, 6’sı birinci sınıfa ayrılmış hâkimlerce ve kendi aralarından, 3’ü Millet Meclisi, 3’ü Cumhuriyet Senatosu’nca seçilen toplam 18 asıl ve 5 yedek üyeden kurulan Yüksek Hâkimler Kurulu (m. 143), bekleneni vermemiş 20.9.1971 tarih ve 1488 sayılı kanunla yapılan anayasa değişiklikleri arasında Kurul’un üye sayısı da, tümü Yargıtay Genel Kurulu’nca seçilen 11 asıl ve 3 yedek olarak belirlenmişti. 1982 Anayasası ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üye sayısı ve yapısı Türkiye’nin bugünkü gereksinmeleri karşısında yetersiz kalmakla birlikte; yeni bir düzenleme için daha makul bir çözüm, örneğin 15 asıl, 5 yedek üyeli, biri adli, diğeri idari yargı ile ilgili 2 daire ve onlardan her birinin kararlarına yapılacak itirazları karara bağlayacak Genel Kuruldan oluşan bir yapı düşünülebilirdi.
Tartışmaya açık
Kurul üyelerinin seçimi ve nitelikleri konusunda anayasanın 159. maddesinde 5982 sayılı kanunun 22. maddesiyle yapılan sürekli düzenlemede -yukarıda özetlenenler dışında- fazla bir açıklık yoktur. Buna karşılık, yeni düzenlemeye göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na Cumhurbaşkanı, Yargıtay, Danıştay ve Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulları ile birinci sınıf adli ve idari yargı hâkim ve savcılarınca yapılacak ilk seçimler, geçici 19. maddede oldukça ayrıntılı hükümlerle düzenlenmiştir. Bu arada birinci sınıf adli ve idari yargı hâkim ve savcılarınca yapılacak ilk seçimler, -tıpkı TBMM ve yerel yönetimler seçimleri gibi- Türkiye genelinde Yüksek Seçim Kurulu’nun, illerde il seçim kurullarının yönetim ve denetiminde yapılacaktır. Aslında bu hükümlerin sürekli düzenleme olarak 159. madde metninde yer alması ve geçici 19. maddede gerektiği ölçüde bu hükümlere yollama yapılması, yasa tekniği bakımından daha uygun olurdu. Bununla birlikte Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na böyle bir yöntemle üye seçilmesi, -demokratiklik iddiası bir yana bırakılırsa- isabeti tartışmaya açık bir düzenlemedir.
b) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda Adalet Bakanı’nın Yetkileri
5982 sayılı kanunla yeniden düzenlenen 159. maddede Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Başkanı olarak Adalet Bakanı’nın konumu güçlendirilmiş; yetkileri arttırılmıştır.
Gerçi Kurul Başkanı, dairelerin çalışmalarına katılamaz; ancak Kurul’un yönetim ve temsili Başkana aittir. Kurul, kendi üyeleri arasından daire başkanlarını, onlardan birini de başkanvekili olarak seçer; Başkan, yetkilerinden bir bölümünü başkanvekiline devredebilir. Hâkimler ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma işlemleri, ilgili dairenin önerisi ve Kurul Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır.
Kurul’un halen Adalet Bakanlığı’nca yürütülen sekretarya işleri, bundan böyle Kurul’a bağlı olarak kurulacak Genel Sekreterlikçe yürütülecektir. Bu, olumlu bir yenilik olmakla birlikte; Genel Sekreter, Kurul’un birinci sınıf hâkim ve savcılar arasından önerdiği üç aday arasından Kurul Başkanı’nca atanır. Adalet Bakanlığı’nın merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında geçici veya sürekli olarak çalıştırılacak hâkim ve savcılar ile adalet müfettişlerini ve yine hâkim ve savcı mesleğinden iç denetçileri atama yetkisi de Adalet Bakanı’na aittir.
Görüldüğü gibi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, çalışmalarında sorun yaratabilecek ölçüde genişletilmiş; Kurul Başkanı ya da Bakanın yetkileri, yargı bağımsızlığını zedeleyebilecek boyutlarda arttırılmıştır. Bu çerçeve içinde olumlu sayılabilecek yeniliklerin de bekleneni vermesi güçtür.
Yürürlükteki 159. maddeye göre Kurul kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamazken; 5982 sayılı kanunla getirilen değişiklikte “meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar”, bu kuralın dışına çıkarılmaktadır. Bu yetersizdir.
Kurul’un kendi içinde itiraz aşamasından geçmiş, disipline ilişkin tüm kararlarına karşı yargı yolunun açılması, daha doğru olurdu.
Sonuç
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, 5982 sayılı kanunla yargı düzeni ile ilgili olarak anayasada yapılmak istenen değişikliklerin bir bölümü, devletin temeli niteliğindeki adaletin gerçekleşmesi için vazgeçilmez bir unsur niteliğindeki yargı bağımsızlığıyla bağdaşmayan, hukuk devleti ilkesini zedeleyen hükümler içermektedir. Bunlar, aynı kanunla getirilen bazı olumlu düzenlemelerle sağlanabilecek yararları da azaltacak niteliktedir.
Özellikle yargı sistemine yapılacak yanlış müdahaleler, daha sonra düzeltilmesi kolay olmayan arızalar bırakır. 12 Eylül 2010 günü tüm seçmen yurttaşlarımız, sandık başında oylarını kullanırken bunları düşünmek zorundadırlar.
Geçmişte yerel seçimlerin bir yıl öne alınmasına olanak vermek amacıyla anayasanın 127. maddesinde yapılmak istenen değişiklik hakkında 25 Eylül 1988 günü düzenlenen halkoylamasında yüzde 65 oranında “Hayır” çıktığı hatırlanırsa; 5982 sayılı kanunla getirilen anayasa değişikliği paketi hakkında 12 Eylül 2010 günü yapılacak halkoylamasından da ilginç bir sonuç çıkabileceği anlaşılır. Her durumda seçmen yurttaşlarımızın eşsiz sağduyularıyla en doğru tercihi yapacaklarına kuşku yoktur.
6. Aynı yönde bk. TBMM Dönem 23, Yasama Yılı 4, S. Sayısı 497 (yuk. dn. 3), s. 8 “Genel Gerekçe”.
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- 'Seküler müdür kalmadı'