İstanbul mizah dergisi gibiydi

Mizah yazarı, senarist Vedat Özdemiroğlu, Gezi Direnişi’nde halkın, kibirli ve halkı yok sayan bir anlayışa karşı yok olmadığını gösterdiğini söyledi. Özdemiroğlu, “Gezi’de kocaman bir mizah dergisi gibiydi İstanbul. Beraber gülmeyi unutursak, beraber ağlıyoruz” dedi.

İstanbul mizah dergisi gibiydi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.12.2014 - 23:29

Mizah yazarı, senarist Vedat Özdemiroğlu, kasım ayında gerçekleştirilen Mizah Söyleşileri’nin ardından Akbank Sanat’ta aralık ayı boyunca Mizah Yazarlığı Atölyesi gerçekleştiriyor. Düzenli olarak “Uykusuz”da yazan Özdemiroğlu, atölyeler için “Bir sır var da açıklamıyor değilim. İşin sırrından çok insanı mizah okumaya, bir espri yapmaya ya da mizah yazarı olmaya iten ihtiyaç nedir sorusunu araştırıyoruz” diyor.

Mizahın zekâyla ilişkisi olduğu kesin. Ama potansiyel zekânın yönlendirilmesi de gerekiyor. Özdemiroğlu, bu madenin işletilmesi gerektiğini özellikle vurguluyor. Çünkü mizah, önemli bir damar. İktidarlar değişiyor, başbakanlar değişiyor. Özdemiroğlu, değişmeyenin mizahçının misyonu olduğunu söylüyor: “Mazlumun silahıdır mizah. Biz de halk adına estetik tetikçileriz. Elimizdeki silahlar çini mürekkebi, tarama ucu, kâğıt kalem.”

Gezi Direnişi’nde de var olan zekâ sokaklara yansımıştı. Hâlâ dillerde olan sloganlar gündemde. Özdemiroğlu, “Gezi’de sanki kocaman bir mizah dergisi gibiydi İstanbul” diyor. Gezi Direnişi’nin etkisinin hâlâ sürdüğünü dile getiren Özdemiroğlu, uyuttuklarını sandıkları gençliğin arka odadan çıkıp geldiğini söylüyor.

Gezi’de tek adam diktasına karşı sağlam bir direniş modelinin sergilendiğini özellikle vurgulayan Özdemiroğlu ekliyor: “Kibirli, halkı yok sayan bir anlayışa karşı halk yok olmadığını gösterdi. Ölenleri rahmetle anıyorum; en çok üzüldüğüm bu.”

Gezi, zekânın ve gücün farkındalık süreciydi. O yüzden zaten Özdemiroğlu, neşeli olmayan bir direnişin olamayacağını belirtiyor: “Hep beraber gülmeyi unutursak, hep beraber ağlıyoruz.”

Gündem elbette çok fazla malzeme yaratıyor. Özdemiroğlu, Türkiye’nin fişe takılı bir ülke olduğunu söylüyor. Ama mizahta yalnızca gündemden beslenmenin de sağlıklı olmadığını hatırlatıyor. Edebiyattan, felsefeden, insanın iç dünyasından beslenmesi şart. “Meczup da olsanız, dahi ya da seri katil de olsanız 24 saatiniz var. Yaşadığınız her saniyeyi anlam olarak dolu geçirdiğinizde iyi yaşarsınız” diyor.

Zaman geçiyor. İnsanların “Kafamı boşaltmaya ihtiyacım var, o yüzden dizileri izlemek iyi geliyor” kaçışına da bir sorusu var Özdemiroğlu’nun: “Kafan ne kadar dolu?” Televizyonun vasat güldürüler sunduğunu söylüyor aynı zamanda. Ancak sinemada heyecanı baki. O yüzden zaten Ata Demirer ile birlikte bir film üzerine çalışıyor. “Niyazi Gül Dört Nala” filminin çekimleri ocak ayında başlayacak ve baharda da gösterime girmesi planlanıyor.

 

Sanatçı halka borçludur

25 yıldır mizah yazarlığı yaparak geçindiğini ve yalnızca doğru bildiğini yaptığını söyleyen Özdemiroğlu’na, son dönem edebiyatçıların, sanatçıların demeçlerini hatırlatıyoruz. “Barış Manço’dan gelsin: Dönence” diyor: “Bir sanatçı halka borçludur geldiği noktayı. Külhanbeyi gibi konuşup, sonra öyle demedim demek olmaz. Alev Alatlı’yı sordular. ‘Parkorman gibi kadın. Park mı orman mı belli değil’ dedim. Nerede durduğunu ve halka sorumluluğunu bilmeli insan.”

Osmanlıcanın zorunlu ders olmasına da bir eleştirisi var Özdemiroğlu’nun: “Bir dile karşı olunmaz. Osmanlıca kocaman bir kültür ve çok önemli şairleri var. Ancak zorunlu olmasında büyük bir sıkıntı var” diyor ve ekliyor: “Konu mezarlıklarsa, bir katalog bastırılır ve konu çözülür. Osmanlıca eğitim alıp mezarlıklara mı gideceğiz? Bu ülkede yıllarca İngilizce, Almanca, Fransızca okutuldu. Kürtçe okutulmadı. Türkçe de tehlikede. Mazlumun ekmeğini yiyen bir sermaye partisinin buna kalkışmasında elbette bir hinlik var. Bunu görmek gerek.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler