'Kapitalizm patronlar için de zararlı bir sistemdir'
Mandıra Filozofu Müfit Can Saçıntı, "Kapitalizmin çarklarına esir düşmüşken kapitalizmin çarklarını değiştirmeye çalışmakta bir çelişki yok. Ayrıca kapitalizm ortasına bomba filan koymadık. Sadece soru işaretinin çengelini beyinlere takabildimse ne mutlu bana. Bu arada şunu da ekleyeyim, bence kapitalizm sadece çalışanlar için değil, patronlar için de zararlı bir sistemdir" dedi.
Marketing Magazine dergisinden Özlem Terzi’nin sorularını yanıtlayan Müfit Can Saçıntı, “Özgürlük kafada başlar sonra her yere yayılır… Ne demiş Nazım Usta “Asıl en fenası, bilerek bilmeyerek,insanın hapishaneyi içinde taşıması…” diyor.
Mandıra Filozofu ve Mustafa Ali karakteriyle bir anda hayatımıza girdiniz. Peki, sinemayla ne zaman tanıştınız?
İlk sinemaya gittiğimde bildiğin kucak çocuğuydum. Tam yaşımı hatırlamıyorum ama kucaktaydım işte. Bir Keloğlan filmiydi. Dev gibi bir perdede dev gibi bir Keloğlan görünce korkup zırlamaya başladım. Apar topar dışarı çıkardılar. Ancak dışarda afişteki Keloğlan’ı mahsusçuktan tokatlayınca sakinleştim… Babam astsubaydı ama askeri sinemadan sorumlu astsubaydı. Bu sayede çocukluğumda sinema makine dairelerinde ve bazen evde asetonla film yapıştırmaya çalışarak, üflemekten ve aseton kokusundan hafif baygınlık geçirerek çok günler yaşadım. Tam 15 sene… Sonra iletişim fakültesi, yönetmenlik filan bunlar sinemayla resmi tanışmalar. Sinemayla samimi ve sahici tanışma, seyirci olarak tanışmaktır.
Çocukluğunuz, gençliğiniz nasıl geçti?
Pek çok memur çocuğu gibi oradan oraya taşınarak geçti. İlkokulu tam altı ayrı yerde okudum dersem yeterli ipucu olur herhalde…
Biraz da Mustafa Ali karakterini konuşalım. Nasıl doğdu Mustafa Ali?
Mustafa Ali, Birol Güven’in kafasından doğdu. O kafaya nasıl girdi, Birol Güven hangi ilham perisiyle seviyeli ilişkiye girdi onu ben bilemem…
Bu karaktere benziyor musunuz? Hayatı nasıl yaşayıp eleştiriyorsunuz?
Bu karakterle duygu ikiziyim diyebilirim. Ruh kardeşiyim. Bu sistem bedenime sahip olabilir ama ruhuma asla (gülüyor)…
Sizin hayatla bir derdiniz var mı?
Nereden ve nasıl geleceğini dert etmeden, gelecek güzel günlere inanıyorum.
"Sinemaseverler bu filme özgürleşmek için gelsinler" dediniz, filme gittik, film boyunca kendimizi iyi hissettik ama dışarı çıkınca yine eski bizdik. Değişen bir şey olmadı anlayacağınız. Çoğu kimse için aynı şey söz konusuysa bu fazla iddialı bir cümle değil miydi?
Özgürlük kafada başlar sonra her yere yayılır… Ne demiş Nazım Usta “Asıl en fenası, bilerek bilmeyerek,insanın hapishaneyi içinde taşıması”… Beyinle dış dünya arasında diyalektik bir ilişki vardır. Beyinde özgürlük fikri başladıysa, dış dünya bundan bağımsız olamaz artık. Sizin bu soruyu sormanız bile artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığının göstergesi. Bunun dışında şunu ekleyebilirim. Birol Güven ile benim bir hayalimiz vardı bunu seyircilerimizle paylaştık. Hayal deyip geçebilirsiniz ama aması var… Şöyle bir etrafınıza bakın; gerçek diye gördüğünüz ne varsa, bir zamanlar birilerinin hayali idi…
Film piyasası ortada, galalar, gişeyi artırmak için yapılan çalışmalar, bilet fiyatlar, reklamlar... Ve siz de bu kapitalist düzenin ortasına kapitalizmi eleştiren bir bomba bıraktınız. Bomba patladı mı acaba?
Nazik olma çabanıza rağmen sorunuzun ilk bölümündeki imayı anladım. Türkçe meali şu mu; “Kapitalist sisteme karşıyım” diyorsunuz ama siz de kapitalist düzenin bir parçasısınız. Sorunuza soruyla karşılık vereyim. Teşbihte hata olmaz… Osmanlı’yı yıkan Mustafa Kemal, bir Osmanlı paşası değil miydi? Firavunun düzenini yerle bir eden Musa o firavunun sarayından çıkmadı mı? Kapitalizmin ölüm fermanı sayılabilecek manifestoyu Marx ile birlikte yazan Engels’in babası bir fabrikatör değil miydi? Bu saydığım isimlerle kendimizi bir gördüğümüz sanılmasın. Haşa! Onlar derya ise biz bir damla olabilirsek ne mutlu bize. Yani kapitalizmin çarklarına esir düşmüşken kapitalizmin çarklarını değiştirmeye çalışmakta bir çelişki yok. Ayrıca kapitalizm ortasına bomba filan koymadık. Sadece soru işaretinin çengelini beyinlere takabildimse ne mutlu bana. Bu arada şunu da ekleyeyim, bence kapitalizm sadece çalışanlar için değil, patronlar için de zararlı bir sistemdir.
Filmde basit bir yaşamı öneriyorsunuz. Mahallede yaşamak, devlet okuluna gitmek ve mevsimin balığını daha ucuza yemek gibi... Ama tüm bunlar için de bir bedel ödemek gerekiyor. Hatta bu az bedelleri ödemek için insanlar bir ay asgari ücretle çalışmak durumunda kalıyorlar. Yani bu öneriler aslında zaten belli bir gelir grubunun üstündekiler için. Peki, sinemaya gidemeyen ve hayatta kalmak için çalışan alt gelir grubundakiler için var mı önerileriniz?
İhtiyaçlarını gideremediği için sıkıntı çeken, üzülen, ruhu daralan herkese bir sır vermek istiyorum. Üniversitede “Reklam Teorisi” diye bir dersimiz vardı. İlk dersin, ilk konusu hala aklımda. Şöyle diyordu kelimesi kelimesine; “Reklamın amacı: tüketicinin ihtiyaç sıralamasını değiştirmektir.” Yani ihtiyaç sandığımız pek çok şey gerçek ihtiyacımız değil, en azından acil ihtiyacımız değil. Reklamlara karşı uyanık olalım. Kendimizi reklamlara karşı koruyalım. Sadece reklamlara karşı değil, sahip olduğu bilmem neyle, hava atan arkadaşlarımıza, “Filancanın çocuğu bilmem ne almış, sen hala bir baltaya sap olamadın” diye bizi motive ettiğini sanan anne babalarımıza karşı da kendimizi koruyalım.
Biliyorsunuz Hawking dahi “Bu bin yıl insanoğlunun dünyadaki son bin yılıdır” dedi. İnsanoğlunu (ne yazık ki gezegenimiz derin yaralar aldı) kurtarmak için çok fazla çalışmamız gerektiği bir dönemdeyiz. Mustafa Ali'ye kalırsak sonumuz gelebilir değil mi?
Diyorlar ki, bal arılarının nesli tükenirse, çok kısa zamanda dünyadaki yaşam sona erermiş. Bunun gibi herhangi bir canlı türünün tükenmesi, doğanın dengesini bozuyor. Bunun tek istisnası var; insan… İnsanın nesli tükenirse doğanın dengesi bozulmaz, tam tersine düzelmeye başlar.
Mustafa Ali keşke bunları endüstri devriminden önce söyleseydi. Aslımıza ve özümüze dönmek için geç kalmadık mı sizce?
Hangi endüstri devrimi? Türkiye’de bir endüstri devrimi oldu mu gerçekten? Almanlar yenildi diye biz de yenik sayıldık… Armstrong aya ayak bastı diye, biz de aya ayak bastık sayıldı. Bunun gibi İngiltere’de sanayi devrimi oldu diye, mesela Karadeniz’in cennet yaylalarında, Toroslar’daki yaylalarda, Ege kıyılarında, İçanadolu’nun bozkırlarında da sanayi devrimi olmuş mu sayılıyor? Kavramların ve şablonların beynimizi esir almasına izin vermeyelim… Sistem beynimize varsayılan ayarı çekiyor, varsayılan ayarları kişisel ayarlara döndürmek lazım. Size bir sır vereyim; Amerika’yı yeniden keşfetmek lazım. Çünkü Colomb’un keşfettiği Amerika ile şu anki Amerika’nın hiç ilgisi yok!
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği