"Katsayı" Tartışması...
Demokratikleşmede de öncelikle ele alınan konu, öğrencilerin hiçbirini dışa atmayan, her birini başarılarına, yeteneklerine, yönelimlerine göre değerlendiren bir “ölçme tekniği” oluyor.
Üniversite seçme sınavlarında öğrencilerin ortaöğretim birikimini belirleyen “katsayı” düzenlemesini bozan YÖK’e karşı Danıştay’ın kararı günün konusu oldu. Eğitimde, değerlendirme ve seçme konusunda önüne gelenin görüş bildirmesi doğru değildir. Sayın Başbakanımız da ‘konu, eğitimin ya da hukukun teknik bir yanıdır, uzmanların işidir’ demeliydi. Binlerce kez denenip ölçülerek saptanan benzer eğitim teknikleri üstüne başka ülkelerde böyle bir tartışma yaşanmaz.
Temeldeki yanlışlar
Sorunların çoğu, eğitim düzenimizin dayandığı ilkelerin hükümetlerce kendi görüşleri doğrultusunda bozulmasından, sistemin uzmanlık isteyen yanlarına politik amaçla el atılmasından kaynaklanıyor. Batı’da, “Akademik Liseler - Meslek Liseleri” olarak düzenlenen ortaöğretim aşaması, toplumsal ve ekonomik gelişmenin, demokrasinin belkemiğini oluştururken, bizdeki ortaöğretim gerek yapılanma gerekse nicelik ve nitelik yönüyle sağlam temellere dayanmıyor. Bu kargaşa sona ermeden üniversiteye öğrenci seçmede hakça sonuçlar almak olası değildir.
Genç nüfusun çoğunlukta olduğu ülkemizde, gençlerimizin yeterince yükseköğrenim görmesini kim istemez... Ne var ki üniversitelerimizin sayısı çoğaldığı halde yükseköğretimde yüzde 15 oranla dünya sıralamasında 82. geliyoruz. Bu durumda, bir araç olan seçme sistemlerini orasından burasından bozarak kimi öğrencilere ayrıcalıklar getirmeye çalışmak ne yarar sağlayabilir? Diyelim ki bu yönlemle birkaç imam hatipli ya da meslek liseli üniversiteye girdi, geride kalan yığınlar ne olacak? Ortaöğretimin en büyük kitlesi olan ama sadece yüzde ikisi üniversiteye giren ve hiçbir beceri kazanmadan hayata atılan düz liseliler ne olacak? Önemli olan bu gerçekleri değiştirmek, ilk, orta ve yükseköğretimi, uyum içinde işletebilmek; ekonominin nitelikli insan gücünü yetiştirmeyi amaçlayan meslek liselerini gerektiği gibi donatıp işlevsel duruma geçirebilmek, yükseköğretimin önündeki yığılmayı azaltabilmektir. Yıllardan beri, sanki herkes üniversiteye girebilecekmiş gibi bir yol izlenmesi sorunların çoğalmasma neden olmaktadır.
Günümüzdeki tartışmalarda, imam hatipler bağlamında gözden kaçan bir nokta da şudur: Bir zamanlar lise düzeyinde kamu görevlisi yetiştiren meslek okulları ve onların yüksek bölümleri vardı, imam hatip okulları da bunlardan biriydi. Çağdaş gelişmelerin gereği olarak, benzer meslek elemanlarının lisans düzeyinde yetiştirilmesine karar verilince, çoğu Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bu okullar, 1978’den sonra kapatıldı. Dönemin, CHP hükümetinin Bakanı Necdet Uğur, kararı açıklarken: “Artık kamu hizmeti verecek beyaz yakalı elemanların (öğretmen, din adamı, hemşire, vb,) üniversite çatısı altında yetişeceğini, Bakanlığı’nın asli görevinin ilk ve ortaöğretimin çoğalan sorunlarıyla uğraşmak” olduğunu söyledi. Bu dönüşüm 12 Eylül sonrasında tamamlandı, ilköğretim sekiz yıla çıkacak, ortaöğretim Batı’da olduğu gibi, bizde de üniversiteye hazırlayan akademik liselerle, ekonominin nitelikli insan gücünü hazırlayan meslek liseleri üstüne temellenecek, düz lise diye bir kurum kalmayacak, öğrencilerin akademik başarı ve yetenekleri yönünden mağdur olmaları yatay ve dikey geçiş olanaklarıyla önlenecekti.
Ancak bu dönüşüm sırasında mesleksel işlevleri sona erdiği halde iki okul kapatılmadı. Bunlardan biri imam hatip okullarıydı. Din adamları üniversite düzeyinde yetişecekti ama dönemin ANAP’lı Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol, politik baskılarla imam hatip okullarını kapatamamıştı. Sistem dışı kalan bu okulun göze batmaması için ilköğretmen okullarını da öğretmen liselerine dönüştürerek imam hatip lisesine yandaş bir okul yarattı. Ne “beyaz yakalı”, ne de teknik sanatlara, tarıma, ticarete yönelik meslek elemanı yetiştirmeyecek olan bu iki lisenin programlarından dolayı kendi öğrencilerini mağdur edeceği daha o zaman anlaşılmış, rahmetli Akyol’un tutumu çok eleştirilmişti. Üstelik imam hatip programı daha önce meslek elemanı yetiştirirken yasal olduğu halde, günümüzdeki amaçsız durumuyla Öğretim Birliği Yasası’na aykırıydı. Öğretmen liseliler de sınavla alındıkları halde öteki akademik liselerin haklarından tam yararlanamadıklarını söylüyorlardı.
Eğitimde demokratik tutum
Meslek liselerinin sorunu ayrı bir konudur. Ama imam hatiplilerin mağduriyeti gerçekten önlenmek isteniyorsa, yapılacak olan katsayıları değiştirerek birkaçının üniversiteye girmesine olanak sağlamak değildir. Gerçek çözüm, yasal çözüm, demokratik çözüm hiçbir işlevi kalmayan, meslek vermeyen, genel lise de olmayan, sadece politik nedenle kapatılmamış olan bu okulları programları değiştirilerek, sınavla öğrenci alan akademik liseye dö- nüştürmektir. Örneğin öğretmen liseleri kolayca fen ya da sosyal bilim lisesine dö-nüştürülebilir. Anadolu imam hatip liselerine de benzer bir işlem uygulanabilir. Bu liselerin birinci sınıflarına sınavla yeni öğrenci alınırken, mevcut öğrencilerden ikinci, üçüncü sınıfa kadar olanlar, yeni okulun aynı sınıflardaki öğrencileri olabilirler. Öteki imam hatiplerden notları yüksek olan kimilerine geçiş yaptırılıp, yetiştirme kursları ya da bir yarıyıl fazla eğitimle yeni programa uyumları sağlanabilir. Kalan öğrenciler isteklerine göre ortaöğretimde öteki programlara kaydırılabilirler. Böylece işlevleri kalmayan bu programlar sistemden çıkmış olur. Daha önce alınmış karar olduğu için Sayın Milli Eğitim Bakanı bu “asli” görevini kolayca yerine getirebilir.
Eğer bu programlardan vazgeçilmek istenmiyorsa, öğretmen liseleri eğitim fakültelerinin, imam hatip liseleri ilahiyat fakültelerinin, sınırlı sayıda ve sınavla öğrenci alan uygulama okulu ya da hazırlık liseleri olur, oraları bitirenler bu fakültelere alınırlar. Değilse imam hatipler için yapılan zorlamalar görüldüğü gibi her seferinde, onca emek verilerek yapılan düzenlemeleri bozduğu gibi yasa ve yönetmelikleri de sarsıyor. İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’yı yerle bir eden yıkımları, toplumdaki ve ekonomideki bozulmayı kısa sürede onarmak, kayıpları kazanmak için alınan önlemlerin başında “eğitimde demok-ratikleşme” geliyor? Demokratikleşmede de öncelikle ele alınan konu, öğrencilerin hiçbirini dışa atmayan, her birini başarılarına, yeteneklerine, yönelimlerine göre değerlendiren bir “ölçme tekniği” oluyor. Ama bu yöntemde, isteyenin istediği bölüme girmesi ya da ana baba isteği gibi bir özgürlük yok. Seçme ve yerleştirmede okul programı, öğrencinin yıllar içindeki başarısı ve öğretmenlerin gözlem ve görüşleri geçerli oluyor. Lise sırasında ve yükseköğretimde başarıyı yükselterek yapacakları yatay ve dikey geçişler öğrencilere verilen önemli bir fırsat oluyor. Hangi hükümet başa gelirse gelsin, benzer düzenlemeleri kolay bozamıyor.
Savaş sonrası Avrupa’sının kısa sürede, yeniden bayındırlaşıp uygarlaşmasını sağlayan payandalardan biri eğitimdeki bu tutarlılıktır.
Pakize Türkoğlu Eğitimci
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği