‘Koleksiyoncu önce kendini tanımalı’
‘Türkiye’de Sanat Koleksiyonculuğu’ adlı kitap bugüne kadar bu alanda yapılmış en kapsamlı çalışma. Kitabı hazırlayan Oğuz Erten, söyleşimizde koleksiyonculuğun ayrıntılarını anlattı.
Sanat piyasısında iyi bilinen bir isim Oğuz Erten. Bozlu Art Project’in yönetici ve küratörlerinden olan Erten aynı zamanda koleksiyonerler için sanat danışmanlığı da yapıyor. Bir süre önce Galeri Baraz Yayınları etiketiyle basılan “Türkiye’de Sanat Koleksiyonculuğu” adlı dev çalışma da onun bu danışmanlığının bir uzantısı, derinlikli bir yansıması olarak da görülebilir. Erten ile hem kitabın oluşum sürecini hem de koleksiyonculuğun inceliklerini konuştuk.
- “Türkiye’de Sanat Koleksiyonculuğu” adlı iki ciltlik çalışmanız bir hayli hacimli ve özenli bir derleme olmuş. Bu çalışma kaç yılda tamamlandı ve nasıl bir yöntem izlediniz?
Kitabın hazırlık sürecine başladığımda projeyi bir iki yıl içinde bitirebileceğimi tahmin etmiştim ancak araştırma derinleştikçe ve eskiye gidildikçe, bu alanda neredeyse hiçbir literatür üretmediğimizi fark ettim. O dakikadan itibaren eski gazete ve dergilere yansımış küçük yazılar bile benim için büyük buluşmuş gibi hissetmeye başladım. Bununla birlikte kitap da oldukça yavaş ilerlemeye başladı. Geçen aylarda kitabı bitirdiğimde bu çalışma için altı yılı geride bıraktığımı gördüm.
Çaba ve sabır
- Kitabın ilk bölümünde sanat koleksiyonculuğu bilincinden bahsediliyor. Nasıl bir bilinç bu, biraz açarsak...
Kitap, 1400’lü yıllarda coğrafyamızdaki sanat koleksiyoncularından başlayıp günümüze geliyor. Fakat 1400’lü 1500’lü yıllardaki sanat koleksiyonculuğu ile günümüzdeki sanat koleksiyonculuğu aynı anlamda, aynı içerikte değil ama bu bir ruh. Toplama ve biriktiricilik erken çağlardan bu yana var olan bir olgu. Zaman değiştikçe içindeki anlam değişiyor. Zamanın ruhu ona yansıyor. O yüzden erken tarihli koleksiyoncuları ve tam koleksiyoncu olmasa da sanat biriktiricisi olan ve bu alanda ismini es geçemeyeceğim kişileri “Sanat Koleksiyonculuğu Bilinci ve Gelişimi” başlığı altında vermeyi uygun gördüm. Çünkü koleksiyonculuk belli bir disiplin, çaba ve sabrın ürünü olarak elde edilen bir sıfattır. Her resim alan koleksiyoncu olamaz.
- Bu kitap aynı zamanda sanat koleksiyonculuğunun bir tarihini de dökümlüyor. Daha çok hangi dönemlerde koleksiyonculuk artmış ve hangi dönemlerde insanlar alım yapmaktan imtina etmişler?
Son 150 - 200 yıllık sanat koleksiyonculuğu dönemini ele alacak olursak -çünkü daha geriye gittikçe bilgiler azalıp, konu muğlaklaşmaya başlıyor- ekonomik sıkıntıların yüksek olduğu, savaş dönemlerinin yaşandığı, siyasi çalkantıların olduğu dönemlerde sanat yapıtı ihtiyacı hiç bitmemiş ama bir artış da göstermemiş. Siyaset, ekonomi ve toplumsal etkilerin olumlu olduğu dönemlerde ise var olan koleksiyoncu sayısına yenileri eklenmiş. Koleksiyonculuk bir tutku işi olduğu için en kötü dönemde bile estetiği arayan insanların varlığını koruduğu bir olgu.
- Galeri Baraz Yayınları’ndan çıktı kitap. Keza sunuş yazısı da yine Yahşi Baraz tarafından kaleme alınmış. Baraz adının sanat piyasasında önemli bir yeri var değil mi?
Türk sanat piyasasının oluşum yılları nedir diye bir soru sormuş olsanız, bu soruya 1970’li yıllar diye cevap verirdim. Ve bugün 1970’li yıllardan günümüze ulaşan hangi galeri var derseniz bunun cevabı Galeri Baraz’dır. Tam 42 yıldır Türk sanat piyasasının belirleyicilerinden biri. Ayrıca işadamlarını sanat alımına ısındıran ilk galericidir Yahşi Baraz. Dünya koleksiyoncularının hayat hikâyelerini kaleme alıp çeşitli sanat dergilerinde yayımlayıp Türkiye’de 90’lı yıllarda koleksiyonculuk bilincinin yerleşmesinde de önemli etkileri var.
- Kimileri Türkiye’deki koleksiyonerliğin dünya ölçeğinde pek bir esamisinin okunmadığı görüşünde. Hatta Türk ressamların sadece Türk koleksiyonerler tarafından satın alındığını ve bunun da gerçek bir koleksiyonerlik olmadığını iddia ediyorlar. Doğru mu bu?
Eğer sanatımızın ve koleksiyonculuğumuzun dünya ölçeğinde önemsenmesini istiyorsak ilk önce bizim onu önemsememiz gerekiyor. Çin örneğinde olduğu gibi 20- 30 yıl önce Çin resmi ile hiç kimse ilgilenmiyordu ama ne zaman Çin ekonomik olarak gelişti ve sanatçılarına milyonlar ödemeye başladı, dünya sanat piyasasının da ilgisini çekmeyi başardı. Eğer Türk sanatına milyon dolarlar vermeyip yabancı sanat eserlerine bu miktarlar veriliyorsa, bu coğrafyanın sanat tarihini doğru düzgün yazmak yerine yayınevleri çeviri sanat kitapları yayımlıyorsa neden bizim sanatımız dünya ölçeğinde değil diye de sormaya hakkımız yok...
Yeni başlayanlar için
- Diyelim yeni başlayan bir koleksiyoneriz, koleksiyonumuzu oluştururken nasıl bir yol izlemeliyiz?
İlk önce kendimizi tanımalıyız. Biz neden hoşlanıyoruz. Ne tip resim, heykel veya enstalasyonlar vs. dikkatimizi çekiyor. Bu aşamayı geçtikten sonra bu alanda yapılan yayınları takip edip, yazılmış kitapları sıkı bir şekilde okumamız gerekiyor. Bilgi olmadan koleksiyoncu olmaz. İçinde entelektüellik içeren bir alandır koleksiyonculuk. Hafife almaya gelmez. Bir konu veya düşünce altında, alınan işlerin birleşebilmesi gerekir. Eğer birleşmiyorsa dışardan bakan için bu koleksiyon çok bir anlam ifade etmeyebilir. Ama yine de o alan kişinin özelliklerini ifade ettiği için bir koleksiyon olarak sayılabilir. Sanat alıcısı şunu da unutmamalıdır ki, yapıtı satın aldığınızda nesneyi değil -örneğin tuval bezi, boya ve şase- o nesnede varlığını bulan düşünceyi satın alırlar.
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- 'Seküler müdür kalmadı'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi