Kurtuluş: Yeniden Tam Bağımsızlıkçı, Demokratik Ulusal Bir Yönetimdedir

Kurtuluş: Yeniden Tam Bağımsızlıkçı, Demokratik Ulusal Bir Yönetimdedir
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 07.06.2011 - 08:13

“Halkımız, yoksulluğunun, işsizliğinin sebebinin; Atatürk devrim ve ilkelerini yozlaştıran, amacından saptıran, demokrasiyi yok eden, ülkeyi- ulusu iç ve dış sömürüye bağımlı kılan, etnik- dini kamplara ayıran politikalar ve politikacılar olduğunu görürse, önümüzdeki genel seçimde vereceği oy ile yeniden demokrasiyi gerçekleştirecek bir ulusal yönetimin kurulması olanaklıdır. Bunun başarılmasını dileyelim.”

Bugün tartışılan gündemin, sorunların temelinde Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinin, devrimin ilkelerinin, Atatürk’ten sonraki süreçte vurdumduymaz bir savurganlıkla harcanması, tüketilmesi yatıyor.

Oysa hiç unutmamamız gereken şey Atatürkçü düşüncenin öz’ünün tam bağımsızlık olduğudur.

Atatürkçü düşüncenin temelinde antiemperyalizm ve çağdaşlaşma yatar. Çağdaşlaşma, gelişmişlik, amaçtır. Ama bu amaca ulaşmak için iç ve dış her türlü sömürüye karşı durmak, ulusun, ülkenin menfaatları gözetilerek, bağımlı olmadan, ulusal politikalar üretmek gerekir.

İlk 15 yılda bu temel ilkeler kararlılıkla uygulandı. Devlet uluslararası camiada saygın bir yere geldi.

Devrimin ilkeleri nelerdi? Atatürk, Cumhuriyetin temelini ulus egemenliğine dayandırırken demokrasiyi amaçlıyordu. O dönemde demokrasinin altyapısı oluşturuldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında çok partili siyasi hayata sancısız geçebildiysek bu altyapı ile oldu.

Bürokrasinin temeli bireydir

Demokrasinin tüm kuralları ile işlemesi ise ancak çağdaş, laik bir toplum düzeninde olanaklıdır. Çünkü demokrasinin temeli “birey”dir. Birey, aklı, bilimi esas alan laik eğitimle yetişir. Laiklik, çağdaş toplum düzeninin yapı taşıdır. Laik eğitime, laik hukuka geçiş bu nedenle, çağdaş toplumu belirleyici devrim taşlarıdır.

Demokrasilerde, egemenliğin kaynağı halktır. Herkes kanun önünde eşittir. Hiç kimseye, gruba… ayrıcalık tanınmaz. Halkçılık dayanışmacılıktır. Bugünün sosyal devlet anlayışıdır. Kapitalizmi de, sosyalizmi de bağımlılık anlamında reddeden Cumhuriyet kadroları halkçılık, devletçilik anlayışı ile ekonomik, toplumsal politikalar üretmişlerdir.

Ulusal sınırlar içinde etnik ayrımcılığa değil, aynı ortak ülkü’ye, kardeşçe yaşamaya dayalı birleştirici bir ulus bilinci ile geleceğin Türkiyesi’ni yaratmayı amaçlamışlardı.

Devrimin ilkelerinden ödün vermeden; geri dönüşü engellemek ve zamanın gereklerine, çağdaş gelişmelere uyum sağlamak için devrimcilik ilkesi benimsendi.

Ulus bilinci

Ne varki bugünlere gelmemiz, Atatürkçü düşüncenin yozlaştırılması sonucudur. Bağımsızlık ana ekseninden kayış, ulusalcı olmayan, bağımlı iç ve dış politikalar bugünleri hazırlamıştır.

İşin acı yanı, bu yeniden sömürge oluş süreci bizlere ileri demokrasi olarak sunulmakta, toplum etnik, dini temelde ayrıştırılarak ulus bilinci kaybettirilerek ülkenin, ulusun bölünmesi gündeme getirilebilmektedir.

Ulusal devletin yıkım süreci tamamlanmıştır. Devlet küçülmüş, yatırım yapmayan, üretmeyen, istihdam yaratmayan, aksine özelleştirmelerle ulusal varlıklarımızın talanına neden olan bir “görev”i üstlenmiştir. Kamu hizmeti özel sektöre devredilmiş, onun insafına bırakılmıştır.

Büyük sermaye korunurken işçisi, memuru, emeklisi, esnafı, köylüsü yoksulluğa, işsizliğe terk edilmiş, sosyal güvencesiz bırakılmıştır. Gençlerin gelecek ümidi yoktur. Ama yine fakir halkın çoğunluğu, yaşadığı çaresizliğin sebebinin ülkeyi yeniden iç ve dış sömürüye bağımlı kılan politikalar ve politikacılar olduğunu görmekten uzaktır.

Çünkü yeni sömürü düzeni, halkın gerçeği görmesini de engellemekte, demokrasinin kurallarını işletmemektedir. Oysa siyasi partiler, adil seçim sistemi, özgür basın, sivil toplum kuruluşları/demokratik kitle örgütleri ve bağımsız yargı demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Ulus iradesinin Meclis’e yansımasını önlemek ve 1982 darbe yönetimince uygun (!) görülen bir siyasi partinin iktidarını gerçekleştirmek için getirilmiş seçim sistemi (1983) hâlâ ve özellikle korunmakta ve bu sistemin sonucu olan iktidar; tek başına hazırlayıp halkoyuna sunduğu anayasa değişikliği ile 1982 Anayasası ile zaten sınırlandırılmış olan yargı bağımsızlığını tamamen yok etmiş, yargıyı siyasetin emrine sokmuştur.

Bugün Türkiye’de adil bir seçim sistemi ve bağımsız bir yargı olmadığı gibi, demokrasinin diğer yapı taşları da yoktur. Ya susturulmuşlardır ya da bölünmüş, yandaş yaratılmıştır. Halk suni gündemlerle avutulmakta ve bu bilgi kirliliği içinde kendisini aç, yoksul, işsiz bırakanlara verdikleri sadakalar karşılığında oy vermektedir.

Kurtuluş, yeniden tam bağımsızlıkçı ulusal bir yönetimdedir

Kişi hak ve özgürlüklerine saygının esas olduğu, yargının bağımsız, hukukun üstünlüğünün, adalete güvenin tam olduğu, refahın eşit paylaşıldığı, sosyal devlet anlayışının asıl olduğu bir ulusal yönetim çözümdür.

Halkımız, yoksulluğunun, işsizliğinin sebebinin, Atatürk devrim ve ilkelerini yozlaştıran, amacından saptıran, demokrasiyi yok eden, ülkeyi-ulusu iç ve dış sömürüye bağımlı kılan, etnik-dini kamplara ayıran politikalar ve iktidar olduğunu görürse, önümüzdeki genel seçimde vereceği oy ile yeniden demokrasiyi gerçekleştirecek bir Ulusal yönetimin kurulması olanaklıdır.

Bunun başarılmasını diliyorum.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler