ODTÜ: Dün, Bugün, Yarın
Bugünkü ODTÜ olayları da yönetimi protesto etmek isteyen öğrencilere tahammül edilememesi nedeniyle ortaya çıkan bir olgudur. Oysa liberal demokrasilerde kimsenin kimseyi beğenme zorunluluğu yoktur. Herkes istediği görüşü, istediği tutumu serbestçe savunma ve beğenmediği görüşlere de karşı çıkma özgürlüğüne sahiptir.
ki haftaya yakın bir süreden beri, Türkiye’nin gurur kaynağı olan bir numaralı üniversitesi ODTÜ, yine siyasal gündemin birinci sırasında. Yine diyorum çünkü 1970’lerle bugünkü olaylar birbirinin neredeyse aynı. CIA kökenli Amerikan Büyükelçisi Komer’in ODTÜ kampusunda arabasının yakılmasıyla başlayıp gelişen olaylar içeriği açısından siyasal protesto eylemleriydi. Eylemlerin tasvip edilmeyen yanı, şiddet içeren yanıdır. Şiddet tabii ki kesinlikle tasvip edilmez, şiddet bir suç şekline dönüşmüş, sonucunda bir zarar meydana gelmişse suçu işleyenler yargı makamlarınca cezalandırılır. Fakat bu eylemin siyasal niteliğini değiştirmez.
Batılı demokratik ülkelerde çok sık gördüğümüz bu tür eylemlerin pek çoğunda göstericilerin şiddete başvurduklarına tanık oluyoruz. Örneğin Yunanistan’da son zamanlarda, hükümetin kemer sıkma politikasına başkaldıran gençlerin yaptıkları bütün eylemlerde büyük ölçüde taşkınlıkların yapıldığını, şiddete başvurulduğunu hepimiz gördük. Fakat hiçbir Yunanlı veya Batılı politikacı çıkıp da bu taşkınlıklar oluyor diye, anayasayla tanınmış toplantı ve gösteri yürüyüşü haklarını ortadan kaldırmaya veya sınırlamaya kalkışmıyor. Suç işleyenleri, o noktada da çok hoş görülü hareket etmekle beraber, yakalayıp yargılıyorlar.
Fakat ülkemiz yöneticileri 66 yıl önce girdiğimiz çok partili demokratik rejimi bugüne kadar, maalesef bir türlü içlerine sindirebilmiş değillerdir. Kanuni’nin “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi” yani otorite gibi sözü, hâlâ yöneticilerimizin mottosu olmaya devam etmektedir. Geçen yıl 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda Başbakan’ın, sembolik olarak başbakan olan çocuğa söylediği “Artık başbakansın, ister asarsın, ister kesersin” sözü Kanuni’nin düşüncesinin yönetimdeki devamlılığının göstergesidir. O nedenledir ki ODTÜ olayları 44 yıl sonra yine aynen yaşanmaktadır.
Bugünkü ODTÜ olayları da yönetimi protesto etmek isteyen öğrencilere tahammül edilememesi nedeniyle ortaya çıkan bir olgudur. Oysa liberal demokrasilerde kimsenin kimseyi beğenme zorunluluğu yoktur. Herkes istediği görüşü, istediği tutumu serbestçe savunma ve beğenmediği görüşlere de karşı çıkma özgürlüğüne sahiptir. Bu, liberal demokrasinin üç temel öğesi olan özgürlük, eşitlik ve çoğulculuktan biridir. Diğer iki ilke gibi bu çoğulculuk ilkesi de liberal demokrasinin olmazsa olmazlarından biridir.
Yönetimin engel tanımak istememesini haydi bir nebze anlamaya çalışalım da ODTÜ’ye karşı çıkan 13 üniversitenin bu tutumuna ne diyelim. Bu da ODTÜ’nün talihsizliği, XXI. yüzyıl üniversitesi olmasından gelen talihsizlik. Temenni ederiz ki diğer üniversitelerimiz de ODTÜ düzeyine gelmede fazla gecikmezler.
1968-1971 öğrenci olayları sırasında, davet üzerine, o zaman ODTÜ rektörü olan Erdal İnönü, ben ve diğer üç fakülte dekanı Çankaya Köşkü’ne gitmiştik. Cevdet Sunay Cumhurbaşkanı idi. Bir süre dereden tepeden konuştuktan sonra Sunay sözü ODTÜ olaylarına getirdi. “Bu çocuklar neden derslerine çalışmıyorlar da gösteri yapıyorlar” diye söze girdi. Sonra devam etti, “Sizin üniversitenizde o tahlil yapılan yerlerden, ne diyorsunuz onlara, laboratuar yok mu?” Var dedik, devam etti. “Öğrencilik hayatım boyunca laboratuvarlar hep kilitli olurdu, bir türlü içeri girip bir tahlil yapamazdık. Bir kere labaratuvara girip de bir suyun tahlilini yapmak nasip olmadı bana. Bu hayatımda hep bir ukde olarak içimde kalmıştır”.
1970’lerin yönetimi, öğrencinin laboratuvarda analizler yapmasını, derslerine çalışmasını başka şeyle uğraşmamasını istiyordu. Bugünkü yönetimin görüşü de bundan farklı değildir. Nitekim daha sonra gelen 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri yöneticilerin bu isteklerine uygun gençler yetiştirmek üzere kolları sıvamış titizlikle uygulanan “depolitizasyon” politikaları sonucunda gerçekten “apolitik” bir gençlik yaratılmıştır. Politika yerine laboratuvar konulmak istenirken, politikanın kalkmasında başarılı olunmuş ama yerine laboratuvar konulamamış onun yerini “diskotek” almış ve ortaya o yılların apolitik diskotek gençliği çıkmıştır.
Şimdi yeniden gençliğin politize olması, görülüyor ki, yöneticileri yine rahatsız etmektedir. Fakat bugün için konunun tehlikeli yanı iktidar doğrultusunda politizasyona engel konulmaz hatta bu teşvik edilirken iktidar karşıtı her politizasyon, adeta korporatist bir zihniyetle, önlenmeye çalışılmaktadır. Anlaşılıyor ki ODTÜ’ye karşı tutum dün böyleydi, bugün böyle ve maalesef yarın da böyle olacaktır.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'