'Önemli olan rolün beni sevmesi'

Daire, üç farklı karakterin trajikomik hikayesini anlatıyor. En güçlü hikayeyse, hayatın kendisini ölü yıkayıcısı olmaya zorladığı ve işe kendi kızını yıkayarak başlayan Betül'ünki, kuşkusuz. Biz de ona hayat Nazan Kesal'le bu sıradışı rolünü ve diğer projelerini konuştuk.

'Önemli olan rolün beni sevmesi'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 20.02.2014 - 10:35

Dizi ve sinemada hayat verdiği karakterlerle tanıdığımız, ödüllü oyuncu Nazan Kesal, şimdilerde Daire’yle beyazperdede. Kesal, Daire'yi filmografisinde önemli bir yere koyarken, yönetmen İnaç, filmin başarısını ekibine bağlıyor. İşte Nazan Kesal ve Atıl İnaç gözünden Daire...

'Taşı sıkan insanlar ve taşı sıktıran sistem' hikayesi olarak Daire

“Önemli olan rolün beni sevmesi”


BETÜL GİBİ BİR ROLE İHTİYACIM VARDI

Oynadığı diziler ve sinemada hayat verdiği karakterlerle tanıdığımız, ödüllü filmlerin oyuncusu Nazan Kesal, şimdilerde Atıl İnaç'ın Daire'siyle beyaz perdede. Başarılı oyuncuyla, filmin üç ana karakterinden biri olan Betül'ü ve film sürecini konuştuk.

Bol sıfatlı bir kadın Nazan Kesal. Başarılı bir oyuncu, duyarlı bir sanatçı, evine bağlı bir anne, aşık bir eş... Yoğun hayatında görev dağılımını çok iyi yapmış, 'Doğru bir organizasyonla, denklem şimdilik iyi gidiyor' diyor. Başrolünde oynadığı Daire, geçen hafta vizyon girdi. 'Filmografimde gurur duyacağım bir film' diyor film için Kesal. 'Benim kuşağımdaki oyuncular bu tarz rollere hasretiz' diye de ekliyor...

- Atıl İnaç'la ilk işiniz. Nasıl dahil oldunuz filme, çekim süreci nasıldı ?

Bana senaryoyu gönderdiler. Betül bugüne kadar hiç oynamadığım bir roldü, hem rolden hem senaryodan etkilendim. Ercan'a okuttum sonra, o da çok beğendi. Yüzyüze görüşmek için Lacivert Film'de buluştuk. Atıl'la sohbet ettik, sonra, ‘ne zaman çekiyoruz’ diye detayları konuşmaya başladık. Hikaye, Fatih’in, benim ve Erol’un ana karakterleri üzerinden gidiyor gibi görünse de diğer rolleri canlandıran Nalan, Selen, Çağlar, Beren, Görkem ve bütün oyuncular rollerini çok iyi oynadılar.

- Daire'de küçük bir kasabada yaşayan Betül, çalıştığı tiyatro kapatılınca evini geçindirebilmek için kendisine ters gelen ama maddi getirisi olan camide ölü yıkacılığı yapmaya başlıyor. İlk yıkadığı bedense kendi kızınınki...

İki çocuğuyla yaşayan bir kadın Betül. Filmde çok sahnesi olmamasına rağmen, yazılan sahnelerle dünyası o kadar iyi çizilmiş, çelişkili durumları o kadar iyi ifade edilmiş ki, ben Betül’ün dünyasını anlamaktan çok zevk aldım. Tiyatrocuyken gassal olması, kurs sonunda sertifikayı aldığında ‘ilk müşterisi’nin kızı olması, büyük trajedi bunlar. Günümüzde, belli bir yaş almış oyunculara gerçekten çelişkileri de içinde barındıran, psikolojisi doğru oturtulmuş roller yazılmıyor.

- Üniversite diplomalı Feramus, babasından kalan arsanın davası için gerekli parayı havaalanında çalışarak kazanıyor. Havaalanında çalışan bir diğer isim Arif”se kahvenin ortasında kendini asarak yaptığı gösteriden ek gelir sağlıyor. Gerçek hayatta sayıları bu kadar fazla mı bu hikâyelerin?

Atıl, kendini asan adam haberini gazete de okumuş bir vakit, etkilenmiş. İnsan bunun şovunu yapar mı? Yapmış işte! Sistem ölümle oyun oynatacak kadar çaresiz bırakıyor insanı, kendini kurtarmak için tehlikeli oyunlar oynatıyor vatandaşa. Bunlar sadece filmde olan insanlar değil, hayatta bilmediğimiz, görmediğimiz, kulağımıza gelmeyen hikâyeler. Biz bu filmi çekmek üzereyken de Türkiye’de devletten tiyatrolara, sinemalara yoğun bir saldırı vardı, hala var. Güzelim Emek sineması kapatıldı. Son derece absürd durumlar yaşıyoruz. Atıl iki sene önceden, olaylar henüz ortaya çıkmadan yazmış, çok içerden yaşamış hepimizin yaşadığı malum sıkıntıyı.

- “Ayakları üzerinde durabilmek için her gün taşı sıkan insanlar ve taşı sıktıran sistem” anlatılıyor filmde. Filmdeki bu iktidar-insan ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Filmde anlatılan, hayatta da var olan bir döngü aslında. Bürokraside en küçük insan bile kendi altındakine hükmetmeye, onu ezmeye çabalıyor. İnsanın doğasında varolan hükmetme, küçümseme, kendi egosunu daha yukarıda tutma, bulunduğu alanı koruma içgüdüsünden kaynaklanan bir şey bu. Tam tabiriyle, aslında herkes, ‘ben bu hayatta nasıl yırtarımın’ derdinde. Oysa bütün bu iktidarların tek bir hedefi olmalı, o da insanı hayatını iyileştirip, kolaylaştırmak, dünyayı daha yaşanılır bir hale getirmek.
-Sinemada oynayacağınız karakterleri belli bir kritere göre mi eliyorsunuz ?

Kriterlerimi belirleyen öncelikli şey, kendi estetik ve sanatsal kaygılarım. Senaryosu çok iyi yazılmış bir filmde küçük bir rolde de oynayabilirim, kalıcı işler yapmanın derdindeyim. Önemli olan bana gelen rolün beni isteyip istemediği. Bazen de benim o rollere ihtiyacım oluyor, Betül karakterinde olduğu gibi. Oynamış olmak için bir şeyde oynamamaya, birbirine ve bana benzemeyen rolleri seçmeye çalışıyorum. Bunu yaparken de o hikâyenin bir manifestosu, bir derdi, insalığa dair iyi-kötü bir söylemi var mı diye bakıyorum.

- Yoğun ve aktif bir kadınsınız, eve zaman ayırmak zor olmuyor mu?

Şu dönem Daire'yle ilgili röportajlar yapıyoruz, yoğunum çok. Hep aynı tempoda olmuyor. Poyraz'la vakit geçirmek için fırsat kolluyorum. En küçük bir boşlukta eve koşuyorum. Doğru bir organizasyonla, annelik, dizi, tiyatro, sinema filmleri gidiyor şimdilik. İnsanın çok sevdiği bir ailesi, severek yaptığı bir işinin olması çok önemli.

- Hali hazırda devam eden, ilgiyle izlenen televizyon diziniz “Bugünün Saraylısı” var bir de...

Şükrü Avşar yapımcımız. Reytingi giderek yükselen bir dizi. Bahadır İnce yeni yönetmenimiz, kadroda bazı değişiklikler oldu. Zamane insanının içine düştüğü açmazları, insanların acizliklerini, çaresizliklerini, aşklarını anlatan, seyirciyle direk buluşmuş bir dizi. Tabii ki yer yer klişeye düşüyor ama bu dünyada yazılmamış hikâye yok artık, önemli olan bunu nasıl yaptığın. Refik Halit Karay’ın eserinden esinlenilmiş bir metinde oynamaktan son derece hoşnutum.

- Nazan-Ercan Kesal yapımı, yeni farklı bir proje gelir mi ? Güçleri birleştirir misiniz?

Güçleri benim kısa filmimde birleştirdik. Onun uzun metraj filmi olacak, o zaman da birleşir zaten .2013'de "Salıncak" adında kısa bir film çektim. Senaryoyu Ercan yazdı, aynı zamanda Ahmet Mekin ve Şebnem Hasenioğlu ile oynadı. Film, şimdi festivalleri dolaşıyor. O da bir kadın hikâyesi. Akbank Kısa Film Festivali’nde ve Hisar Seçki'de finale kaldı.

-Başka yeni projeler var mı?

Ahu Öztürk ile nisanda ‘Tozbezi’ adında çok güzel bir sinema filmine başlıyoruz. Ahu Öztürk’ün ilk uzun metraj filmi olacak. Film, zengin evlerinde temizlik yapan iki gündelikçi kadının hikâyesini anlatıyor. İki kadın karakteri, ben ve Asiye Dinçsoy oynayacağız. Bahsettiğimiz gibi, hayatta nasıl yırtarımın derdinde olan bir kadını oynayacağım. Hatun çok etkileyici bir karakter. Şimdi aksan çalışıyorum rol için.

ATIL İNAÇ

İnaç'ın miladı, Daire'nin gücü

Daire’nin yönetmen koltuğunda Zincirbozan ve Büyük Oyun’un yönetmeni Atıl İnaç var. Başarılı yönetmenle, yeni filmi ve filmin söylemek istedikleri üzerine konuştuk.

-Dozajında eleştiriler, satır aralarına yerleştirilen yerli yerinde kinayeler, üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir film yapmışşınız. Daire'nin Atıl İnaç için önemi nedir, bir de sizden dinleyelim?

Daire benim için bir tür milat. “Başkaları” parametresini hesaba katmak zorunda kalmadan, her hangi bir kanal, yapımcı ile bir uzlaşı aramaksızın tümüyle kişisel ilk projem diye görüyorum. Her sahnenin üzerini çizmeden önce sadece kendi yargınızla başbaşasınız. Hikayenin, hangi şehirde geçtiği, ne işle meşgul insanların başına geldiği önemli değil. Özü itibariyle düşünceyi, sanatı, insanı katlederken, ip cambazını izlettiren, Türkiye hakkında bir film Daire.

-Birbirinden farklı hikayelere sahip ve bir o kadar da özenle seçilmiş karakterler görüyoruz. Neden bu üç karakter? Feramus, Betül ve Arif'i oluşturmaya nasıl karar verdiniz?

Öncelikle bu kişiler, benim zihnimde yarattığım sembol karakterlerdi. Birebir gerçek hayattan alınıp yazılmış karakterler olmasa da, her birini zengin iç dünyaları ve geçmişleri, hayalleri, iç tezatları, korkuları var. Feramus’da Oğuz Atay’ın Selim Işık’ından, Hikmet Benol’undan, Sabahattin Ali’nin Raif Efendisi’nden ya da Budala’nın Prens Mişkin’inden esinlendiğim pek çok taraf var. Betül, 3. Richard’daki Kraliçe Margaret’ten, Vişne Bahçe’sindeki Madam Ranevskaya’dan, Arzu Tramvay’ındaki Blanche’dan beslenen bir karakter. Arif’i, mitoloji ya da edebiyattan tarif etmeye gerek yok. Neşeli, dertsiz, enerjik ve inatçı bir karakter o. Kaybetmesine olanak yok.

-Nereye gittiği belli olmayan, düzgün duranı doğruyu savunanı içine alıp eriten ve kendine benzemeye mahkûm eden bir düzen görüyoruz...

Günümüzde herkes, hizmet sektörlerindeki az sayıda iş için umutsuz bir rekabet içinde. İki üniversite bitirmiş, bir master yapmış insanlar, “yeni bir kariyer mi baksam” diye hala kendine bölüm arıyor. Tanık olduğumuz toplumsal huzursuzluklar, gösteriler, protestolar boşuna olmuyor. Klasik anlamda bir işçi sınıfı kalmayınca, yüzyıllardan beri hayatta kalabilecek kadar bir gelir elde etmenin kıstası olan “eğitimin” de bir anlamı kalmadı. Bu tablonun içinde “düzene uymak” türünden bir seçenek, bir tercih de pek yok. Daha çok “kendi başının çaresine bakmak” diye bir ölçü var.

-Herkes ağa, paşa olma derdinde mi yoksa, aslında herkes bir şeylere tutunma derdinde mi günümüzde? Hangi yoldan giden amacına ulaşır ?

Doymaz bir iştahımız var. Birine sahip olunca, bu sefer diğerinin derdine düşüyoruz. Doğa genel olarak, güçlünün zayıfı yediği acımasız bir sistem. Ben, özü itibariyle iki tavra da hak vermiyorum. Amacına hangisi ulaşır sorusu da önemsiz bence, çünkü amaca ulaşmak ahlaki bir çözümleme değil. Daha adaletli bir dünya talep etmek lazım. Eylem içinde bir talepten söz ediyorum. Gezi protestolarında olduğu gibi, Brezilya’da, Ukrayna’da gördüğümüz gibi. Kimsenin pasif bir şekilde sızlanma lüksü yok artık. Türkiye böyle yönetilmeyi hak etmiyor.

-Peki bundan sonra hangi alana odaklanacaksınız?

Oyunculara, yönetmenlere röportajlarda çok sık yöneltilen bir soru bu. Yapacağımdan yüzde yüz emin olmadığım bir şeyi anlatmak bana doğru gelmiyor. Kuvvetle muhtemel şu anda düşündüğümden çok farklı bir proje yaparken bulacağım kendimi. Daire’den bir replikle yanıtlayayım, “keşke hayatın kontrolü hep bizim elimizde olsa. Fakat öyle olmadığını biliyorum.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler