Orhan Pamuk ve Referandum
Orhan Pamuk’un halkoylamasına sunulacak olan anayasa değişikliğini “12 Eylül ile hesaplaşma belgesi” olarak değerlendirmesi ve bunu kullanacağı “evet” oyunun tek gerekçesi olarak açıklaması, AKP ileri gelenlerini bile bıyık altından güldürecek nitelikte büyük bir yanılgıdır.
Orhan Pamuk, kendisiyle yapılan bir röportajda referandumda “evet” oyu kullanacağını açıklamış (Radikal, 26.08.2010). Dilediği gibi oy kullanmak, özgürlüğün gereğidir. Ama bu özgürlüğü kullanan kişi, Nobel Edebiyat Ödülü almış bir yazarsa, açıklamasının temel dayanağının sorgulanmasına da açık olması gerekir. Burada “Anayasadan çok fazla anlamam, çünkü siyasi ve hukuki bir belgedir” demesini ciddiye almıyorum. Sanırım ona özgü bir “tevazu” belirtisi olmalı. Çünkü Pamuk, hukuksal ve siyasal belgelerle ilgisiz bir yazar değil. Esasen bir aydın için doğru olan da budur. Pamuk’un söylediklerine katılırsınız ya da katılmazsınız. Ama onun, edebiyatçı ve aydın kimliği ile hukuk ve siyaset alanında düşünce açıklaması, bu kimliğe yakışan bir davranıştır.
Ancak Pamuk’un halkoylamasına sunulacak olan anayasa değişikliğini “12 Eylül ile hesaplaşma belgesi” olarak değerlendirmesi ve bunu kullanacağı “evet” oyunun tek gerekçesi olarak açıklaması, AKP ileri gelenlerini bile bıyık altından güldürecek nitelikte büyük bir yanılgıdır. Ama ben kendisinin buna içtenlikle inandığını varsayıyorum. Yoksa bu yazıyı kaleme alma zahmetine girmezdim.
22.08.2010 tarihli Vatan gazetesinde, bana yöneltilen bir soruya verdiğim cevapta özetle şunları söylemiştim: “Halkoylaması için, ‘12 Eylül’den daha uygun ve anlamlı bir gün bulunamazdı. Çünkü iktidar çevrelerince halka ‘12 Eylül’le hesaplaşmak’ diye sunulan bu paket, özünde 12 Eylül anlayışının daha da koyultulmuş olarak AKP’ye uyarlanmasından başka bir şey değildir. Özünde derken, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile ilgili maddeleri kastediyorum. Bunlar anayasa değişikliğinin asıl amacı ve kalbidir. Gerisi bunu örtmeye yönelik zevksiz bir makyajdır.” Cumhuriyet okurları için belki tekrar olacak ama, işte kanıtları:
1. Cumhurbaşkanının AYM’ye dolaylı olarak seçeceği üye sayısı, yürürlükteki anayasaya göre sekizden ona, doğrudan seçeceği üye sayısı ise biri yedek olan üç üyeden dört asıl üyeye çıkarılmaktadır. Böylece 12 Eylül Anayasası’nın cumhurbaşkanı odaklı anlayışı, daha da pekiştirilmiş olarak sürdürülmektedir. Meclis’ten geçen anayasa değişikliği paketinde cumhurbaşkanının bu süreçteki belirleyici rolünün özel önlemlerle takviye edilmesi, -ki bu önlemler daha sonra AYM tarafından iptal edildi- 12 Eylül anlayışını, daha da ileri götürme amacının bir başka kanıtıdır.
Tek farklılık, TBMM’nin dolaylı olarak seçeceği üç üyedir. Ancak bu seçimlerin üçüncü oylamasında, oylamaya katılanların basit çoğunluğuyla karar alınabilmesi, uzlaşmayı ortadan kaldıran ve tek bir partinin (yani somut olarak AKP’nin) belirleyiciliğini sağlayan bir düzenlemedir. Üstelik Meclis bunlardan birini Baro Başkanları toplantısında önerilecek üç aday arasından seçecektir. Ama bu seçimde yirmi binin üstünde üyesi olan İstanbul Barosu ile üye sayısı onları geçmeyen küçük bir taşra kentinin barosu eşit oya sahip kılınmıştır. Avukatların temsili hiçbir biçimde yansıtmayan böyle bir ortamda, Meclis’teki AKP çoğunluğu, baro başkanları seçiminde ilk üçe giren adaylar arasında en az oyu almış olsa bile, kendi ideolojisine yakın bir kimseyi, AYM gibi bağımsız olması gereken bir kuruluşa seçmekte güçlük çekmeyecektir. Nasıl mı? Üniversite rektörlerinin nasıl atandığını, kardeşi Prof. Dr. Şevket Pamuk’a sorarak, bu konuda bir fikir edinebilir.
Oysa AYM’nin, kendi görev alanıyla ilgili olarak 2003 yılı sonunda hazırladığı anayasa önerisinde, yüksek yargı temsilcileri bakımından cumhurbaşkanının belirleyici rolü devre dışı bırakılmış ve böylece 12 Eylül modeli aşılmıştı. Yüksek mahkemelerden gelecek üyelerin seçimi, doğrudan mensup oldukları mahkemenin kararına bırakılmıştı. Ama AKP, kendisine bağlı bir mahkeme istediğinden, bu görüşlere itibar etmemiştir.
2) 12 Eylül anayasa anlayışı, HSYK ile ilgili değişikliklerde de sürdürülmüştür.
a) AB organlarınca Türkiye ile ilgili olarak hazırlanan İzleme ve İstişari Ziyaret Raporlarında, Adalet Bakanı ve müsteşarının HSYK doğal üyesi olmaktan çıkarılması ısrarla önerilirken, 12 Eylül Anayasası’nın yapı taşı niteliğinde olan bu kurala dokunulmamıştır.
b) AB Komisyonu istişari ziyaret raporları cumhurbaşkanının dolaylı da olsa Kurul’a üye seçme yönteminin kaldırılmasını önerirken, anayasa değişikliği paketi, cumhurbaşkanına dört üyeyi doğrudan atama yetkisi vermektedir.
c) Aynı raporlar, “henüz kariyer aşamasında olan, gelecekteki atanma durumu ile ilgili beklentisi olan kişiler”in Kurul’un yapısında ağırlık taşımamasını, daha bağımsız davranacak olmaları nedeniyle “kariyerinin doruk noktasında olan kişiler”in belirleyici olmasını tavsiye etmektedir. Oysa anayasa değişikliğinde, tam tersine yüksek yargının temsilcileri Kurul’da sembolik bir azınlık olarak bırakılmaktadır. Böylesine ters-yüz edilmiş bir yapı, yargıyı siyasal iktidara bağımlı kılmanın en kestirme yoludur.
d) 12 Eylül modelinin hâkimler ve savcıları aynı çatı altında toplayan ve yargıç güvencesini savcı güvencesine indirgeyen çizgisi aynen ve ısrarla korunmaktadır. Oysa raporlarda çok açık bir biçimde “yargıç ve cumhuriyet savcılarının mesleki görev ve haklarının işlevsel ve kurumsal ayrımının sağlanması için anayasanın değiştirilmesi” tavsiye edilmektedir.
Bu örnekler “12 Eylül ile hesaplaşma” iddiasının kofluğunu ortaya koymaya yeterlidir. Tabii bunları tam kavrayabilmek için, 1961 Anayasası ile gelen bağımsız yargı düzenini iyi bilmek gerekir. Buna karşılık, -hukuk devleti ilkeleri içinde kalınacaksa- anayasa değişikliğinin makyaj bölümünde geçici madde 15’in kaldırılması, 12 Eylül sorumlularının yargılanmasını sağlayamaz. Bunun için darbe hukuku gereklidir. Şimdi Orhan Pamuk, bunları bilerek, yapılan değişikliğe evet diyecekse, ülkeyi güçler birliğine ve çoğunluk diktasına götürecek olan bu değişikliklerin sorumluluğunu dürüstçe üstlenmeli, “12 Eylül ile hesaplaşma” masalının arkasına sığınmaktan vazgeçmelidir.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması