Sınıf değil hücre

Muhabirimiz Ali Açar, İstanbul Fatih’teki okulları ani bir kararla Büyükçekmece’ye taşınan işitme engelli çocukların yaşadığı sıkıntılara tanıklık etti.

Yayınlanma: 08.11.2014 - 04:00
Abone Ol google-news

Sabah saatin 07.00’si... Bir grup işitme engelli çocuk İstanbul’un merkezi ilçelerinden okullarına gitmek üzere yola koyuluyor. Fatih’te okurken okulları ani bir kararla Büyükçekmece Tepekent’e taşınan çocuklar adeta“sürgün eğitimi” görüyor. Bir günde yaklaşık 5 saatini yollarda geçiren, iki-üç saatte okula ulaşan öğrencilerin 'sürgün cezası' okula varmakla da bitmiyor. Hücreyi andıran sınıflarda eğitim alan öğrencilerin sıralardaki görüntüsü insanı derinden sarsıyor. Şimdilerde veliler daha ağır kış şartlarında çocukların okula nasıl ulaşabileceklerini kara kara düşünüyor...

Fatih Özel Eğitim Meslek Lisesi, İstanbul'da Avrupa Yakası’nın tek işitme engelli lisesiydi. İşitsel engelli öğrencilerin okuduğu lisenin öğrencileri, okulun küçük olması gerekçesiyle sene başında ailelerin itirazlarına karşı kapatıldı. Ve 70 kilometre uzaklıktaki Tepekent sitesi içerisinde bulunan Büyükçekmece Özel Eğitim Meslek Lisesi’ne gönderildi.

Zil çalıyor, ders kaçıyor...

Sarıyer, Kağıthane, Beyoğlu ve Bahçelievler ilçelerinden servislerle taşınan öğrencilerin, zamanının çoğunu yolda geçirdiği ve okul yerinin sağlıksız olduğu iddialarını yerinde görmek üzere bizde velilerle, öğrencilerle sabahın ilk ışığında yola koyuluyoruz. Saat: 07.00... Bahçelievler’de işitsel engelli bir öğrencinin evinin önündeyiz. Okul servisini beklerken saat 07.20’de servis geliyor. Öğrenciler okula doğru yol almaya başlıyor bizde servis aracının yol güzergahını takip ediyoruz. Yoldan bir kaç öğrencinin alınmasıyla saat 08.40’da okula ulaşıyoruz. Saat 09.10’da ilk ders zili çalıyor. Öğrenciler derslerine girerken, Arnavutköy’den yola çıkan öğrenciler saat 10.05’de okula ulaşıyor. Onlar okula geldiğinde ilk ders çoktan kaçmış oluyor...

Bir öğrenci yakını gibi servis şöförlerinin yanına yaklaşıyoruz. Veliler gibi servis şöförleri de okulun uzak olmasından şikayet ediyor. Bir de başka iş yapamadıklarından. Öğrenciler sabahtan akşama kadar beklemekten dert yanıyorlar. Öğrencilerin özel nedenleri dolayısıyla kent içinde bir yerde eğitim görmelerinin daha uygun olabileceğini anlatan servis şöförleri, zaman zaman alternatif yolları kullandıklarını ve istemeden de olsa çocukların okula ve evlerine geç kalmaması için hız sınırını aştıklarını itiraf ediyorlar. Akşam trafiğinin daha yoğun olduğunu anlatan bir servis şöförü ise, “Daha önce 16.20’de okuldan aldığımız ve Alibeyköy’deki bıraktığımız bir çocuk akşam 18.30 gibi evinde oluyordu. Şimdi ise akşam saat 17.00’de çıkış yapıyoruz ve 19.30’da evine bırakıyoruz. Aileler durmadan servis hosteslerini arayarak nerede kaldığımızı soruyor. Bu çocukların en az 2 saati yolda geçiyor ve kışın bu süreler daha da uzayacak ” diyor. Servis şoförleri de ailelerin hislerine tercüman oluyor.

Tahtaya yapışık vaziyette eğitim

Öğle yemeği arasında okula girerek öğrencilerin ders gördüğü sınıfları ve laboratuvarları geziyoruz. Meslek lisesi olmasına karşı okulda öğrencilerin eğitim aldığı kuyumculuk ve berberlik gibi bölümlere ilişkin herhangi bir atölye yok. Bu şaşkınlıkla 'belki sınıflarda gösteriliyordur' diyerek rastgele bir sınıfa giriyoruz. 12 kişilik hücre şeklinde bir sınıfta öğrenciler oturmuş kendi aralarında bir şeyler tartışıyorlar. Öğrenciler dar bir sınıfta neredeyse iç içe geçmiş sıralarda öğretmeni bekliyor. Öğrencilerin adeta tahtaya yapışık vaziyette ders takip ettiklerine tanıklık ediyoruz. Sınıfllardan çıkıp okulu gezmeye devam ederken, okul içinde tekerlekli sandalye kullanan öğrenciler için bir rampanın olmadığını görüyoruz. Şaşkınlığımız bir kat daha artıyor. Okul içinde öğrencilerin yukarı katlara çıkması için konulan asansör ise çalışmıyor...

Kendimizi dışarı atıyoruz. Okulun dışına çıktığımızda beton zeminin altının toprak olması nedeniyle çatlak oluştuğunu ve üzerinin makyaj yapılarak çimento ile kapatıldığını görüyoruz. Yine okulun dış cephe duvarlarında da çatlaklar oluştuğu ve bazı yerlerdeki ayrıklar gözümüze çarpıyor.

Dışarıda büyük tehlike

Bir başka aksaklık ise öğrencilerin ellerini kollarını sallayarak tenefüste ve öğle yemeği arasında okulun dışına rahatça çıkabilmeleri. Öğle yemeği için hemen yanıbaşındaki Bahadır Demir İlköğretim Okulu'na giden öğrenciler, okul içinde kantin olmaması nedeniyle bisküvi ve su gibi ihtiyaçları için yine ilköğretim okulunun kantininin yolunu tutuyor. Ya da çevredeki market ve pastaneye gidiyor. İşte bu sırada yola çıkan ve çalan araç kornalarını işitme engelli oldukları için duyamayan öğrenciler ezilme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor. İhtiyaçlarını gidermek için yan binadaki okula giden öğrenciler burada diğer öğrenciler tarafından alay konusu yapılması da işin cabası. Birbirleri ile iletişim kurarken kullandıkları işaret dillerini ve çığlıkları taklit edilerek tacize uğruyorlar...

Sara nöbeti geçirdi, doktor yok

Tam bu sırada önemli bir olaya da daha şahitlik ediyoruz. Okulda yatılı olarak kalan ve sara nöbeti geçiren Mustafa Erkul’a okulda doktor bulunmaması üzerine müdahale edilemiyor. Okul müdürünün tacizkar bakışları arasında fotoğraf makinasını çıkarıp görüntü alamıyoruz. Ancak uzakta olan bir velinin çektiği video görüntüsünü tekrar tekrar izliyoruz. Küçük çocuğun yere düşmesinin ardından arkadaşları başına toplandığını görüyoruz. 15 dakika boyunca ambulansın gelmemesi üzerine öğrenci, servis aracı ile apar topar önce Büyükçekmece Devlet Hastanesi’ne götürülüyor. Ardından da Çatalca’ya devlet hastanesine sevk ediliyor. Erkul, 3 saat sonra servis şöförü ve arkadaşlarının yardımıyla yeniden okuluna dönerek yatakhanede kendi sessizliği ile başbaşa kalıyor.

Günün ardından bizde saatler süren yolculuğun ardından "şehre" dönüyoruz. Ama ne var ki hücreye tıkılan öğrencilerin bakışı peşimizi bırakmıyor. Tüm bu yaşananları görünce 'Fatih'teki okulun küçük ve eski olduğu gerekçesiyle terkedilmesi' kafamızda soru işaretleri yaratıyor. İnsan 'İstanbul'un göbeğindeki merkezi yerdeki okul ranta mı açılacak?' diye sormadan edemiyor. Bir veli de yetkililere, "Ya bu çocuklar sizin çocuklarınız olsaydı siz ne yapardınız” diye sormamızı istiyor. Bakalım 'işitme engelli' çocukların ailelerinin bu çığlığına Milli Eğitim Bakanlığı kulaklarını mı tıkayacak yoksa 'duyacak mı?'


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler