Tıp Alanında Yabancı Dilde Yükseköğretim

Tıp Alanında Yabancı Dilde Yükseköğretim
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 14.01.2013 - 08:22

Ülkemizdeki yükseköğretim ile ilgili tartışılan konulardan biri, lisans ve lisansüstü programların yabancı dilde öğretimi ile ilgilidir. Kimileri bu uygulamayı yararlı bularak savunurken diğerleri karşısında durmaktadır. Üniversitelerin ciddi anlamda sistem ile ilgili yapısal sorunları varken bu konunun tartışılmasını ötelemek ve daha ciddi sorunlara odaklanmak önerilebilir. Ancak gerek akademik, gerek siyasi çevrelerde yükseköğretim ile ilgili tartışmaların farklı boyutlara kaydığı, daraldığı ve kısırlaştığı bir dönemde, bu konuyu ir-delemekte fayda var sanırım.

Aslında yabancı dilde yükseköğretim konusundaki tartışmaların arka planında üniversite yönetimlerinin vizyonları ile ilgili kafa karışıklığı bulunuyor. Bu karışıklığın en önemli nedeni, yükseköğretim otoritesinin elinde gerçek bir yol haritası ve güvenilir bir strateji planının olmamasıdır. Kamuoyu ile paylaşılan planlar ya da söylemler, gerçekçi bir vizyonu bir kenara bırakın, doğru kavramları bile içermiyor. “Dostlar alışverişte görsün” ya da “Kervan yolda düzülür” mantığı, tüm kamusal sistemler ile ilgili süreçlerde olduğu gibi, yükseköğretim sistemimizi ilgilendiren süreçleri de verimsiz kılıyor.

Sorunun nedenselliğine basit bir mantıkla bakacak olursak üniversite yönetimleri daha kuruluş aşamasında, vizyonları ile ilgili önlerinde duran iki temel seçenekten hangisini seçeceklerine bile karar veremiyorlar: Kurdukları yükseköğretim kurumunda; öğrencileri ile birlikte evrensel bilim mi üretecekler, yoksa öğrencilerine bir meslekte yetkinlik mi kazandıracaklar? Aslında oldukça can alıcı olan bu temel soru bile onlarca “gecekondu” ya da “butik” üniversitenin vizyonlarında karşılığını bulamıyor. Üniversite kurmanın bu kadar kolay olduğu bir ülkede farklı bir şeyin olacağını beklemek saflık olur herhalde. Amaç uluslararası üniversite olma vizyonu bile olsa, ne yazık ki, üniversitelerimizin büyük çoğunluğu kaliteli uluslararası öğrencileri çekecek cazibeye sahip özellikte değil.

Yaşadığımız zamanda evrensel bilim li-teratürünün İngilizce olduğu kuşku götürmez bir gerçek. Bilimsel literatür tarih boyunca, bilimsel üretimde önde olanın dilinde yazılmış. Bunu kabullenmek gerek. Üstelik iş dünyasının konuştuğu dil de İngilizce. Ekonominin küreselleştiği, liberal sistemlerin baskınlaştığı ve ne yazık ki azgınlaştığı yaşadığımız dönemde, emekten yana, hatta ulusal sermayeden yana tavır alacaksak bile İngilizce bilinmek zorunda.Yükseköğretimde meslek edindirmeyi stratejik hedef olarak benimseyen tıp fakültesi gibi kurumlar için yabancı dilde eğitimin bir getirisinin olduğunu söylemek inandırıcı değildir. Örneğin uzun yıllardır yabancı dilde tıp öğretimi yapan üniversitelerimizi (on iki kadar fakülte) düşünecek olursak lisans düzeyinde kalan bu modelin uygulamasında aksaklıklar vardır. Aynı üniversitede biri İngilizce diğeri Türkçe olmak üzere, farklı iki kontenjan programında öğrenim görmüş tıp fakültesi mezunlarının, mesleki yetkinlik açısından, birbirinden anlamlı farkı olmadığı anlaşılıyor. Öyle ya da böyle iyi hekim yetiştirmeyi başlıca hedef olarak benimseyen ve Tıpta Uzmanlık Sınavı’ndaki kurum başarısına odaklanmış pek çok tıp fakültesinin, yabancı dilde tıp öğretiminin arkasında durması mümkün görünmüyor. Bir başka yönden değerlendirilecek olursak altı yıl gibi uzun bir lisans programını; eğitimsel niteliği iyi kurgulanamayan, çıktıları olumlu olmayan, üstelik öğrenci ailelerine külfet getiren hazırlık yılı ile uzatmanın anlamı var mıdır?

Bir hekimin karşına gelen hastaya anadi-linde hizmet vermesi yasal bir zorunluluk değildir, olmamalıdır da. Zaten hekimlerimiz pratikte hastanın derdini anlayacak ölçüde zaman içerisinde hastanın anadiline zamanla aşina olmaktadırlar. Ancak hasta hekim iletişimini güçlendiren bu insani anlaşmayı, siyasi bir klişe söylemle talepleştirmek, ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilebilir. Ancak bu yaklaşım, olsa olsa ulusal bütünlüğü ortadan kaldırmaya yönelik politik hedeflere hizmet eder ve ulusal birlik duygusunu zedeler. Günümüzde emperyalizm ve kapita-lizmin önündeki en büyük engel, güçlü demokratik bir ulus devletidir. Bununla beraber burada devlete düşen görev, ulusal bi-linci korurken babacan olması, resmi dil ile beraber yerel anadilin de öğrenilmesini ve yaşatılmasını teşvik etmesidir.

*
Prof. Dr. Erdener ÖZER Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler