Türkiye'nin Kırmızı Çizgileri...
Eğer Türkiye, bazı çevrelerin istediği gibi, üniter yapısından ödün verir, ismi federal yapı olmasa bile, Güneydoğu’da buna benzer yeniden bir yapılanmaya izin verirse, bunun sonucu olarak, ileri bir tarihte kesinlikle ayrı bir Kürt devleti kurulabilir.
Başbakan herkesten “Kürt Açılımına” katkı istiyor; dilerim bu görüşlerim dikkatle değerlendirilir!.. \t\t\tHiç kuşkusuz, PKK terörü ve Kürt sorunu, Türkiye’nin çözüm bekleyen en can alıcı ve önemli konularından birisidir; belki de en önemlisidir. Bu nedenle Türkiye’nin Kürt sorunu, geniş tabanlı bir uzlaşma temeline dayanan, bir devlet ve toplum politikası belirlenerek çözülmelidir. Bu çok önemli konuyla ben Almanya’da 1985’ten bu yana ilgilenen, tartışan, fikir üreten ve yürüten birisiyim.
Kanımca, daha fazla zaman kaybetmeksizin yeni yaklaşım şu hedefleri öngörmelidir:
• Türkiye’de etnik kökeni Kürt olan, anadili Kürtçe olan ve farklı bir kültüre sahip Kürt halkının varlığı benimsenmelidir.
• Öte yandan unutulmamalıdır ki, bin yıla yakındır iç içe ve bir arada yaşamakta olan Türk-Kürt ve diğer farklı kültürden ve kökenden insanlar arasında, milyonlarca evlilikler yapılmış; aileler arası kaynaşma ve akrabalıklar oluşmuştur. Bu gerçek, Türkiye’de yaşayan farklı etnik köken ve kültürlere sahip insanların, artık etle kemik haline geldikleri herkes tarafından bilinmeli ve bu vazgeçilemez bir olgu olarak kabul edilmelidir.
• Türkiye’nin her yöresinde resmi okul dilinin Türkçe olması asla tartışma konusu yapılmaksızın, anadili Kürtçeyi öğrenmek isteyen öğrenciler için “anadil dersi” verilmelidir.
• Günümüzde serbest olan Kürtçe kitap, dergi, gazete, kaset, radyo ve TV yayınları için, yasal engeller varsa, bunlar kaldırılmalıdır.
• Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üniter yapısına kesinlikle bağlı kalınarak yerel yönetimlerin yetki ve etkileri, katılımcı bir anlayışla arttırılmalı, aşırı merkeziyetçi devlet yapısı, bu amaçla çağdaş bir reformdan geçirilmelidir.
• Bölgeler arasında mevcut olan kalkınmışlık dengesizliğini giderebilmek için, ivedi olarak adımlar atılmalı ve bu nedenle yeni bir 5 yıllık kalkınma planı hazırlanarak plan hedeflerinin tam anlamıyla yaşama geçirilmesine çalışılmalıdır.
Türkiye’nin tabii ki ödün veremeyeceği kırmızı çizgileri olmalıdır
Tarihten ve benzer deneyimleri olan diğer ülkelerden ders almamak, bunları görmezlikten gelmek, yapılabilecek en büyük hata olur. Burada şunu özellikle vurgulmak isterim ki, “kırmızı çizgiler olmaksızın her şeyi açıkça tartışalım” biçiminde ortaya atılan ham görüşler, Türkiye’yi yakın bir gelecekte iç savaşa sürükleyebilir.
ABD’li diplomat Holbrooke, “Eski Yugoslavya ve Türkiye arasında hiçbir benzerlik yok” diyor. Holbrooke bu sözü, Sayın Baykal’ın “Yugoslavya gibi oluruz” çok doğru uyarısına yanıt olarak söylüyor. Türkiye’nin kuruluş felsefesi ve şu andaki devlet yapısının eski Yugoslavya’ya benzemediği doğrudur. Ancak eski Yugoslavya’nın, bir iç savaşa sürüklenme ve dağılma nedeni, üniter olmayan, etnik temelli federal yapısından kaynaklanmıştır. Etnik ayırımlara göre oluşturulan federal devlet yapıları, zamanla dağılmak zorundadır. Bu, dünyanın ikinci süpergücü Sovyetler Birliği’nde bile önlenememiştir. Tüm gelişmeler ve göstergeler, AB’nin başkentinin bulunduğu Belçika’nın da yakın bir gelecekte dağılmayla karşı karşıya kalacağını göstermektedir.
Bu nedenle, Holbrooke -belki de isteyerek- yanıltıcı bir sonuca varıyor. Eğer Türkiye, bazı çevrelerin istediği gibi, üniter yapısından ödün verir, ismi federal yapı olmasa bile Güneydoğu’da buna benzer yeniden bir yapılanmaya izin verirse, bunun sonucu olarak, ileri bir tarihte kesinlikle ayrı bir Kürt devleti kurulabilir. Öcalan’ın ve ona destek verenlerin önerileri, aynen bu amacı içermektedir. Bunu görmemek için ya son derece saf ya da cahil olmak gerekir.
Bu kırmızı çizgiler şunlar olmalıdır:
• Türkiye’nin ulus devlet ve üniter devlet yapısı asla tartışılamaz
• Türkiye’nin resmi dili ve okul dili Türkçedir.
• Türkiye’de ortak ulusal kimlik Türk kimliğidir. Ancak her isteyen kendi etnik kökenine ve kültürüne tabii ki atıfta bulunabilmelidir; örneğin, “Ben Kürt kökenli Türk’üm; Çerkez, Tatar, Boşnak, Arap, Arnavut kökenli Türk’üm” gibi... Tıpkı “İtalyan, Kenya, Meksika kökenli Amerikanım” diyen Amerikanlar gibi. Ve bizim Almanya’daki varlığımız henüz yarım asır olmamışken, kendimizi “Türk kökenli Alman” olarak nitelediğimiz gibi...
Geçmişte ve günümüzde, farklı etnik kesimlerden geniş halk kitlelerini bünyesinde barındırmayan ülke sayısı yok denecek kadar azdır. Ancak hepsinin de ülke isimleri, o ülkedeki en büyük halkın ismiyle anılır. Bu ülkelerin vatandaşlarının ulusal kimliği, pek tabii ki bu isimleri taşırlar: Çin, Rus, Fransız, İtalyan. Alman gibi…
Almanya’yı örnek alırsak, Alman Anayasası’nda “Alman” veya “Almanlar” kavramı belirgin olarak kullanılmakta ve hatta, bazı temel hak ve özgürlüklerden yalnızca Almanların yararlanabileceği belirtilmektedir. 116. maddede de “Alman vatandaşı olan kişi Almandır” denilmektedir. Hatırlatalım: Almanya’da, farklı etnik kökenlerden 20 milyon insan yaşamaktadır.
Günümüzde yapılan tartışmalarda, bazı çevreler, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan “Türk” kavramının çıkarılmasını isteyecek kadar ileri gitmektedirler. Türk Devleti’ni ve vatandaşı olunduğu halde Türk olmayı kabul etmeyenlerin hedefi çok açıktır.
Bunların istediği, Türk Devleti’nden ve Türk olmaktan ayrılarak başka bir “ulusal kimliğe” yönelmektir. Bu, kısa süreli bir hedef değildir, ancak bugünden izlenen stratejilerle adım adım bu hedefe varılmak istenmektedir.
• Devlet ve hükümet, terör örgütü PKK’yi Kürt sorununun çözümünde muhatap almaz. PKK, kayıtsız koşulsuz silah bırakmalı ve yalnızca demokratik ve parlamenter yoldan yasal bir örgütlenmenin çatısı altında çalışmayı kabul etmelidir.
DTP’nin, “Kürt açılımı” konusunda, adeta kendi varlığını inkâr edercesine, PKK’yi adres göstermesi ve PKK’nin muhatap alınmasını istemesi, kendi parlamenter varlığıyla çelişmektedir. Kürt sorununda çözümün muhatabı PKK ise DTP’nin varlık nedeni nasıl açıklanabilir? Sayın Ahmet Türk’ün, parlamentoda temsil edilen bir partinin başkanı olarak, Roj TV’ye verdiği demeçte “..bu aşamada silahların bırakılamasını istemenin anlamsız olduğunu,…” söylemesi (eğer bu haber gerçekse), asla kabul edilebilir bir politika değildir.
• Türkiye komşu ülke sınırlarından gelen terör saldırılarına izin vermez.
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün ve Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, yukarıda sıraladığım görüşlerimi önemle dikkate almalarını diliyorum.
Prof. Dr. Hakkı Keskin Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili
Siyasal Bilgiler Öğretim Üyesi
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'