Türkiye'nin Kırmızı Çizgileri...

Türkiye'nin Kırmızı Çizgileri...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.09.2009 - 05:50

Eğer Türkiye, bazı çevrelerin istediği gibi, üniter yapısından ödün verir, ismi federal yapı olmasa bile, Güneydoğu’da buna benzer yeniden bir yapılanmaya izin verirse, bunun sonucu olarak, ileri bir tarihte kesinlikle ayrı bir Kürt devleti kurulabilir.

Başbakan herkesten Kürt Açılımınakatkı istiyor; dilerim bu görüşlerim dikkatle değerlendirilir!.. \t\t\tHiç kuşkusuz, PKK terörü ve Kürt sorunu, Türkiyenin çözüm bekleyen en can alıcı ve önemli konularından birisidir; belki de en önemlisidir. Bu nedenle Türkiyenin Kürt sorunu, geniş tabanlı bir uzlaşma temeline dayanan, bir devlet ve toplum politikası belirlenerek çözülmelidir. Bu çok önemli konuyla ben Almanyada 1985ten bu yana ilgilenen, tartışan, fikir üreten ve yürüten birisiyim.

Kanımca, daha fazla zaman kaybetmeksizin yeni yaklaşım şu hedefleri öngörmelidir:

Türkiyede etnik kökeni Kürt olan, anadili Kürtçe olan ve farklı bir kültüre sahip Kürt halkının varlığı benimsenmelidir.

Öte yandan unutulmamalıdır ki, bin yıla yakındır iç içe ve bir arada yaşamakta olan Türk-Kürt ve diğer farklı kültürden ve kökenden insanlar arasında, milyonlarca evlilikler yapılmış; aileler arası kaynaşma ve akrabalıklar oluşmuştur. Bu gerçek, Türkiyede yaşayan farklı etnik köken ve kültürlere sahip insanların, artık etle kemik haline geldikleri herkes tarafından bilinmeli ve bu vazgeçilemez bir olgu olarak kabul edilmelidir.

Türkiyenin her yöresinde resmi okul dilinin Türkçe olması asla tartışma konusu yapılmaksızın, anadili Kürtçeyi öğrenmek isteyen öğrenciler için anadil dersiverilmelidir.

Günümüzde serbest olan Kürtçe kitap, dergi, gazete, kaset, radyo ve TV yayınları için, yasal engeller varsa, bunlar kaldırılmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üniter yapısına kesinlikle bağlı kalınarak yerel yönetimlerin yetki ve etkileri, katılımcı bir anlayışla arttırılmalı, aşırı merkeziyetçi devlet yapısı, bu amaçla çağdaş bir reformdan geçirilmelidir.

Bölgeler arasında mevcut olan kalkınmışlık dengesizliğini giderebilmek için, ivedi olarak adımlar atılmalı ve bu nedenle yeni bir 5 yıllık kalkınma planı hazırlanarak plan hedeflerinin tam anlamıyla yaşama geçirilmesine çalışılmalıdır.

Türkiyenin tabii ki ödün veremeyeceği kırmızı çizgileri olmalıdır

Tarihten ve benzer deneyimleri olan diğer ülkelerden ders almamak, bunları görmezlikten gelmek, yapılabilecek en büyük hata olur. Burada şunu özellikle vurgulmak isterim ki, kırmızı çizgiler olmaksızın her şeyi açıkça tartışalımbiçiminde ortaya atılan ham görüşler, Türkiyeyi yakın bir gelecekte iç savaşa sürükleyebilir.

ABDli diplomat Holbrooke, “Eski Yugoslavya ve Türkiye arasında hiçbir benzerlik yokdiyor. Holbrooke bu sözü, Sayın Baykalın Yugoslavya gibi oluruzçok doğru uyarısına yanıt olarak söylüyor. Türkiyenin kuruluş felsefesi ve şu andaki devlet yapısının eski Yugoslavyaya benzemediği doğrudur. Ancak eski Yugoslavyanın, bir iç savaşa sürüklenme ve dağılma nedeni, üniter olmayan, etnik temelli federal yapısından kaynaklanmıştır. Etnik ayırımlara göre oluşturulan federal devlet yapıları, zamanla dağılmak zorundadır. Bu, dünyanın ikinci süpergücü Sovyetler Birliğinde bile önlenememiştir. Tüm gelişmeler ve göstergeler, ABnin başkentinin bulunduğu Belçikanın da yakın bir gelecekte dağılmayla karşı karşıya kalacağını göstermektedir.

Bu nedenle, Holbrooke -belki de isteyerek- yanıltıcı bir sonuca varıyor. Eğer Türkiye, bazı çevrelerin istediği gibi, üniter yapısından ödün verir, ismi federal yapı olmasa bile Güneydoğuda buna benzer yeniden bir yapılanmaya izin verirse, bunun sonucu olarak, ileri bir tarihte kesinlikle ayrı bir Kürt devleti kurulabilir. Öcalanın ve ona destek verenlerin önerileri, aynen bu amacı içermektedir. Bunu görmemek için ya son derece saf ya da cahil olmak gerekir.

Bu kırmızı çizgiler şunlar olmalıdır:

Türkiyenin ulus devlet ve üniter devlet yapısı asla tartışılamaz

Türkiyenin resmi dili ve okul dili Türkçedir.

Türkiyede ortak ulusal kimlik Türk kimliğidir. Ancak her isteyen kendi etnik kökenine ve kültürüne tabii ki atıfta bulunabilmelidir; örneğin, Ben Kürt kökenli Türküm; Çerkez, Tatar, Boşnak, Arap, Arnavut kökenli Türküm gibi... Tıpkı İtalyan, Kenya, Meksika kökenli Amerikanım diyen Amerikanlar gibi. Ve bizim Almanyadaki varlığımız henüz yarım asır olmamışken, kendimizi Türk kökenli Alman olarak nitelediğimiz gibi...

Geçmişte ve günümüzde, farklı etnik kesimlerden geniş halk kitlelerini bünyesinde barındırmayan ülke sayısı yok denecek kadar azdır. Ancak hepsinin de ülke isimleri, o ülkedeki en büyük halkın ismiyle anılır. Bu ülkelerin vatandaşlarının ulusal kimliği, pek tabii ki bu isimleri taşırlar: Çin, Rus, Fransız, İtalyan. Alman gibi

Almanyayı örnek alırsak, Alman Anayasasında Almanveya Almanlar kavramı belirgin olarak kullanılmakta ve hatta, bazı temel hak ve özgürlüklerden yalnızca Almanların yararlanabileceği belirtilmektedir. 116. maddede de Alman vatandaşı olan kişi Almandır denilmektedir. Hatırlatalım: Almanyada, farklı etnik kökenlerden 20 milyon insan yaşamaktadır.

Günümüzde yapılan tartışmalarda, bazı çevreler, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasından Türkkavramının çıkarılmasını isteyecek kadar ileri gitmektedirler. Türk Devletini ve vatandaşı olunduğu halde Türk olmayı kabul etmeyenlerin hedefi çok açıktır.

Bunların istediği, Türk Devletinden ve Türk olmaktan ayrılarak başka bir ulusal kimliğeyönelmektir. Bu, kısa süreli bir hedef değildir, ancak bugünden izlenen stratejilerle adım adım bu hedefe varılmak istenmektedir.

Devlet ve hükümet, terör örgütü PKKyi Kürt sorununun çözümünde muhatap almaz. PKK, kayıtsız koşulsuz silah bırakmalı ve yalnızca demokratik ve parlamenter yoldan yasal bir örgütlenmenin çatısı altında çalışmayı kabul etmelidir.

DTPnin, Kürt açılımıkonusunda, adeta kendi varlığını inkâr edercesine, PKKyi adres göstermesi ve PKKnin muhatap alınmasını istemesi, kendi parlamenter varlığıyla çelişmektedir. Kürt sorununda çözümün muhatabı PKK ise DTPnin varlık nedeni nasıl açıklanabilir? Sayın Ahmet Türkün, parlamentoda temsil edilen bir partinin başkanı olarak, Roj TVye verdiği demeçte ..bu aşamada silahların bırakılamasını istemenin anlamsız olduğunu,…” söylemesi (eğer bu haber gerçekse), asla kabul edilebilir bir politika değildir.

Türkiye komşu ülke sınırlarından gelen terör saldırılarına izin vermez.

Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gülün ve Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğanın, yukarıda sıraladığım görüşlerimi önemle dikkate almalarını diliyorum.

 

Prof. Dr. Hakkı Keskin Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili

Siyasal Bilgiler Öğretim Üyesi


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon