Yabancıların gözünden Mustafa Kemal Atatürk
“Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi” olarak kabul edilen Lozan Barış Antlaşması’nın 97. yıldönümü kutlanıyor. Pek çok dernek, vakıf, kurum, oda ve sivil toplum kuruluşu “Bağımsız Türkiye’nin dünyaya ilanı” olan Lozan ile ilgili sergi ve film gösterileri düzenleniyor.
İlker Başbuğ
26. Genelkurmay Başkanı
Fransız gazeteci Berthe Gaulis, Mayıs ve Aralık 1921’de Türkiye’de bulundu. Gaulis çok iyi bir gözlemcidir. Gaulis’in kalemi ile tanımladığı Mustafa Kemal Paşa şöyledir:
“Olağanüstü kabiliyetli, sevimli, çelik iradeli, etrafındakilerin tümünü hiç belli etmeden yöneten, kendi etrafında toplayan, onları eğilim ya da yeteneklerine göre değerlendiren, ilme tutkun, Doğu’nun kolay anlaşılmaz sıkıntılarını şahsında toplayan bir şair…
Kişiliğine titiz, hatta kıskanç ve fikri bağımsızlığına düşkün, bunları savunmasını bilen bir insan…
Dinlemesini, karşısındakinin fikrini iyice zapt etmesini bilen, sonra bunun özünü bulan. Nihayet, fikrine karşı öne sürülen fikre cevap mantığı ile karşılık veren…
O, her şeyden önce yorulmaz bir savaşçı, işine sertlikle, eserine gönülden bağlı…
Kendi gücüne üstün görünen kuvvetlerle savaşmayı seven, öteki kuvvetlerle ise hiç ilgilenmeyen…
Her şeyde gösterişten nefret eden, ancak her şeyle ilgilenilmesini de şart koşan. Güzel şeyleri seven, güzel halılara, güzel silahlara, eski ciltlere bayılan, fakat gerektiğinde bir köylü eviyle, basit bir kır kampıyla kolayca bağdaşan…
Mustafa Kemal beklemesini bilir, hiçbir şeyi tesadüfe bırakmaz. Ağır ağır inşa eder, arada bir bilinçli olarak darbe vurur. Her olay, kendi saatinde oluşur, hatta en yakınlarına, sırlarını paylaştığı kimselere bile, tam fikrini açmaz. Günü gelir, o zaman, insanı baştan başa saran, kendine özgü bir mantıkla, durumu ortaya koyar…
Onda, rakipsiz insanların kaçınılmaz fidyesi olan yalnızlık denilen durumu net olarak görüyorum…
Gözlerimin önünde o, kendi çizdiği yolda, gelenekçiliğini asla bozmaksızın, gücünü geçmişinden alan bir Doğuluydu. Fikri yönde, o bizim tarafımızdan oluşturulmuştu. Fakat o, öylesine bir açılım gösteriyordu ki , yakında bizi geçerdi…”
Mustafa Kemal; gücünü geçmişinden, fikri yönde oluşumunu Batı’dan alan, yakında Batı’yı bile geçecek bir lider.
13 Eylül 1922’de, Mustafa Kemal Paşa’dan demeç alan Amerikalı gazeteci John Clayton’a göre Mustafa Kemal şöyle bir liderdir:
“Milli orduların komutanı odaya girdi. Formaliteler yoktu.
Karargâh haline getirdiği özel bir evin küçük küçük oturma odasında oturduk.
Kemal Paşa’nın yaşını tayin etmek zordur. 30 yaşında olabilir. 40 yaşında olabilir. Saçları sarı, gözleri mavi ve boyu da orta. Güçlü ve sırım gibi bir bedene sahip. Sosyal olarak nazik, şahsen müşfik, büyük askeri liderlere hiçbir şekilde benzemeyen bir tip. Kibirli bir general değil, mütevazı zevkleri ve alışkanlıkları olan bir insan.”
Mustafa Kemal; nazik, müşfik, kibirli değil, mütevazı, büyük askeri liderlere benzemeyen bir lider.
DEMOKRATİK BİR SADELİK...
28 Ekim 1922’de Mustafa Kemal Le Petit Parisien muhabiri ile görüştü. Muhabirin gözünden Mustafa Kemal şöyle görünüyordu:
“Gazi Mustafa Kemal Paşa, Ankara Büyük Millet Meclisi ordularının taşıdığı haki üniformasını giymişti. Bu elbisede demokratik bir sadelik vardı: Ne sırması, ne de apolet, yalnız merkezinde bir altın yıldız bulunan ve etrafı sırmalı defne dallarıyla işlenmiş olan yakasında taşıdığı dikdörtgen şeklindeki kırmızı çuha onu askerlerinden ayırıyordu. Henüz kırk iki yaşında, azimkâr yüzlü bir genç adamdır. Ancak, tebessüm edince yüzüne bir mülayimlik geliyor. Arkaya atılmış sarışın saçlarıyla, bir sanatkârı andıran siması dikkati çekiyor. Resimlerde gördüğümüz sertlik kendinde yoktur. Konuşurken, ağır ağır, sanki fikrini açıkça ifade edecek en iyi kelimeyi arıyormuş gibi düşünerek söz söylüyor.”
Mustafa Kemal; elbisesinde demokratik bir sadelik olan bir lider.
Mustafa Kemal Paşa, Fransız Prof. Eugene Pittard ve eşi Helen Pittard ile de görüşmüştü. Helen Pittard, onu şöyle anlatmıştı:
“Bu gözlerin parlaklığını ve bu ikna kudretini nasıl anlatmalı! Onun varlığı, bakışı, sözleri, en koyu muhalifleri iknaya kâfi geliyor. Ona karşı bir itimat besleniyor. Onun maksadı herkesin iyiliğidir.
Ve dünya onun şahsı etrafında yok oluyor.”
Mustafa Kemal; maksadı herkesin iyiliği olan bir lider.
EŞİ OLMAYAN BİR LİDER...
4 Mart 1923 günü, Mustafa Kemal Paşa, Daily Mail gazetesi muhabiri Ward Price’a bir demeç verdi.
Price, Mustafa Kemal’i şöyle tanımlıyordu:
“Kısmetine hangi vazife düşerse düşsün, bunu kararlılık, cesaret ve kudretle yerine getirecektir. Onunla karşılaşan hiç kimse, bu genç devlet başkanına meziyetlerinden dolayı hürmet ve hayranlık duymadan yapamaz. Kuvvetli iradesi, soğukkanlı ve nesnel aklı, mantıklı düşünüşü ve alçakgönüllülüğü, tevazuluğu onu zamanın büyük adamlarından biri olarak öne çıkarmaktadır. Eğer, Avrupa’daki devlet adamları böyle bir adamı ve onun önderlik ettiği halkı düşman değil de, dost olarak emin vaziyette tutmayı beceremezlerse bir facia olur.” Mustafa Kemal; Avrupa’daki devlet adamlarının dost olarak görmesi gereken bir lider.
Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından önce Gazi Mustafa Kemal Paşa, 13 Temmuz 1923’te Amerikalı gazeteci Isaac F. Marcosson’la bir görüşme yapmıştı. Görüşmenin önemli bölümleri şöyleydi:
“Mustafa Kemal’in kaldığı yere yaklaştıkça askerlere rastlamaya başladık. Çünkü kendisi her an kızgın bir Yunan ve Ermeni tarafından öldürülme tehlikesi altındaydı…
Kendimi kabul salonunda buldum. Bir köşede kuyruklu bir piyano vardı. Onun karşısında çoğu Fransızca ciltlerle dolu bir kitap rafı bulunuyordu. Duvarlarda ise hediye kılıçlar asılıydı…
Ama benim gözlerim tek bir kişinin üzerindeydi. O, insanlara ve topluluklara hâkim olacak tipti. Gözleri, çelik mavisi, sert, taş gibi affetmez olduğu kadar nüfuz ediciydi…
Onu üniformalı göreceğimi zannediyordum. Oysa çizgili gri pantolon ve rugan ayakkabılarla siyah bir jaketaydan oluşan çok şık bir kıyafet içerisindeydi. Kanat yaka ve mavili sarılı bir kravat taşıyordu…
‘Sizin devlet idaresinde idealiniz nedir? Panislamizm ve Panturanizm fikirlerine inanıyor musunuz?’ diye sordum:
Panislamizm, din ortaklığını temel alan bir federasyon demektir. Panturanizm ise ırkı temel alan aynı çeşit bir çaba ve ihtiras ortaklığıdır. Bu hareketlerin her ikisi de yanlıştı; çünkü kuvvet ve emperyalizm anlamına gelen fetih fikrine dayanıyordu. Emperyalizm ölüme mahkumdur… Biz, ne zor kullanmak ne de fetih istiyoruz. Biz şimdi Türküz, sadece Türk…
Yeni Türkiye’nin ilk ve en mühim düşüncesi, siyasal değil, ekonomiktir. Biz dünya tüketiminin olduğu gibi, üretiminin de bir parçası olmak istiyoruz. Türkiye, esas itibarıyla köylük bir ülke. Başarı ve başarısızlığımız tarıma bağlı. Birincisi, tarım okulları açmak ki, bunda Amerika’nın yardımı olabilir. İkincisi traktör ve modern tarım makineleri getirmek. Ulaşım da aynı derecede hayatidir…
Meclis-i Mebusan’ın 1920 Ocak’ında ilan ettiği Misak-ı Millî’miz sizin Bağımsızlık Beyannamenize çok benzer. Talep edilen, istiladan kurtulma ve bağımsızlık… sözleriyle sorumu cevaplandırdı.
Veda edildi ve ayrıldım. Güçlü ve hâkim bir şahsiyetle, insanlar arasında eşi olmayan bir liderle tanışmış olduğumu idrak ettim.”
Mustafa Kemal; insanlar arasında eşi olmayan bir lider.
BİR MASA, İKİ KOLTUK
29 Ekim 1923 günü Meclis’te celse arasında, Gazi M. Kemal Paşa, Fransız yazar Maurice Pernot’a bir demeç verdi.
Pernot’un kaleminden Mustafa Kemal:
“Mustafa Kemal Paşa, bütün eşyası bir kanepe ve iki koltuktan ibaret olan bu küçük odada elini masaya dayamış ayakta bulunuyordu. Bana elini uzattı, oturmak için yer gösterdi ve bir sigara verdi. Nazikâne bir tavırla beni dinlemeye hazır olduğunu hissettirdi…
Mustafa Kemal Paşa, sıcaktan başındaki astragan kalpağı çıkardı. Karşımda büsbütün başka bir adam gördüğünü zannettim. Sarışın ince saçları, kalpak altında göremediğim geniş ve ortaya çıkmış alnını açık bırakıyordu…”
Mustafa Kemal; Meclis’teki odasında sadece bir masa, kanepe ve iki koltuğu bulunan bir lider.
21 Ağustos 1933 günü, Gazi M. Kemal Paşa, Fransa’nın eski başbakanlarından M. Herriot ile iki buçuk saat süren bir görüşmede bulundu. Görüşmeyi Herriot gazeteye yazdığı yazıda şöyle yansıttı:
“Siyah bir elbise içinde altın işlenmiş bir üniformanın haşmetiyle mi karşılaşacaktım. Merak içindeydim. Sakarya’da basit bir nefer kıyafetiyle ordusuna komuta eden Mustafa Kemal tartışmasız düzgün kıyafeti içinde ne kadar sadeydi.
Gözleri gözlerime ilişti, bu mavi, uzağı gören gözler, kuvvetli ve alt kısmı genişçe bir burun, bir otorite anında büzülen, fakat daima tebessüme meyilli ince dudaklar. Ölçülü tavırları, canlı hareketleri, ince nezaketi. Nefsine hâkimiyet, şahsi düşüncelerinden sonra karar verişi, bu askerin yüzünde okuduğum bariz noktalardı…
Gazi’nin karşısında insan, canla başla milletine bağlı, onun Yabancıların gözünden Mustafa Kemal Atatürk için çarpışmış, onun için ıstırap çekmiş adam görüyor…
Evet, bir Bonaparte ile karşı karşıyayız. Fakat imparator olmak istemeyen, tek yurttaşlık ihtirası, bir devrimden bağımsız ve istikrarlı bir cumhuriyet çıkarmak olan birisi…
O Mustafa Kemal ki, hayret verici gayretlerinin sonunda memleketini günün birinde bizimkine çok benzeyen bir Cumhuriyet haline soktu…
Birden bana bir soru sordu:
Cumhuriyetçi, demokratik rejim ve bu rejime karşı yöneltilmiş hücumlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bende, Cumhuriyetçilerin, insan şahsiyetinin serbestçe gelişebileceği biricik rejim olduğunu söyledim. Dedim ki:
Milletinizin topraklarını kurtardığınız için sizi övdüler. Fakat milletinize cumhuriyet idaresini vermekle onu ikinci bir defa kurtardınız. Ben liberal büyük bir devlet adamını, bir vatanperveri, bir Cumhuriyetçiyi tanıdım…”
Mustafa Kemal; evet bir Bonaparte fakat imparator olmak istemeyen, bağımsız ve istikrarlı bir cumhuriyet kurmak isteyen devrimci bir lider.
TÜRKİYE’NİN TAPUSU
Bugün, Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanışının 97. yıldönümü. Birinci Dünya Savaşı’nın mağlupları tarih sahnesinden silinirken, Kurtuluş Savaşı sonrasında, Osmanlı İmparatorluğu’nun küllerinden yeni bir devlet doğmuştur. Lozan Barış Antlaşması bu yeni devletin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş tapusudur. Atatürk ve arkadaşları bu tapuyu zorla, Birinci Dünya Savaşı’nın galiplerinin ellerinden almıştır. Tarihte buna benzer bir olaya pek rastlanamaz.
Bugün Lozan Antlaşması’nı, o günün şartlarını dikkate almadan değerlendirmeye kalkanlara, Lozan Barış Antlaşması’nın mimarlarından birisi olan İsmet İnönü’nün şu sözlerini hatırlamalarını öneririm:
“Milli devletin hudutları azami imkânda kurtarılmıştır. Azami imkânda, çünkü bir memleketin hudutları fiilen kurulmadıkça, yalnız müzakere ile temin olunamaz.”
Bugün bütün dünya M. Kemal Atatürk’ü tanımaktadır. Onu örnek almaktadır. Ona ve yaptıklarına saygı göstermektedir.
En büyük düşmanlarından birisi olan, zamanın İngiltere Başbakanı Lloyd George; “İnsanlık tarihi birkaç asırda ancak bir dâhi yetiştirebiliyor.
Şu talihsizliğe bakınız ki beklenilen o dâhi, bugün Türkiye’de doğmuştur, elden ne gelebilirdi?” demek zorunda kalmıştır.
Dün olduğu gibi, bugün de Atatürk’e ve onun gerçekleştirdiklerine karşı, haksız ve toplum vicdanını yaralayacak şekilde davranışlarda bulunan az sayıda insanlar olabilir.
Onlara söylenecek söz şudur:
Gerçekler ve Türk milletinin dalga dalga her gün yükselen Atatürk sevgisi karşısında, elinizden ne gelebilir ki?
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği