Yetim kızın yeni hayatıyla imtihanı
Alkışlandığı çeşitli festivallerden jüri özel ödülleriyle dönmüş İspanyol filmi ‘93 Yazı’ bugün gösterime giriyor.
Sinemada çocuk ve çocukluk dönemi üstüne çekilmiş filmler dendiğinde aklıma hemen uzun yıllar önce gördüğüm, 2 İspanyol klasiği gelir 1970’li yıllardan: yönetmen Victor Erice’nin, baskıcı Franco iktidarının son demlerinde küçük bir kızın (Ana Torrent) gözünden bir Madrid barında toplaşmış, gerçekleşmeyen istek-özlemleri ve yaşadıkları kırık aşk hikâyeleriyle içip içip ağlaşan bir grup aydın yetişkini konu edindiği “El Espritu de la Colmena-Arı Kovanının Ruhu” ile kariyeri boyunca kamerasına sürekli Katı katolik ahlakını, bağnazlığı dolamış, hep toplumebeveyn yergisi yapagelmiş, Bunuel ustanın çırağı, ünlü yönetmen Carlos Saura’nın, 10 yaşlarındaki bir kız çocuğunun saf bakışıyla burjuvazi eleştirisine yöneldiği ve ‘70’lerdeki karısı Geraldine Chaplin’i oynattığı “Cria Cuervos-Besle Kargayı”.
İncelikli, yumuşak bir üslup
Özellikle İspanya sinemasının başyapıtlarından olup 1973 Berlin festivalinde Altın Ayı’yı kazanan “Arı Kovanı”nı kendine referans alan, 1986 doğumlu genç Katalan yönetmen Carla Simon’un, büyük ölçüde kendi yaşamından, anılarından yola çıkıp mahrem otobiyografik öğelerle bezeyerek senaryosunu yazıp çektiği ve duygu sömürüsüne kalkışmaksızın, belgeselle gerçekçilik arası gidip gelen, dramdan kaçınan, incelikli, yumuşak bir üslup tutturduğu ilk uzun metrajı “Estiu 93-’93 Yazı”nda, AIDS’ten öldüklerini sonradan (Frida dizini kanatınca) anlayıp çıkaracağımız, bahtsız, kentli küçük kız annebabasını yitirince dayısıyla yengesinin Katalunya kırsalındaki evlerinde, 1993 yazında yepyeni bir aile hayatına başlıyor, daha 6 yaşındaki Frida (Masumiyeti yüzünden akan, yüzlerce adayın arasından bizzat yönetmenin seçtiği, küçük oyuncu Laia Artigas, doğal yeteneğiyle yılların profesyoneli gibi sürüklüyor filmi).
Başta bebek koleksiyonuyla küçük kuzinine hava basan, oyunda ebelik yapan, yetişkin bir kadın gibi süslenip püslenen, şımarık kentli kız çocuğu davranışları gösteren Frida’nın egzaması ve kedi alerjisi de var ama anlayışlı yengesi hastalıklarını, çiflik evindeki sevimli Duman da allerjisini yok ediyor. Yaşlı dedesi, dualar öğreten ninesi ve cüce dadısının epeyce şımarttığı, Barselona’daki kent yaşamını geride bırakıp ormandaki ağaç hışırtıları, kuş cıvıltıları ve şamatalı cırcır böceği konserlerinden, ortalığa yumurtlayıveren tavuklardan, havada uçuşan irili ufaklı kelebeklerden geçilmeyen, yemyeşil doğanın içindeki çiftlik evinde, ona hep sevecen, hoşgörülü, anlayışla yaklaşan yeni babası (dayı Esteve), yeni annesi (yenge Marga) ve ablalık edip yer yer kıskanacağı ve çekişeceği küçük kız kardeşiyle (kuzin Anna’yı şirin mi şirin küçük oyuncu Paula Blanco canlandırıyor) beraber bilmediği yeni bir hayata giderek uyum sağlıyor Frida’mız.
Frida’nın ‘93 Yazı’
Zamanla uğradığı travmanın sarsıntılarını, anne hasretini aşıp huysuz davranışlarından, itirazlardan, asiliklerden de vazgeçerek yaşıtı oğlanlarla suda oynayan, geceleyin evden kaçma planlarını bırakıp giderek duygularıyla baş etmeyi de öğrenen ve kalıcı yeni ailesiyle çevresine uyum sağlamaya başlayan kırılgan Frida’nın, 93 yazı boyunca süren iç burkucu dönüşümünü perdeye yansıtıyor başarılı bir görsellikle “93 Yazı”, en sıcak, canlı ve etkileyici tonlardan ve sevgi dolu bir atmosfer kurmanın üstesinden gelerek hem de. Taşradaki yeni ailesi de Frida’yı öz kızları gibi benimseyip seviyor, abla ihtiyacını sonuçta onunla gideren küçük Anna da Frida’yı gitgide kuşatan bu sevgi çemberine dahil tabii ki..
Annesine ithaf ediyor...
Frida’nın alabildiğine hassas duygusal dünyasını gerçekçi gözlemlerle, sıcak dokunuşlarla, ayrıntılı, dingin bir biçimde usul usul veren yönetmen Carla Simon’ın annesine ithaf ettiğini kapanış jeneriğinden öğrendiğimiz, konusundan anlatımına, karakterlerinden oyunculuklarına ve görüntülerine dek hikâyesini baştan sona seyirciye geçiren bu sıradışı filmin lokomotifi, farklı duygusal aşamalardan geçip yeni ailesiyle sürekli dönüşerek sonuçta bir sevgi ilişkisi kurabilen Frida rolündeki Laia Artigas kuşkusuz.
Bombası ilkin en iyi ilk film dalında jüri büyük ödülünü aldığı bu yılın Berlinale’sinde patlayan, sonrasında Altın Lale’ye aday gösterildiği bizim İstanbul festivalinden de jüri özel ödülüyle çıkan ve çağrılı olduğu çeşitli festivalylerde ayakta alkışlanan bu “’93 Yazı”, bence haftanın filmi, o beylik deyişle.
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği