Doğan Kuban’ın ardından...

Hoyratça örselediğimiz o emsalsiz değerlere sahip cihan başkentini ne düzeyde tanıyoruz? Mimari yapıtları hakkında ne kadar bilgimiz var? Bin yılda yarattığımız mimari estetiğin doruk noktasında neler olmuş? Nasıl bir kent ve uygarlık kurmuşuz? Ortaya koyduğumuz eserlerin anlamı ve önemi nereden gelmektedir? Geçtiğimiz Eylül ayında kaybettiğimiz çok değerli mimarlık tarihçisi ve akademisyen Prof. Dr. Doğan Kuban, bu sorulara ayrıntılı, bilimsel ve estetik yanıtlar veren güçlü akademik yapıtlarıyla tanınan çok önemli bir mimarlık hocasıydı.

Yayınlanma: 28.10.2021 - 00:03
Abone Ol google-news

UYGAR, İÇERİKLİ, ÖZGÜN!

Çanakkale Boğazı’ndan geçenler “Dur Yolcu!” ibaresini ve altında yazılı şiiri muhakkak görmüşlerdir. Necmettin Halil Onan’ın o ünlü şiiri destansı Çanakkale’yi tüm dünyaya duyurmak için seçilmiş sitemkâr ve fakat hüzün veren bir beyitle başlar: “Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın / Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.”

İstanbul için böyle bir şiir yok. Bir başkası var. Çok daha edebi ve şairane olanı; kent kültürüne dair olanı: “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul / Görmedim gezmediğim sevmediğim hiçbir yer / Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul / Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.”

Yahya Kemal’in bu ünlü dörtlüğü bu ülkenin ve özellikle İstanbul’un ruhunu kavramış herkesin gönül telini titretir. Münir Nurettin tarafından bestelenen şarkısı da bir o kadar ünlüdür.

Peki içinde yaşadığımız ve hoyratça örselediğimiz o emsalsiz değerlere sahip cihan başkentini ne düzeyde tanıyoruz? Onun içerdiği mimari yapıtların hangisi hakkında, ne kadar bilgimiz var?

Bunların neden bu denli önemli olduğunu ve korunmaları için bu kadar çaba gösterildiğini biliyor muyuz? Biz kimiz ve bizim bin yılda yarattığımız mimari estetiğin doruk noktasında neler olmuş?

Nasıl bir kent ve uygarlık kurmuşuz biz? Ve ortaya koyduğumuz eserlerin anlamı ve önemi nereden gelmektedir?

Eylül ayında kaybettiğimiz çok değerli bir mimarlık tarihçisi ve akademisyen olan Prof. Dr. Doğan Kuban bu suallere kuvvetli ve ayrıntılı; bilimsel ve estetik yanıtlar veren güçlü akademik yapıtlarıyla tanınan çok önemli bir mimarlık hocasıydı.

Denilebilir ki saygıdeğer Halil İnalcık tarihçiler için ne anlama geliyorsa Doğan Kuban da mimarlık tarihçileri için o anlama geliyordu.

İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Kürsüsü’nün kurucusu ve bir dönem İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin dekanlığını yürütmüş bir mimar olan Doğan Kuban, akademik ünvanlarından çok derslerinde ortaya koyduğu uygar, doygun, içerikli, gelişkin ve rafine üslubuyla öğrencilerin ilgisini derlerdi.

İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde okuyanlar özgürlükçü, tartışmaya değer veren, bilimsellik ve uygarlığın ölçütlerine sıkı sıkıya bağlı, seçkin ve fakat mütevazı bu hocalar kuşağının İTÜ’de nasıl bir iklim yarattıklarını ve İTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bir entelektüel odak haline nasıl getirdiklerini çok iyi bilirler.

MİMARLIK TARİHİ VE KORUMACILIK KÜLTÜRÜ ALANINDAKİ ESERLERİ

Prof. Dr. Doğan Kuban uzun yıllara yayılmış akademik hayatı boyunca “Mimarlık Tarihi” ve korumacılık kültürü alanında pek çok eser verdi.

Bunlar arasında Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nca yayımlanan İstanbul; Bir Kent Tarihi, Sinan’ın Sanatı ve Selimiye, Türk Ahşap Konut Mimarisi; Yapı Kredi Yayınları’nca yayımlanan Çağlar Boyunca Türkiye Sanatının Ana Hatları; YEM Yayınları’nca yayımlanan Mimarlık Kavramları, Osmanlı’nın İstanbul’u gibi önemli eserler bulunmakta.

‘İSTANBUL 1600 YILLIK BİR MÜZEDİR’

Fakat ben bu yazımda, kaybettiğimiz bu değerli hocamızın ardından klişe taziye dileklerinde bulunmak ya da ağıt yakmak yerine, bir kitabını edinerek ne demek istediğini anlamaya çalışmanın çok daha anlamlı bir edim olacağını düşünerek vefatından önce çıkardığı en son kitap olan ve YEM Yayınları’ndan son derecede özenli bir edisyonla çıkan “İstanbul 1600 Yıllık Bir Müzedir” adlı kitabını okurlara önermek dileğindeyim.

Bu kitabı başta İstanbul hakkında bilip bilmeden kararlar veren ve züccaciye mağazasına girmiş bir filden farksız şekilde hareket eden inşaatçı, siyasetçi ve rantçı üçlüsü olmak üzere bu güzide kentte yaşayan herkese tavsiye ederim.

Deneme formunda kaleme alınmış yazılardan oluşan kitap belli bir sistematik dâhilinde bize İstanbul’un tarihi, mimarisi ve taşıdığı değerler konusunda emsalsiz bir bilgi kaynağı sunuyor.

Her gün içinden gelip geçmekte olduğumuz semtlerin duygusu, atmosferi, tarihçesi, mimarisi, nostaljik değerleri ve daha nice nice değerli bilgiyle dolu bu kitabı mimarları okuması kanaatimce bir zorunluluk olarak algılanmalı.

Değerli hocamız Doğan Kuban’ın bu kitabındaki yazıların hafif bir hüzün, hayıflanma ve kederle bezeli; bundan dolayı edebi bir yazınsallığa sahip olduğunu da ayrıca belirtmek gerekir.

Normalde akademisyenlerin yazılarında bu nevi duygu yoğunluğu görülmezken; Doğan Kuban İstanbul’a olan sonsuz sevgisinden dolayı zaman zaman edebiyatçılara yaraşır bir üslup kullanmış.

TARİH BAHÇESİNDE İSTANBUL

Kitapta, İstanbul’da Yaşamak, İstanbul’un Tarihini Yazmak, İstanbul’un Romalı-Bizanslı Kimliği, Osmanlı Döneminde Kentin gelişmesi, II: Bayezid’den Klasik Dönem Sonuna Kadar İstanbul, Batılılaşma Dönemi, Cumhuriyet Dönemi, İstanbul Geçmişinin Görsel Anıları: Gravürler, İstanbul 1600 Yıllık Bir Müzedir, Tarih Bahçesinde İstanbul: Bir Uygarlık Projesi, İstanbul; Osmanlı Kültüründe Kent Kavramının Doruğu, İstanbul Yarımadası İçin Bir Koruma Yaklaşımı, Ayasofya, Osmanlı Dönemi Mimarisi, Sinan’ın Yaşamı, İstanbul Külliyelerinden Bir Arakesit ve Bazı Camiler, Meydanlar, Boğaziçi, Topkapı gibi başlıkları altında son derecede ayrıntılı ve özenli betimler olsa da kitabın sonuna doğru eleştirel yazıların ağırlığı artmakta.

Ancak her yazıdaki derinlik ve bilgi birikimi bizlere kaybettiğimiz değerlerimizin ve hocamızın önemini daha fazla anlatmakta.

Vefatının ardından değerli hocamız Doğan Kuban’ın parlak biyografisi ve göz alıcı kariyeri pek çok medya organında ayrıntılı bir şekilde yayınlandı. Bu etkileyici kariyeri burada bir kez daha tekrarlayacak değilim. Ben, onun derslerini almış, talebesi olmuş bir mimarlık fakültesi öğrencisi olarak, “hoca gibi hocalar” kuşağının en değerli temsilcilerinden biri olan saygıdeğer profesöre ihtiram sunmak adına genç kuşaklara çok değerli eserlerini önermek, seçkin akademik duruşunu betimlemek yolunu seçtim.

Bu yüzden son kitabı olan “İstanbul 1600 Yıllık Bir Müzedir” kitabını okumalarını önerdim. Orada yaşadığımız kente dair ne büyük varsıllıklar bulacaklarına kendileri bile şaşabilirler.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler