Anadolu anlatıcısı: Abbas Sayar! Feridun Andaç’ın yazısı...
Abbas Sayar’ı yerel / bölgesel edebiyatın kurucu yazarlarından görmek gerektiğini düşünürüm. Oradan ulusal / evrensel olana nasıl gidilebileceğini de gösterir bize. Yaşadığı coğrafyanın kültürel / siyasal / toplumsal katmanlarını bilmeden bir edebiyatın kurulamayacağını da hatırlatır. Okuyun Yozgat Var, Yozgatlı Yok yapıtını, eminim ki, ardından Çelo, Dik Bayır, Can Şenliği, Yorganımı Sıkı Sar yapıtlarına dönük bir okuma yolculuğuna çıkacaksınız…
Abbas Sayar’ın Yozgat Var Yozgatlı Yok kitabına nice sonra beni döndüren trenle Konya yolculuğumdu. Yılkı Atı’nın ilk basımı elimin altındaydı. Okuduğum ilk gençlik yıllarımdaydım her bir satırında. Yanıma aldığım kitaplardan bir diğeri de Hikmet Birand’ın Anadolu Manzaraları’ydı.
Trenimiz Haydarpaşa’dan kalkmasa da, yönümü İstanbul’dan Anadolu’ya ne zaman çevirsem, bu coğrafyanın anlatıcıları düşer aklıma.
Zaman zaman “memleket edebiyatı”, “taşra edebiyatı”, “yerel-bölgesel edebiyat” gibi kavramlar üzerine ne düşündüğümü yazmış olsam da; bu kez, bir tür, iç yolculuğa çıktığım tren güzergâhlarında bana eşlik etmesini istediğim yazarlar / kitapların sesine de dönmek başka bir tınıyı yakalamak içindi.
Öylesi yazılar yazmak değildi niyetim. Okurken aldığım notlarda doğa izlenimlerinin çağrıştırdığı Abbas Sayar anlatılarının yansılarına değin uzanmıştım. Adeta imgesel bir yolculuktu yaşadığım. Yılkıda koşar adımdı düşüncelerim… Doğanın anlatımı, insanileştirilen Çılkır’ın sürüklenişinin izindeydim adeta:
“Kısrak peşinde idi. Başı önüne ezik ilerliyordu. Durdu, gerişine baktı. Çılkır donmuş gibi duruyordu. Gözünden düşmüştü. Acıma hissi duyuyordu, Çılkır’a.. ‘Gel’ der gibi başını salladı. Çılkır dönüp bakmıyordu bile… Yüreğine acı bir keder oturmuştu Çılkır’ın… Ağlamaklı idi. Bir anda yapayalnız kalmış, umutlu dünya altından kayıp gitmişti.”
Okuma / yolculuk notları defterimin alınlığında Ronald David Laing’in şu sözleri yer alıyordu:
“‘İçsel benlik’ fantezi ve gözlemle meşguldür. Algı ve eylem süreçlerini gözlemler. Deneyim, bu benliğin üzerine doğrudan çarpmaz (ya da her durunda yönelim budur) ve bireyin edimleri onun kendisinin dışa vurumları değildir.” (*)
Resul Hamzatov’un, benim için gene bir yol/culuk kitabı olan, Benim Dağıstanım’ın sayfaları arasında geziniyordum yolun ucunda... “Kendimin ben olduğumu kanıtlayacağım bir kitap bu,” diyordu anlatısı için. Hamzatov, bir yurt nasıl sevilir, ruhunda bedeninde, düşünde düşüncesinde nasıl yaşanır bunu anlatıyordu insan-okur’a...
Bir fasıl da Hikmet Birand’a dönerek nefesleniyorum... Öyle ki; ruhum arınıyor onun şu satırlarını belki yüzüncü kez okurken; “Bu kırkikindilerden biri, belki de sonuncusudur, diyorum. Bozkırı abat eden, bozkırda azizler gibi anılan kırkikindilerden biri... Bozkırda hayat onlara bağlı, onlara ayarlıdır...”
Yağmur başlamıştı, tam da bozkırın ortasından geçiyorduk... Anadolu toprağının ıssızlığına dönerken yüzümü, Yılkı Atı’nın E Yayınları’ndaki ilk basımının (Ekim 1970, 142 s.) satırları arasında geziniyordu bakışlarım...
“Fırtına sargındı. Hırsını kolay kolay yeneceğe benzemiyordu. Her köy büyük bir hapishane, her ev kapısı kilitli koğuşa benziyordu. Acı yel bacalardan dilini ocaklara uzatıyor, alevi söndürüyor, dumanı yiyenler gözleri kapalı öksüre öksüre kapı yönüne fırlıyorlardı. Dirlik dışlık kalmıyordu...”
Sayar’ın bu anlatıcı sesi bana eşlik ederken, bir yeli andıran trenin hızı bozkırda yılkıya kalmış bir doru kısrağı çıkarıyordu karşıma... Biliyordum ki pencereden görünen bir yanılsamaydı... Ama Abbas Sayar’ın anlatıcılığındaki imgelem, sözcüklerinin çınıltısı yepyeni görüntüler çıkarıyordu karşıma...
“... hava eski türküsünü mırıldanmağa başladı,” dediği yerdeydim; Ahmed Güner, Sayar’ın Yozgat Var Yozgatlı Yok (**) kitabına yazdığı “Sunuş”u okurken altını çizdiğim şu satırlarda duralıyorum bir süre:
“Dilde yakaladığı üslup, o yıllarda Abbas Sayar ismini Yozgat dışına taşıyacak olan Yılkı Atı romanı 1954’te Bozok gazetesinde tefrika edildiğinden beri kitaplaşmadığı için pek bilinmiyordu. Oysa Yozgat’a özgü kelime ve deyimlere fevkalade hakimdi. Şairdi. Şiirde yakaladığı müzikalite onu Cumhuriyet dönemi Yozgatlı şairlerinden en önde geleni yapmıştı. Rind-meşrep ve meclisarâ bir insandı. Bu yönü Abbas Sayar’ı teklifsizce bilâtefrik insana götürmüştür.”
Yazın tarihimize, bir anlatıcı olarak Abbas Sayar’ın edebi birikiminin arka planına önemli kayıt düşüyordu oğlu Ahmed Güner Sayar.
Dostum Oktay Şimşek’ten, Yozgat’ta geçen günlerindeki Abbas Sayarlı anılarını dinlemiştim... Onun kendine özgü kişiliğinin, hayata karşı duruşunun, doğduğu kente bakışının ve o kenti / insanını / doğasını yazmasının öyküsüydü bu dinlediklerim...
Sonrasında, Yılkı Atı ve Çelo (Eylül 1972) romanlarıyla karşılaştığım o ilk gençlik okuma çağıma dönmüştüm. Bunu da kendisine, bir Ayvalık sohbetimizde anlatmıştım.
Yozgat Var, Yozgatlı Yok… Abbas Sayar anlatıcılığının kronik arka planını anlatan bir yapıt. İnsanı yaşadığı coğrafyanın gerçekliğiyle ele alırken adeta bir sosyolog, kentbilimci, insanbilimci gibi yaklaşıyor.
Anadolu insanının ruh arkeolojisini yansıtıyor. Doğanın biçimleyici yanlarını, toplumsal yaşamdaki dönüşümün yansılarını ustalıkla anlatıyor. Onun kültür insanı kimliği burada belirgince öne çıkıyor.
O, bir kent / doğa anlatıcısıdır. İnsanı var eden, biçimleyen bu iki temel gerçekliği “yerinden bakışla”, anılar / gözlemlerle bilinç ışığının süzgecinden geçirerek anlatıyor Abbas Sayar.
Bu yapıtı, okurunun, roman ve öykülerine yaklaşımını zenginleştirecek, bir o kadar da düşündürecek niteliktedir. Öyle ki, Abbas Sayar’ı kuşağı yazarlarından (özellikle “köy edebiyatı” kanonik yapısından) ayıran bir manifesto niteliğindedir doğduğu kent üzerine yazdıkları.
Abbas Sayar’ı yerel / bölgesel edebiyatın kurucu yazarlarından görmek gerektiğini düşünürüm. Oradan ulusal / evrensel olana nasıl gidilebileceğini de gösterir bize.
Yaşadığı coğrafyanın kültürel / siyasal/toplumsal katmanlarını bilmeden bir edebiyatın kurulamayacağını da hatırlatır. Okuyun Yozgat Var, Yozgatlı Yok yapıtını, eminim ki, ardından Çelo, Dik Bayır, Can Şenliği, Yorganımı Sıkı Sar yapıtlarına dönük bir okuma yolculuğuna çıkacaksınız…
(*) Bölünmüş Benlik, R.D.Laing; Çev: Ergün Akça, 2012, Pinhan Yayınları, 212 s.
(**) Yozgat Var Yozgatlı Yok, Abbas Sayar; 2007, 158 s.; Eklerle yeni basım: 2020, 144 s.; Abbas Sayar’ın tüm yapıtları Ötüken Neşriyat Yayınları’nca yayımlanmaktadır.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti