Özlem Özdemir: ‘Cumhuriyet devriminin en önemli öznesi kadındır!’
Dr. Hatice Safiye Ali, Prof. Dr. Remziye Hisar, Prof. Dr. Hatece Kâmile Şevki (Aygün) Mutlu, Sabire (Dalyan) Aydemir, Prof. Dr. Hatice Nüzhet (Toydemir) Gökdoğan, Sabiha Rıfat (Ecebilgen) Gürayman, Prof. dr. Belkıs (Antel) Özdoğan, Dr. Pakize (İzzet) Tarzi, Fatma Hikmet İşmen, Prof. Dr. Fatma Selma Soysal, Prof. Dr. Dilhan (Ege) Ezer Eryurt ve Prof. Dr. Türkan Saylan... Özlem Özdemir, Kadınlar Cumhuriyet’i-Bilimde Öncü Kadınlar’da (Doğan Kitap), alanında öncü 12 Cumhuriyet kadınının ayrıntılı portresini çıkarıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadınların haklarını, yaşamlarını inceliyor, “Cumhuriyet kadınlara ne sağladı?” sorusunu yanıtlamaya çalışıyor. Cumhuriyetin 100. yılına armağan ettiği kitabında Özdemir, Cumhuriyeti “kadın devrimi” olanak nitelendiriyor ve kadınlara da şu uyarıyı yapıyor: “Lütfen, aklımızı başımıza toplayalım!” Özlem Özdemir’le kitabının esin kaynağını, Hatice Safiye Ali, Remziye Hisar ve Türkan Saylan özelinde 12 kadının özelliklerini, geçmişte ve günümüzde kadınların ülkemizdeki yerini konuştuk.
Fotoğraf: KAAN SAĞANAK
İLK KADIN DOKTORUMUZ SAFİYE ALİ!
- Kitabınıza Türkiye’nin ilk kadın doktoru Hatice Safiye Ali ile başlıyorsunuz. Aynı zamanda kadın hakları savunucusu Kadın hakları konusunda önemli çalışmalar da yapmış bir isim Hatice Safiye Ali.
Kitapta 12 kadın var ve bu 12 kadının doğum yıllarına göre sıraladım. Safiye Ali’de en erken doğan kişiydi.
Ama tabii ki yaşamı ve mücadelesi beni en çok etkileyen kadınlardan biri. Yaşamında birçok zorlukla mücadele etmiş ama hiç yılmamış bir kadın. Onun gücünden çok etkilendim.
- Safiye Ali’den biraz daha bahsetmenizi istesek? Ve özellikle hangi çalışmalarından, özelliğinden etkilendiniz?
Safiye Ali, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın doktoru. Yurt dışında okuyup Türkiye’ye geldikten sonra diploması onaylanan ilk doktor. O sırada hiç kadın doktor yok. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nda kadınların durumu belli. Kadınların hiçbir hakları, varlıkları yoktu.
Ancak belli bir azınlıktaki kadınların okuma şansı vardı. Yalnızca gayrimüslim kadınlar doktorluk yapabiliyorlardı. Ve doktor olmak istiyorsanız yurt dışına gitmek zorunda kalıyorsunuz. Safiye Ali de doktor olmak isteyip yurt dışına kadınlardan biri oluyor.
Gittiğinde ve döndüğünde iki farklı ülke görüyor. Savaşta doğan, büyüdüğünde kadınların hiçbir hakkı olmayan bir ülkeden kadınların hakkı olan, erkeklerle kadınların arkadaş olduğu, uygar bir ülkeye gidiyor. Ülkesine döndüğünde de, Kurtuluş Savaşı veren bir ulus görüyor ve onun parçası olmak istiyor.
Atatürk önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ne okumuş bir kadın olarak katkıda bulunmak istiyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yüzde 80'lere varan çocuk ölüm oranını azaltmak, çocukları yaşatmak için “Süt Damlası” adlı bir kurum kuruluyor.
Safiye Ali o kurumun en önemli kişilerinden biri. Fakir kadınlara ücretsiz yardım ediyor, onlara çocuk bakımı konusunda eğitimler veriyor. Safiye Ali özellikle bu yaptıklarıyla beni çok etkiledi.
CUMHURİYET KUŞAĞININ ÖZELLİĞİ ÖNCÜ VE KURUCU OLMALARI!
- Cumhuriyet’in ilk kuşağından hep bu bilinçle hareket etmiş kadınlar okuduklarımız.
Elbette. Yalnızca Safiye Ali değil, o kuşağın en önemli özelliği bu. Ülkenin öncesi ve sonrasını biliyor ve bu ülkeye bir şeyler katmak istiyorlar, ülkeyi geliştirmek istiyorlar. Kitabımdaki 12 kadından hepsi aslında alanında öncü ve kurucu kadınlar. İlkleri başarıp, kendilerinden sonrakilere bir yol açıyorlar.
Portrelerle birlikte Cumhuriyet öncesi ve sonrası kadınların durumunu da anlatıyorum, kadınlar için nelerin değiştiğini gösteriyorum. “Cumhuriyet kadınlara ne sağladı?” sorusunun yanıtını vermeye çalıştım. Kitabın da aslında amacı bu.
CUMHURİYETİN 100. YILINA ARMAĞAN!
- Kitabınızın bu amacını ve esin kaynağını açar mısınız? Cumhuriyet Işığında Söyleşiler, İlham Veren Cumhuriyet Kadınları ve Afet. Bu kitaplarınız daha sosyal ve hatta politik bir alanda da ürettiğiniz metinler. Fakat Cumhuriyet’in ilk yıllarını kadınlar üzerinden anlatan bu kitabınız bilime odaklı.
İki nedeni var. Birincisi, Cumhuriyetimizin 100. yılındayız ve ben bu önemli bir yıla bir armağanım olsun istedim. İkincisi, ülkemizin geldiği şu son noktada bilimden uzaklaşmamızın ne kadar ağır sonuçlar yarattığını gördük.
Eğitim kalitesinden sağlık hizmetine, gençlerin ülkemizden gitme isteğinden bilim insanlarımızın beyin göçüne, var olmamaları gereken türlü türlü tarikatların etrafta cirit atmasına kadar Cumhuriyet’in bütün kurucu değerlerine aykırı bir şekilde büyük bir geri gidiş var. Oysa ki Atatürk, bu ülkeyi bilim temelli olarak kuruyor.
Dolayısıyla “Rotamızın yeniden bilime döneceği 100. yılımızda bilim kadınlarının öykülerini anlatmalıyım” dedim ve çalışmaya başladım. Atatürk’ün kadınları açtığı yolu göstermek istedim, bilimin önemini vurgulamak istedim.
Bir kadın olarak da Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki başarılı kadınları anlatmaya çalışıyorum, Cumhuriyet’in ne kadar yaşamsal olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, dünyada bile fen bilimleri alanında erkeklerin egemen olmadığı bir dönemde, kadınlara bilimin yolunun nasıl açıldığını ve bunun önemini anlatmaya çalışıyorum.
‘KADINLARI ÖLÜMSÜZLEŞTİRMEYE ÇALIŞIYORUM!’
- Cumhuriyetin ilk kuşaklarından 10 bilim kadını ile sonraki kuşaklardan yine çok önemli bir bilim kadınını, Türkan Saylan’ı anlatıyorsunuz. Öncelikle kitapta yer vereceğiniz isimleri nasıl belirlediniz?
Bilimsel anlamda her kategoride kimler var, onlara baktım. Tabii sağlıklı veri konusunda en ulaşabildiklerime yoğunlaştım. Ne yazık ki Türkiye arşivsiz bir ülke. Bu kitapları yazmamdaki en büyük motivasyon kaynağım aslında bu. En azından benim bu çalışmalarımla, gençlere, kadınlara, araştırmacılara bir arşiv bırakacağım, ona seviniyorum.
Bir de kendi alanlarında okuyanlar var ama sonuçta mesleklerinde devam etmeyenleri kitaba eklemedim. Şunu diyebilirim son olarak, bu kadınlar öldüler evet ancak ben ölümsüzleştirmeye çalışıyorum.
Fotoğraf: KAAN SAĞANAK
‘TÜRKAN SAYLAN’A YAŞATILANLARI AFFEDEBİLMEM MÜMKÜN DEĞİL’
- Kitabınızda da belirttiğiniz üzere Türkan Saylan’ı sonradan ekliyorsunuz. Türkan Saylan’ın sizdeki ve bu kitaptaki yerini anlatır mısınız?
Türkan Saylan benim için de çok özel bir kadın. Ona yaşatılanları biliyoruz, affetmem mümkün değil. Adı çok kirletildi, buna çok kızgınım. Çünkü bazıları hâlâ onun adı geçtiğinde yutkunuyorlar.
Böyle bir çalışma yapmışken, 100. yıla bir armağan bırakıyorken onun olmadığı bir kitap eksik olurdu, bana yakışmazdı.
Bu çağdan en çok kimi örnek alıyorsunuz diye sorarsanız, Türkan Saylan derim. Çünkü kızları okutmak gibi bir görev edinmişti kendine. Aynı zamanda müthiş bir Cumhuriyet kadını bu çağ için. Dolayısıyla ona bir saygı duruşuydu bu.
- Peki yalnızca Türkan Saylan’ın olacağı bir çalışma düşünüyor musunuz?
Evet... Onunla ilgili bir belgesel çalışma hazırladım. Her şey hazır ancak, maddi kaynak bulmaya çalışıyorum. Çok üzülüyorum. Buradan bir para kazanmak gibi bir niyetim yok ama bunun için bu kadar zorlanmak, Türkan Saylan gibi bir isim için maddi bir kaynak bulamamak beni üzüyor. Ama her şeye karşın bu hayalimi gerçekleştireceğim.
‘BÜYÜK BİR SAHAF TARAMASI YAPTIM’
- Verilere hangi kaynaklardan ulaştınız?
Kitaptaki isimlerin bazıları anılarını kaleme almış, onlardan yararlandım. Haklarında yazılmış kitapları araştırdım. Büyük bir sahaf taraması yaptım. Cumhuriyet tarihi ve dönemin gelişmeleri ile ilgili yazılmış ne kadar kaynak varsa araştırdım. Bazılarının ailelerine ulaştım, onlarla konuştum.
İnternet önemli bir kaynak ama tabii ki internetle yetinmedim. İnternette çok ciddi yanlışlar var. Bir örnek vereyim: Pakize Tarzi’yi internette aradığınız zaman “Boğazı ilk geçen kadın” olarak geçiyor. Ve elinde bir fotoğraf var, onunla paylaşılıyor. Sosyal medyada birçok ünlü isim de bunu böyle paylaştı. İnanmayacaksınız, Pakize Tarzi’nin kızı bile öyle olduğunu söylüyor.
Ancak ben bu fotoğrafın izini sürdüm. Pakize Hanım anılarında o gün katıldığı o yarışta ikinci olduğunu yazıyor. Fotoğrafı da araştırdığınızda 1930’larda ABD’deki bir film setinden alındığı ortaya çıktı.
ÇARŞAF ALTINDA, KAPALI KAPILAR ARDINDA BİR YAŞAM!
- Remziye Hisar... Darülfünun’da “fen” okuyan bir bilimkadınımız. Kariyeri uğruna, evlilik özelinde toplumsal baskıyı ellerinin tersiyle iten ve sancılı bir yolculuğa çıkan bir kadın. Remziye Hisar’ı odağa alarak Türk kadınının Cumhuriyet yolculuğuna bakınca, kadınlar nereden nereye geldi sorusuna yanıtınız?
Remziye Hanım’ın o dönem koşullarına göre “evlilik” baskısı altına alınması normal. Çünkü kızların okuması hatta yüksek okula gidip meslek sahibi olması kültürü yok. Meşrutiyet’le birlikte başlayan hareketlenme ile bir kıpırdanma var. O da yalnızca kız öğretmen okullarına öğretmen yetiştirmek amacıyla gönderilen kadınlardan bahsedebiliriz.
Remziye Hanım da o eğitimi almak istiyenlerden birkaçı. Kimya okumak istiyor. Bu de önemli bir ayrıntı. O kadar kapalı bir toplumda, küçük yaşta herkesin bir hedefi var.
Dolayısıyla Remziye Hanım evlenmek istemiyor ve Bakü’ye gidiyor. Orada aşkını bulup evleniyor bu da başka bir ironi ama en azından istediği biri oluyor. Bakü’den geldikten sonra da Türkiye’nin ilk kimyageri oluyor. Dünyada kimya dendiğinde ilk söylenen isimlerden, Sorbonne Üniversitesi’nden mezun olan ilk Türk kadını.
Fotoğraf: KAAN SAĞANAK
HAYVANLARIN SAYILIP, KADINLARIN SAYILMADIĞI TOPRAKLAR!
- Kadınlarımız tüm bu gücü, bu iradeyi Atatürk’ten ve Cumhuriyet’ten alıyor.
Kesinlikle, bu kadınlar durmuyorlar, inat ediyorlar. Cumhuriyet rüzgârı da eklenince bu fırsatı kaçırmıyorlar. Çünkü öncesi çarşaf altında, kapalı kapılar ardında bir yaşam.
Elbette, Atatürk’ün başlattığı Kurtuluş Savaşı’ndan etkilenmeden olamaz. Çünkü bir güç o. Görüyorlar, bir özgürlük geliyor. Ve o özgürlüğü getiren Atatürk’ü görüyorlar. Biliyorlar, Atatürk’ün kadınların özgür olmasını istediğini biliyorlar.
Çünkü o Atatürk, savaşın ortasında bile Maarif Kongresi toplayabilecek ve o kapalı toplumda kadınları ve erkeklerin ayrı ayrı oturmasını kabul etmeyecek kadar aydın bir lider. Biliyorsunuz o da olay oluyor. Sonrasında Atatürk, “Siz kendinize mi güvenmiyorsunuz, yoksa Türk kadınının faziletine mi?” diye soruyor buna muhalefet edenlere.
Bu kadınların Cumhuriyet ve Atatürk’ten güç almaması olanaksız. Hepsi, tüm benlikleriyle bu devrime sarılıyor, özgürlüklerinin değerini bilip çalışıyorlar. Çünkü hayvanların sayılıp, kadınların sayılmadığı topraklarda dünyadaki hemcinsleriyle aynı statüye kavuşuyorlar.
1935’te Dünya Kadınlar Kongresi Türkiye’de düzenleniyor. O kongrede olan dünyanın diğer ülkelerinden gelen kadınlar, Pakize Hanım’a 1926’da kabul edilen Medeni Kanun’u işaret ederek ne kadar imrendiklerini anlatıyorlar.
Sonuçta biz her şeyi 7 yılda hallediyoruz ve kadınlar toplumun her alanında var olabiliyorlar. İşte oradan; kadınların her 8 Mart’ta dayak yediği, kadınların varlıklarının dahi ayıplı, yasaklı günahkâr sayılabileceği ilkel bir zihniyetin egemen olduğu, sarıklı cübbeli tarikat şeyhlerinin kadınlarla ilgili ileri geri konuştuğu, kadınların kahkasını dert edinenlerin olduğu, kadınların katledildiği ve hukukun buna göz yumduğu, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiği, seçim öncesi 6284 Sayılı Kanun’un kaldırılmasının tartışıldığı bir yere geldik.
Buna nasıl isyan etmeyeyim? Buraya nasıl geldik, inanamıyorum.
‘LAİK CUMHURİYETE SAHİP ÇIKMALIYIZ’
- İsyanın da dile geldiği bir kitap mı Kadınlar Cumhuriyeti?
Bu kitaplarla kadınlara diyorum ki, “Lütfen, aklımızı başımıza toplayalım!” Aynı zamanda özeleştiridir. Suçu yalnızca erkeklere ya da belirli bir gruba atmıyorum. Eğer siz haklarınıza yeteri kadar sahip çıkmazsanız, onu gelip birisi alır. O yüzden bir eleştiridir.
Bu zamana kadar isteyerek ya da istemeyerek, farkında olarak a da olmayarak bu sistemin devamını sağladı kadınlar. Son 20 yıl bir sonuç aslında. Kadınlar bu haklarına sahip çıkmalı.
Son zamanlarda bu kazanılmış hakların şımarıkça ileri geri çekiştirildiğini görüyoruz. “Bu haklar bize verilmedi, biz aldık” gibi cümleler duyuyoruz kadınlardan.
Dolayısıyla biz yalnızca kadınlar değil, erkekler de toplum olarak Cumhuriyet’e sahip çıkamadı. Atatürk yaşamını yitirdikten sonra zaten büyük bir tembellik içine gerilmişti ve 1950’de Demokrat Parti’nin iktidarından sonra adım adım bugüne gelindi.
Anayasa’da yazan “laik Cumhuriyet”e sahip çıkmalıyız.
‘CUMHURİYET DEVRİMLERİNİN İÇERİĞİNDE HEP ‘KADINA ÖZGÜRLÜK’ KAVRAMI VARDIR’
- Kitabınızın önsözünde Cumhuriyet’in “kadın devrimi” savını öne sürüyorsunuz. Biraz açar mısınız bu savınızı?
Çünkü Cumhuriyet devriminin en önemli öznesi kadın. Cumhuriyet devrimlerinin içeriğinde hep “kadına özgürlük” kavramı vardır. Kadını kapsamayan hiçbir değişim olmamıştır. O yüzden kadın devrimidir Cumhuriyet.
Şunu bilmek gerek: Medeni Kanun’un özelinde kadının kılık kıyafetine yönelik bir kanun yok. Bunu kadınların kendileri yapıyorlar, çünkü devrimi içselleştiriyorlar. Çünkü artık bunu yapabilecekleri alan var. Kadın ve erkeği eşit hale getirdiği için, kadına varoluş hakkı verdiği için kadın devrimidir Cumhuriyet.
- Bundan sonraki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Bir iki ay içerisinde bir çocuk kitabım çıkacak. Çocuklar için Afet İnan’ın yaşamını kaleme aldığım “Benim Adım Afet”in devamı niteliğinde bir kitap bu. Cumhuriyet ve kadın biyografileri üzerine bu kitabın devamı niteliğinde bir kitap gelebilir.
Bir de az önce de bahsettiğim gibi Türkan Saylan’ın belgeseli ve Kadınlar Cumhuriyeti kitabından yola çıkarak bir belgesel çalışması düşünüyorum. Yalnızca kitap değil diğer kanallardan da gençlere ulaşabilmeyi istiyorum çünkü gençleri bilgilendirmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü onlarla bu ülkeyi değiştirebileceğiz.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'