Tevfik Fikret kimdir? Tevfik Fikret kaç yaşında ve neden öldü? Ünlü şairin hayatına dair bilinmeyen noktalar...
Gericiliğe karşı hümanizmi savunan, ilerici, özgürlükçü şair Tevfik Fikret'in ölümünün üzerinden 107 koca yıl geçti. İşte, Türk edebiyatına görüşleri, kişiliği ve eserleriyle damga vurmuş Tevfik Fikret kimdir? Tevfik Fikret kaç yaşında ve neden öldü? Ünlü şairin hayatına dair bilinmeyen noktalar...
Tevfik Fikret, yaşamı ve eserleriyle başlı başına bir başkaldırı şairidir. Öyle ki ünlü şair sadece edebiyat dünyasına kazandırdığı eserlerle değil, döneminin çok üstündeki ideolojisi ve duruşuyla da ismini altın haflerle tarihe yazdırmıştır. Gelin, Tevfik Fikret'in yaşamına, bilinmeyenlerine göz atalım.
TEVFİK FİKRET KİMDİR?
Tevfik Fikret 24 Aralık 1867'de doğmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma sürecinde Servet-i Fünûn topluluğunun lideri olan Tevfik Fikret, devrimci ve idealist fikirleriyle Mustafa Kemal başta olmak üzere dönemin pek çok aydınını etkiledi. Türk edebiyatının Batılılaşmasında öne çıkan isimlerden biridir. Farsçada kuş yuvası anlamına gelen "Aşiyan" ismini verdiği kaldığı yer, onun yaşamının son yıllarını geçirdiği ve dev eserlerini kaleme aldığı yerdir.
TEVFİK FİKRET'İN HAYATINI ETKİLEYEN OLAYLAR
- Hac ziyaretine giden annesi Refia Hanım, 1879’da dönüş yolunda kolera nedeniyle ölünce Tevfik Fikret, 12 yaşında öksüz kaldı. Babası, saraya jurnal edilerek Arabistan’a sürgüne gönderildiği için kız kardeşi ile kendisinin bakımını anneannesi ve büyük yengesi üstlendi. Henüz çocukken annesini kaybetmek, onu hayatı boyunca etkiledi. 19 yıl sürgünde kalan babası da sürgünden hiç dönemedi ve orada öldü.
- Aksaray’daki Mahmudiye Valide Rüştiyesinde öğrenimine başlayan Tevfik Fikret, çok dindar bir ortamda yetişmekteydi. Okulu, 93 Harbi yenilgisinden sonra Rumeli’den İstanbul’a gelen göçmenlere tahsis edilince öğrenimine Galatasaray Sultanisinde devam etti. Bu yeni okula girişi hayatında bir dönüm noktası oldu. 11 yıl öğrenim gördüğü okulunda devrin önemli edebiyatçılarından Recaizade Ekrem, Muallim Naci, Muallim Feyzi gibi seçkin öğretmenlerin öğrencisi oldu.
- Mezun olduğu yıl, Hariciye Nezareti İstişare Odası’nda (Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi) katip olarak işe başlayan Mehmed Tevfik, kısa bir süre sonra geçtiği Maarif Mektûbî Kaleminden bir yıl dolmadan istifa ederek ayrıldı. Yeterince çalışmadığını düşündüğünden maaşını reddetti. Bu olay, onun dürüstlüğünü efsane hâline getirdi.
- Kısa bir süre sonra Trabzon Valisi olacak dayısı Mustafa Bey’in 15 yaşındaki kızı Nazime Hanım ile 1890 yılında evlendi, dayısının evine yerleşti.
- Osmanlı Lisanı Öğretmenliği Sınavını kazanarak 1892’de çok sevdiği Mekteb-i Sultânî’ye atanması ile yaşamında yeni bir dönem açıldı. Hükûmetin bütçede kısıntı yapıp memur maaşlarını yüzde on kesmesine tepki olarak 1895'te okuldan ayrıldı, inzivaya çekildi.
TEVFİK FİKRET'İ KORKULARA SÜRÜKLEYEN BAŞLANGIÇ: SERVET-İ FÜNÛN
1895'te Recaizade Ekrem, Fikret'i bir bilim dergisi olan Servet-i Fünûn'un sahibi Ahmet İhsan ile tanıştırdı ve onları dergiyi bir edebiyat dergisi hâline getirmeye ikna etti. Şair, bu arada 1895 yılının Haziran ayında oğlu Halûk'un doğumuyla baba oldu. O sıralarda sanat yaşamının en verimli devresini yaşamaktaydı.
Tevfik Fikret'in yönettiği derginin etrafında yenilikçi bir grup aydın toplanmıştı ve dergi, bu sanat topluluğuna ismini verdi. Sanatta hem içerik hem biçimde atılım yapmayı ilke edinen, ağdalı dilleri ve karamsarlığı ile tanınan topluluğun hareketine ise Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) denildi. Bu ekolde Fikret'in yanı sıra Halit Ziya, Cenap Şahabettin, İsmail Safa, Mehmet Rauf, Samipaşazade Sezai, Hüseyin Cahit, Ahmet Şuayip, Hüseyin Siret gibi isimler bulunuyordu. Kurulan bu topluluk, siyasal eylemlerden uzak görünüyordu ancak zamanla Fikret'in şiirlerindeki toplumsal boyut arttı, ulusalcılık ön plana çıktı.
KARANLIK BULUTLAR: YENİ ZELLANDA'YA YERLEŞME FİKRİ
Tevfik Fikret, 1896 yılı sonlarında Robert Kolej'inde Türkçe dersleri vermeye başlamıştı, bu görevi ölümüne dek sürdürdü. Okul dışında kalan tüm zamanını dergiye veriyordu. O günlerde dostu İsmail Safa’nın evinde okuduğu Abdülhamit karşıtı bir şiiri, gözaltına alınmasına yol açtı. Evi arandı, söz konusu şiir bulunamayınca birkaç gün sonra serbest kaldı. Çok geçmeden Robert Kolej'de bir çaya karısıyla birlikte gitmesi bahane edilerek gözaltına alındı. Bu olaylar, Fikret'te inziva düşüncesini derinleştirmişti.
SERVET-İ FÜNÛN KAPANIYOR
Dostları Hüseyin Cahit, Mehmet Rauf, Hüseyin Kazım, Dr. Esat da düşüncelerine katıldı. Birlikte Yeni Zelanda'ya gitmeyi; bu gerçekleşmeyince Hüseyin Kâzım'ın Manisa'daki çiftliğine yerleşmeyi düşündüler ancak Tevfik Fikret vazgeçince arkadaşları da vazgeçti. Servet-i Fünûn yönetimini artık Hüseyin Cahit üstlenmişti. Birkaç ay sonra Servet-i Fünûn, Hüseyin Cahit'in Fransız İhtilali üzerine bir çevirisi yüzünden kapatıldı ve grup tamamen dağıldı.
İSTANBUL'U KÖTÜLEYEN TEK ŞAİR, AMA NEDEN?
Servet-i Fünûn'un kapanması, baskılı yönetimden duyduğu karamsarlık, arkadaşları Hüseyin Siret ve İsmail Safa'nın sürgüne gönderilmesi, 1902'de kız kardeşi Sıdıka'yı kaybetmesi, babasının Irak'a sürülmesi ve 1905'te babasını da kaybetmesi, Tevfik Fikret'i çok yıpratmıştı.
İstanbul’u ahlaksızlıkla suçlayıp lanetleyen ünlü "Sis" şiirini 1902 yılında İstanbul'un sisler altında olduğu bir günde yazdı. Şair, bu şiirinde “istibdat rejimini” eleştirmiştir. Aslında Tevfik Fikret'in korkusu ve nefreti İstanbul değil, onu derin bir umutsuzluk ve karamsarlığa sürükleyen baskılardır.
Sis olayı İstanbul’da sıkça görülen bir durumdur. Sis İstanbul için özel bir durum ifade eder. Şehir normalde bile büyük ve ürperticiyken bir de sise büründüğü zaman daha da ürpertici bir duruma gelir. Sis burada dönemin siyasi yapısını temsil etmektedir.
TEVFİK FİKRET'İN YARATTIĞI DÜNYA: AŞİYAN
Sıkıntılar içindeki şair, inziva düşüncesini gerçekleştirmek için Kadırga'daki konağın satışından elde ettiği parayla Robert Kolej'in yamacında, Rumelihisarı'nda planlarını kendi çizdiği bir ev yaptırmaya başladı. Üç katlı ahşap yapının inşaatı, 1905'te tamamlandı. Günümüzde müze olarak hizmet veren eve eşi ve oğlu ile birlikte yerleşti. Toplumla arasına bir mesafe koyabileceği, mesleğine devam edebileceği, ülkenin gidişatını uzaktan izleyip eser üretebileceği bu mekana Aşiyan (yuva) adını verdi. Evinin bahçesine gömülmeyi vasiyet etti.
Tevfik Fikret için artık millet, din, tarih, kahramanlık gibi kavramlar anlamsızlaşmaya başlamıştı. "Tarih-i Kadîm" şiirini din ve tarihe karşı, "Lahza-i Teahhur"u Ermenilerin 1905'te Sultan II. Abdülhamid'e düzenledikleri suikastın başarısızlığına duyduğu üzüntü üzerine yazdı ancak II. Meşrutiyet'in ilanına kadar bir daha hiç şiir yayımlamadı.
2.MEŞRUTİYET, 2.HAYAL KIRIKLIĞI
Meşrutiyet'in ilanı, Tevfik Fikret'in inzivadan çıkmasını sağladı. Selânik'teki İttihat ve Terakki yönetiminin isteği üzerine Meşrutiyet'in ilanından 13 gün önce "Millet Şarkısı" adlı marşı yazmıştı. Devrimin habercisi olan bu marş elden ele dolaştı. Meşrutiyet'in ilanından sonra "Rücu (Geri Alış)" adlı şiirini yazarak İstanbul'a savurduğu lanetleri geri aldı.
KENDİNİ OKULA ZİNCİRLEDİ
Tevfik Fikret, o yıllar Mekteb-i Sultânî Müdürlüğü görevini kabul etti. Okula getirdiği yenilikler şikâyete yol açmıştı. Toplantı salonunu mescidin üzerine yaptırdığı gerekçesiyle basının büyük eleştirilerine uğradı. 31 Mart Olayı patlak verdiğinde Fikret, ayaklananların okulu yıkacakları haberini alınca "Sultaniyi yıkmak için önce beni yıkmak lazımdır." diyerek okulun önünde ayakta dikilmiş, bir söylentiye göre kendisini okulun demir kapısına zincirlemişti.
Daha sonra yaşadığı bir anlaşmazlık sebebiyle bu görevini de bırakmak zorunda kaldı. Fikret, Meşrutiyet yönetiminden hayal kırıklığına uğramış, artık İttihat ve Terakki yönetimine muhalif olmuştu. 1911’de yayımladığı "Halûk’un Defteri"nde artık tek umudu olarak gördüğü gençliğe seslenen ve onlara çalışkanlığı, yurt sevgisini öğütleyen şiirlere yer verdi.
TEVFİK FİKRET'İN RAHİP OĞLU
Oğlu Haluk’un doğumundan itibaren onun ileride milleti bilgisiyle aydınlatacak bir kahraman gibi yetişmesini arzulayan Tevfik Fikret, 1909 yılında on dört yaşındaki Halûk’u elektrik mühendisliği eğitimi alması için İskoçya’nın Glasgow kentine gönderdi.
Oğlunun vatan ve millet için faydalı bir birey olması arzusunu “Halûk’un Vedâı” ve “Promete” adlı şiirlerinde dile getirdi. Ne var ki Haluk, yanına yerleştirildiği Hristiyan ailenin etkisi ile din değiştirip Hristiyanlığı seçti ve babasının düşlediğinden çok farklı bir yaşam sürdü. 1913 yılında Amerika’ya gidip ailesine izini kaybettirdi, 1916’da Michigan Üniversitesinde makine mühendisliğinden mezun oldu. Tekrar ülkesine dönmeyen Halûk Fikret, 1943 yılından sonra kendisini dine verip, rahip oldu ve 1965 yılında Orlando'da, Park Lake Presbiteryen Kilisesi rahibi iken hayatını kaybetti.
SON YILLARI
Şair, 1912’de, Trablusgarp Savaşı nedeniyle meclisin feshedilmesine karşı öfkesini "Doksan Beşe Doğru" adlı şiirinde ifade etti. Bu şiiri, Nüzhet Sabit’in çıkardığı Vazife dergisinde yayımlandı. Şiirinde meclisin kapatılmasını, 36 yıl önce (hicri 1295 yılında) II. Abdülhamid’in meclisi kapatmasına benzetiyordu.
Yalnızca padişahı değil, İttihat ve Terakki'yi de son derece sert biçimde eleştirmekteydi. Eleştirilerine, devrin yolsuzluklarını dile getiren “Hân-ı Yağmâ”, yanlış bir kararla I. Dünya Savaşı’na girilmesini yeren “Sancak Şerîf Huzûrunda” şiirleriyle devam etti.
Mehmet Akif’in kendisine Süleymaniye Kürsüsünde adlı şiirinde yönelttiği suçlamalara 1914'te kaleme aldığı “Târih-i Kadîm’e Zeyl” adlı ünlü şiiriyle yanıt verdi.
GALATASARAY SPOR KULÜBÜ İLE İLİŞKİSİ
1908-1909 yılları arasında Galatasaray Spor Kulübü'nün hami başkanı olarak kulübü koruyucu şekilde davranmış, dönemin şartlarından etkilenmemesi için elinden geleni yapmıştır.
BASKILARA DAYANAMADI
Fikret’in şiirleri devrin yöneticilerini kızdırmış ve şairin muhafazakâr çevrelerden ağır eleştirilere uğramasına sebep olmuştu. Bu olumsuz tepkiler şairde büyük bir moral çöküntüsüne sebep oldu ve şairin sağlığı bozuldu. Tevfik Fikret, kayınpederi Mustafa Efendi'ye Aşiyan’daki evinin bahçesine gömülmeyi vasiyet etmiş olmasına rağmen Aşiyan'ın sonradan kimin eline geçeceği konusundaki şüphe ve endişeler nedeniyle Eyüp'teki aile mezarlığına gömüldü. Mezarı, 1945'te müze yapılan evine 24 Aralık 1961’de geçirildi.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi