'Yazınsal yolculuk dünyaya baka baka gerçekleşir!'
Eleştirmen ve yazar Çiğdem Ülker, edebiyatla ilgili düşüncelerini hem dilbilgisel hem de kuramsal düzlemde ele aldığı Yazmak... Zamanı Aşmak (Remzi Kitabevi) kitabıyla okuyucunun karşısına çıkıyor. Genç yazarları, yazarlıkta ilerlemek isteyenleri edebiyat yolculuğuna davet ediyor. Çiğdem Ülker’le, yazarlığın yaratıcı dünyasını besleyen etkileri, kalemin yolculuğunu kavramaya çalışmanın sonu olmayan, zamanı aşan bir serüven olduğunu vurguladığı kitabı hakkında konuştuk.
“SANATÇI ÖNCE TAKLİT EDER,
ESİNİNİ DOĞADAN ALIR”
- Mitlerin yazmaya ve anlatmaya olan etkisini, kitabınızın daha ilk sayfalarında kaleme alıyorsunuz. Mitosların kalem oynatıcılar için önemini ve kitabınızda niçin buradan başladığınızı sorarak başlayalım söyleşimize.
Mitoslar, destanlar, masallar. İnsanın dayanışma, buluşma gereksiniminin ilk ürünleri. Evrenin oluşumunu ve insanın kaderini anlatmaya çalışan ozanların bu mitolojik anlatıları edebiyatın ilk ürünleri sayılabilir. Birlikte yaşamak için gerekli erdemler ve yaşama alışkanlıkları Doğu’nun ve Batı’nın mitoslarında neredeyse aynıdır. Bellidir; bunlar ortak insanlık mirasıdır ve edebiyatın, felsefenin ilk adımlarıdır.
Sanat; sözle, sesle ya da bir başka malzemeyle hayatın bir benzerini yapmaktır, öykünmedir der ustalar. Doğrudur. Sanatçı, önce taklit eder, esini doğadan alır sonra, gördüğü doğanın, yaşadığı olayın benzerini yapar. Edebiyatçı da ancak çağlar sonra doğayı ve nesneleri soyutlamayı, düş gücünün sınırlarını metne taşımayı başaracaktır.
- Kitabınızın önemli bir bölümünü dilimizin anlatım olanaklarına ayırıyorsunuz. Renk adları, doğayla iç içelik, sokak ve mahalle adları, aile adları gibi birçok örnekle de destekliyorsunuz vargılarınızı. Türkçemizin anlatım olanaklarını anlatırken neleri öncelediniz/dikkate aldınız?
Türkçe, güçlü kurallar dizgesiyle, yapım eklerinin işlevselliğiyle zamanı yakalar, günceli gözden yitirmez. Mitolojisiyle, yüzlerce yıllık halk edebiyatı verimleriyle, şiir geleneğiyle insandan uzağa düşmez. Bütün diller gibi kendine özgü bir dünya anlayışı ve anlatışı vardır ayrıntılandırma gücü dikkat çekicidir. Sözcük dağarcığı varsıldır, Türkçe edebiyat dili olarak yazara olanaklar sunar.
- “Dilin dört yönü nasıl besler yazarı?” sorusundan yola çıkarak yaratıcı yazına adım atan/atmak isteyenlere bazı önerilerde bulunduğunuz bölümden esinle sorarsam, konu edilen dilin dört yönünü ve nasıl beslediğini okuyucularımız için de açımlar mısınız?
Dinleme, konuşma, okuma, yazma, dilin dört yönü olarak düşünülür. Dil bilimciler bu dört aşamayı farklı yönlerden ele alır. Yazar da başkaları gibi dinleyerek, okuyarak, konuşarak dünyayı kavrar ve yazarak yola koyulur. Bunlar metne giden yolun duraklarıdır ve yazma eylemini besleyen kaynaklardır. Dinleme, konuşma ve okumanın yazmayı doğrudan etkilemesi tartışılamayacak kadar açıktır.
“EDEBİYAT, HAYATIN NORMAL
KÜÇÜK RASTLANTISALLIKLARINI
BİLE ONAYLAMAZ”
- Kuşkusuz ki kurmaca yazının en önemli noktalarından birisi kurgu aşaması. Kurgu ve kurguyu oluşturan olay-olay örgüsü-tip-karakter gibi etmenleri kitabınızda nasıl ele aldınız?
Kurgu, bütün metinlerin ve edebiyatın gereksindiği yapı özelliğidir. Klasik edebiyatta serim-düğüm-çözüm dizilişindedir. Önce ana hatlar ortaya konur, kişiler tanıtılır ve gelecek entrika hissettirilir ve çatışma belirginleşir. Kim, ne olacak, nasıl olacak soruları ilgimizi çekerse okuma eylemi devam eder kitabı elimizden bırakamayız.
Sağlam kurgu, her olayın ve çatışkının nedenlerini ortaya koyar. Kurgudaki her unsur birbirinin içine girmiş, sıkıca istiflenmiştir. Birini bile çıkaramayız, kurgunun mantığı buna izin vermez.
Kurgu; metnin omurgasıdır. Yapıtın düşsel ve düşünsel yapısı kurgusu sayesinde görünür olur. Kurgu, metinlerin son aşamada birbirine eklemlenmesiyle de oluşabilir. Neden olmasın? Yaratıcı sürecin durakları ve metin sanatçının özgür ve özgün eyleminin sonucu değil midir?
Yazınsal yolculuk dura kalka, dünyaya baka baka, silerek ve yeniden yazarak gerçekleşir. Her basamakta gerilim tırmanacak yeni sorular ve durumlarla karşılaşılacaktır. Tesadüflere gelişen kurgunun yaratıcı ruhu eksiktir.
Roman elbette kurmacanın ve hayalin ta kendisidir ama olayların ve sonuçlarının gerçek hayattan daha inandırıcı sunulması gereklidir. Edebiyat, hayatın normal küçük rastlantısallıklarını bile onaylamaz, bunların metni yapaylığa ve yüzeyselliğe sürüklediği düşünülür.
- Mekân ve zamanın anlatıdaki rolüne de değiniyorsunuz. Mekân ve zaman ilişkisini ele alış biçiminizi bu sayfalardan da anlatır mısınız?
Mekân, karakterin içinde devindiği ortamdır. Kişiler değişir, dönüşür, ama mekânın simgesel anlamı aynı kalır, çünkü mekâna sinmiş duygu, okurda aynı çağrışımları uyandırır. Doğduğu çevre, kişilik şekillenmesinde rol oynar. Bireyin seçimleriyle, yaşadığı mekânın yadsınamaz ilişkisi vardır. Kişi düşündüğü gibi yaşamaz, yaşadığı gibi düşünür diyen Marks’ın tespiti sosyal sınıfın izlerinin bir damga gibi benliğimize kazındığını, zamanla üstü örtülse de derinin altında saklı durduğunu düşündürür.
İbn Haldun da Marks’ınkine benzer bir olguya işaret eder ama o coğrafyadaki zaman da önem taşır.
“ZAMAN, METNİN ÜSTÜNDE
DEMOKLES’İN KILICI GİBİ
ASILI DURUR”
Yeni zamanlar farklı romanlar yazdırır. Zaman metnin üstünde Demokles’in kılıcı gibi asılı durur çünkü yapıtın samimiyetini, sahiciliğini belirleyen metnin zamanıdır, yazarı her satırda sınar. Yazar zamanı gözden yitiremez, çağına ait her şey metne sızar, sızmalıdır da zaten. Her kitap kendi zamanının yansısıdır çünkü. Tragedyalardan beri böyledir bu. Modern filozoflar zamanın düz bir çizgi değil de mekânları hatırlatan bir anılar toplamı olduğuna da işaret ederken edebiyat metinleri bunu kanıtlarcasına yazılır. Kişiler de yazarın sınır koyduğu zamanın ve mekânın içinde var olur. Adı ister “post truth” ister “post psikanalitik” olsun edebiyat, güçlü bir tanıklıkla zamanı izlemeye çalışır.
- Yazmak… Zamanı Aşmak kitabınızın, yaratıcı yazarlara ya da yaratıcı yazarlığa adım atmak isteyenlere, nasıl bir katkı sağlayacağını düşünüyorsunuz?
Yazmak; yarının kapısını aralamak, ömrümüzün sınırını aşmak, zamanın kilidini açmak demek. Kalemle buluşmak, dilin sonsuz evreninde kendimizi bulmak demek. Diller farklı da olsa yazı hepimizin varlık evi, yaşadığımızın kanıtı. Onun kaynağına ulaşmak, sözcüklerin sırrına varmak, okumak ve yazabilmek hayatın en güzel yüzü. Edebiyat insanın ortak düşü. Yazmak… Zamanı Aşmak hem dilbilgisel hem de kuramsal düzlemde ilerliyor. Yazıya geçirebildiklerim zamanın ve unutmanın elinden kurtarabildiğim kendi izlenimlerim. Edebiyatın ne olduğunu; kalemin yolculuğunu kavramaya çalışmak sonu olmayan, zamanı aşan bir serüven. İster kitapları sadece seven biri, ister bir yazı yolcusu olarak okuyun; edebiyatın davetini, sözcüklerin sihirli çağrısını ve yazarının nefesini duyacaksınız.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması