Barış, nasıl ‘savaşa’ döndü!

Barış, nasıl ‘savaşa’ döndü!

11.09.2025 16:46:00
Güncellenme:
Cumhuriyet Spor
Takip Et:
Barış, nasıl ‘savaşa’ döndü!

Süper Lig ekiplerinden Galatasaray'da forma giyen milli futbolcu Barış Alper Yılmaz'ın NEOM kulübüne transfer olmak istemesinin ardından yaşananlar spor gündeminin üst sırasındaki yerini koruyor. Spor ve sporcu iletişimi uzmanı Aslı Kaşeler, yaşananları yorumladı.

Galatasaray’ın yıldızı oyuncusu Barış Alper Yılmaz’ın NEOM kulübüne transfer olmak istemesinin ardından yaşananlar spor gündeminin üst sırasındaki yerini koruyor. Milli futbolcunun menajerinin adeta Sarı-Kırmızılı yönetimi suçlayan açıklamaları ve Barış Alper’in uzun süre sessiz kalması Galatasaray taraftarının tepkisine yol açtı. 25 yaşındaki oyuncu bir süre önce kendine göre gerekçelerini sayıp Sarı-Kırmızılı camiadan özür dilese de bunun ne kadar kabul görüp görmediği henüz bilinmiyor.

İşte bu noktada artık profesyonel dünyanın çok ötesine geçen futbolda iletişimin ne kadar önemli bir unsur olduğu gerçeği yeniden ortaya çıktı. Biz de yıllardır iletişim sektöründe üst düzey danışmanlık yapan, spor ve sporcu iletişimi uzmanı Aslı Kaşeler’in, Barış Alper Yılmaz konusunda yaşananları yorumlamasını istedik. 

İşte Aslı Kaşeler’in tespitleri:

Galatasaray taraftarı ile ‘müşteri’si ikiye bölündü. Bir kısmı; sahada Barış’a duyulan ihtiyaç nedeniyle olması gerektiği gibi özür dilememesine rağmen varlığını kabulleniyor; bir kısmı ise yayınladığı açıklamanın samimi bir özür barındırmadığı için Barış’ın eski değerinde olamayacağını iddia ediyor. Bir kısmı, yerine yeni alınacak bir futbolcunun maliyet/performans analizinde daha pahalı ve riskli olacağına inanıyor; diğer kısmı parayı armaya tercih eden gönderilmeli, kadro dışı bırakılmalı, altyapıda burnu sürtülmeli diyor. 

“ÇELİŞKİ VE ÇIKARLAR”

İnsan unsurunun olduğu her yerde, çıkar ve çelişki vardır. Çelişki ve çıkarlar; prensipleri, hedefleri ve niyetleri sorgulatır, yeniden dizayn eder veya meşru zemine oturtmaya çalışır. 

Affedilmiş gibi gösterilse de; ağzıyla kuş tutsa bundan sonra yaranamayacak da olsa Barış Alper Yılmaz, kendisini bu süreçte yanlış yönetenlerin ya da henüz toy ve acemi olan dünya görüşünün kırdığı testiyi onarabilecek mi? Eski günahları veya yeni hatalarının gölgesi, onu geleceğinde rahat bırakacak mı?

“ARTİSTİK HAREKETLER DE YÖNETİLMELİ''

Barış Alper bilindiği kadarıyla, kendisine yatırım yapan, hırslı, ‘deli’kanlı, başarıya aç bir futbolcu. Beslenmesinden atletik performansına, fiziki gelişiminden mental korunaklığına kadar, aslında bir sporcunun tüm teknik hareketlerine para, zaman ve emek harcayan bir sporcu. Oysa ki artık bu teknik hareketler kadar artistik hareketler de yönetilmeli. İletişim, pazarlama, psikoloji, hukuk, ekonomi; teknikleri besleyecek hatta destekleyecek dünyadaki tüm isim yapmış sporcuların ana yatırım alanları. 

Alanında başarılı her branşta profesyonel sporcunun bir ekibi var. Beslenme uzmanı, özel antrenör, iyi yaşam uzmanı, stil danışmanı, psikolog, iletişim uzmanı, avukat, muhasebe ve mali müşavir bu ekibin olmazsa olmazı. 

Tüm bunların olmadığı, işin kitabına ve uzmanlığa göre yönetilmediği, fikrin ve yorumun bilgi gibi algılandığı, hikayelerin gerçek gibi sunulduğu bir ortamda bir soru daha soralım: 

Anadolu’nun şahsına münhasır bir yerinden gelen, belli bir gelir seviyesinde yaşam sürmüş, kısıtlı ve sadece zorunlu eğitimi alabilen, yeteneğini ekmeği gibi gören, imkanları ve gelecek yönetimi geçmişiyle müsemma bir Türk sporcusunun hedefi; 

Kitlesel bir spor kulübüne sadık, her daim hazır ve istikralı, sürekli artan beklentileri yöneten biri olmak mı?

En ufak bir hatada geçmiş tüm başarıları ve katkıları hiçe sayılırcasına sanalda linç edilmek sahada yuhlanmak veya ıslıklanmak mı?

Vatandaşı olduğu ülkede kimliğinden dolayı ikinci sınıf topçu muamelesi görüp; değeri her geçen gün düşen bir kurdan hayat kurmaya çalışmak mı?

Her geçen gün artırmaya ve korumaya çalıştığı özgüvenine rağmen sürekli törpülenmeye çalışılan aşağılık kompleksini yönetmeye çalışmak mı?

Zekâsı ve klavyesi aynı yaşta olan ama kendisini racon kesecek yetkinlikte görenlere karşı sürekli mücadele etmek mi?

Star oyunculara karşı varlığını ve kredisini her maç sonrası sıfırdan başlarcasına kanıtlamaya çalışmak mı?

‘Madem topçusun o zaman özel hayatın da yok’, ‘benim gibi elini sallasan ellisi’ diyemeyeceğin için sürekli yargılanmak ve belaltı ithamlara maruz kalmak mı?

Muhatabın olan teknik, sportif, idari unsurlar, senin geleceğine dair, gündeme ve tepkiye göre karar verip seni yaşından çok büyük kitlelerin önüne attığında mücadele etmeyi beklemek mi?

Zor zamanında yanında duran, hiç kimse yokken omuzuna el koyan insanlar ‘tu kaka’ edilirken vefa göstermen mi?

Yaşama amacı, sadece evladının huzuru ve mutluluğu; başarısıyla gururu olan bir anne ve babaya dualarının karşılığında bir rahatlık verme arzusu mu?

Yoksa;

Yeteneğiyle doğru işler yapıp, geldiği yeri unutmadan ama geleceğine de yatırım yapan ve önüne gelen fırsatları aynı bu yazıyı okuyanlar gibi değerlendirmek isteyen gencecik, bu ülkenin yetiştirdiği, camiasının başarılarında yer almış bir sporcunun beklenti ve gelecek yönetimi mi?

“KRİZLER, BOŞLUK SEVMEZ”

Soruların cevapları çok net. Sorunun teşhisi de çok net. Barış ve Barış markasını yönetenler, belki işleri olması gerektiği ve kuralına uygun sürdürdü ancak bunu doğru anlatıp, iletişimini doğru yapamadılar. Krizler, boşluk sevmez çünkü muhataplarınca yönetilmeyen krizleri, başkaları taraflar adına yönetmeye kalkar. O zaman da savunma mekanizmaları devreye girer ve hasar artmasın diye kavga başlar. Barış yönetemediği iş ve iletişim krizini, ‘savaş’a çevirmeyi tercih etti. 

Barış, özür dilemeliydi... İçten, samimi, duyguyu ön plana koyan. Daha özür dilemeden ‘bak valla billa affedeceğim yeter ki özür dile’ diye bekleyenlerin netliğinde dilemeliydi özrünü. Doğru zamanda, niyetini ve beklentilerini doğru ifade edemediği için; başından sonuna kadar acemice sessiz kalıp iletişimini yönetemediği ve en yapılmaması gereken sessizliği tercih ettiği için; kendisine ve yakınlarına verilen sözlere inanıp değişen koşullara zamanında müdahale edemediği için; tüm bunları yöneteceğine inandığı ama onu yerin dibine sokan yancılarına karşı gelemediği için; hasarın boyutunu idrak edemeyip garantici takıldığı için; her türlü söylentiye zemin hazırlayıp net duruş sergilemediği için; güvendiği kimseler, ‘beklenti’leri olsun diye çirkefleşirken itibar kaybetmeyi göze aldığı için özür dilemeliydi. Hatta utanmalıydı! 

Kendisi 25 yaşında ne idüğü belirsiz adımlar atıp bedel ödemezken, Barış’ın 25’inde tüm bedelleri peşinen ödemesini bekleyenlerin de Barış’a bir özür borcu var. Heveslendirip, hevesini kıranların ve ihaleyi sadece Barış’a bırakıp ortadan kaybolanların da bir özür borcu var. Çok bildiğini sanıp bilginin kırıntılarıyla Barış’ı yem edenlerin de bir özür borcu var. Etkileşim adrenalini ile ceplerini doldururken temel insan haklarını hiçe sayan obezlerin de bir özür borcu var. Sülalesine yetecek parayı 25 yaşındaki bir çocuğun itibarı üzerinden kazanmak için her yolu mübah görenlerin de bir özür borcu var. Kilo verip sağlıklı yaşamayı, karakter ve gurur diyetiyle zayıflamak sanan bazı ‘abi’lerin de bir özür borcu var. O borç sahiplerini bir görelim bakalım, Barış’a uyguladıkları tarifeyi ve ödetmeye çalıştıkları bedeli; kendileri için çıkarabilecekler mi? Utanabilecekler mi? 

Ezcümle: Testi kırıldı; eser, Japon’ların meşhur hasar yönetimi Kintsugi ile değer mi kazanacak, yoksa ‘ne kadar yetenekliydi ne oldu’ futbolcuları geri dönüşüm kutusuna mı gidecek? Esere değer katacak ile geri dönüşüme gönderecek taraflar aynı. Barış’ın kaderini ve geleceğini belirleyen ise karakteri ve tercihleri olacak…

İlgili Haberler