Ülkü Tamer

Tatilde İstanbul'dan Kaçılmazdı

25 Haziran 2011 Cumartesi
\n

Tarih öncesinden söz etmiyorum, neredeyse daha düne kadar tatil kavramımız başkaydı. Tatil denilince okul tatili gelirdi akla. Öyle koskoca adamların, evli barklı kadınların tatil yapması... Bu, çoğu kimse için anlaşılır şey değildi.

\n

Memurlar yıllık izin kullanırlardı, o kadar. O izni de öyle bir yerlere giderek değil, evde dinlenerek, kahveye çıkarak geçirirlerdi. Meraklısı daha çok kitap okur ya da çiçekleriyle daha çok ilgilenirdi.

\n

Ayrıcalıklar da vardı elbet. İstanbulda oturuyorsanız, yazlık sahibiyseniz, sorun yok. Erenköye, Tarabyaya taşınırdınız. Ya da Adalarda yazlık ev kiralardınız. Orta halliyseniz, hafta sonları Florya plajıyla, Süreyya Plajıyla, Moda Plajıyla, Salacak Plajıyla yetinmek zorunda kalırdınız.

\n

Anadolu kentlerinden birinde yaşıyorsanız, biraz varlıklıysanız ya da üç-beş kuruş biriktirebilmişseniz, bir haftalığına İstanbula giderdiniz.

\n

İlk gün Beyoğlunda bir güzel gezilirdi. Tünel-Taksim arası birkaç kere arşınlanırdı. Mayer Mağazası, Karlman Pasajı ziyaret edilirdi. Oyuncak istiyorsanız Japon Mağazası. Budak Pastanesinde soluk alınır, Anadolunun yabancısı olduğu krem şokola denilen tatlıdan yenilirdi. Sonra mutlaka bir sinema. Seçimde film değil, sinema salonunun görkemi göz önüne alınırdı. Kentinize dönünce eşe dosta anlatmak için.

\n

Göstermek için de Taksimdeki seyyar şipşakçılara fotoğraf çektirilirdi.

\n

Kapalıçarşı da unutulmazdı elbet. Bir gün de oraya, Mahmutpaşaya, Eminönüne ayrılırdı. Son durak Hacıbekir. Kimlere şeker götürüleceği çok önceden saptanmış olurdu. Kutular paketlenirken birer bardak da demirhindi içilirdi. Akrabalar, tanıdıklar Hacıbekir şekeri beklerlerdi. İstanbulun en ünlü pastanesinden çikolata götürseniz o kadar makbule geçmezdi. Burun kıvrılırdı. “Bize bunu mu layık gördünüz gibilerden. Hacıbekir şekeri İstanbuldan hediyenin tek adıydı.

\n

***

\n

İlkokuldaydım. Bir yaz babamın iş için birkaç günlüğüne İstanbula gitmesi gerekti. Seni de götüreyim,dedi. Bana arkadaşlık edersin.”

\n

İstanbulda ilk gün babamın işleriyle geçti. İkinci gün Beyoğlumuzu, sinemamızı yaptık. Akşamüstü Hacıbekiri bile aradan çıkardık.

\n

Üçüncü gün, son günümüz, Karşıya geçelim,dedi babam. Biraz Kadıköyü keşfettik. Sonra bir tramvay. Sahrayı Cedit.

\n

Bir süre sonra Süreyya Plajının önündeydik.

\n

Plaja mı gireceğiz?

\n

Evet, dedi babam. Elindeki küçük çantayı açtı. İki mayo gösterdi. Bunları dün boşuna mı aldık?

\n

Aldıklarımız arasında mayo olduğunun farkında bile değildim.

\n

Ben utanırım. Girmem.

\n

Koskoca Antepli de utanır mıymış?”

\n

İşin içine Anteplilik girince diyecek söz yok.

\n

Bir kabin aldık. Mayolarımızı giydik. Kumlara attık kendimizi.

\n

Hem utanıyorum, hem keyif duyuyorum. Antepe dönünce arkadaşlara anlatacak çok şey çıktı. “Ayda Bir dergisinde gördüğümüz mayolu kadınlar şimdi canlı canlı karşımda.

\n

Sıcaktan bunaldıkça dizlerime kadar denize giriyorum. Sonra duşun altına. Biraz serinliyorum ama her yanıma yapışan kumlar beni perişan ediyor. Nerde Kavaklıkın gölgeli ağaçları...

\n

Babam baktı ki, dondurma filan kâr etmiyor, kalktı. “Hadi, gidelim istersen,” dedi. Beyoğluna çıkar, bir sinemaya gireriz.”

\n

Sonra gülerek saçlarımı okşadı: “Biliyor musun, bu yaşta plaja giden ilk Antepli sensin.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Notlar... 5 Ocak 2013
Yoksul Köylü 29 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları