Özdemir İnce

Nilüfer Hanım’ın türbanı (1)

04 Kasım 2018 Pazar

Cumhuriyet’te yazmaya başlayınca evrak-ı metrukeyi karıştırmak vacip (zorunlu) oldu ve karşıma iki eski gözde çıktı: Nilüfer Göle ve Ahmet İnsel. Odatv’de gördüğüm “Nilüfer Göle Kemalizm’e teslim oldu” (21.06.2017) manşeti ilgimi çekti. Nilüfer Göle, Ahmet İnsel ile yaptığı söyleşide Kemalizm’i “Müslüman Laikliğin en gelişmiş ve evrenselleşmiş biçimi” olarak tanımlamış. Oysa “Müslüman Laiklik” olmaz. Olmayan bir şeyin en gelişmiş biçimi de olmaz!

***

Meğer Ahmet İnsel, Nilüfer Göle ile Birikim dergisinde bir söyleşi yapmış; söyleşinin tamamı T24 internet sitesinde yayımlanmış; Odatv de söyleşinin bir bölümünü aktarırken o manşeti atmış. Tamamını okudum: Nilüfer Göle’nin Kemalizm’e teslim olduğu falan yok.
Bir kez daha anladım ki Nilüfer Hanım ve Ahmet Bey, Laiklik ve Sekülarizmin anlamını bilmiyorlar. Laikliğin liberal özgürlük olduğunu sananlar onu ABD sekülarizmi ile karıştırırlar. Oysa sekülarizmin laiklik ile uzaktan ve yakından ilgisi, ilişkisi yoktur.
Ayrıca laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasından çok daha başka bir şeydir.
Laiklik elbette bütün dinlere eşit mesafede durur; ama dinlerin birbirleri üzerinde, bireyler ve toplumlar üzerinde baskı kurmasına engel olur. Dahası: Sekülarizm’i Laiklik’e karşı kullanmak da şeytanın âdetidir. Anlamak için en basit formül şöyledir:
ABD SEKÜLARİZMİ = Halk + Kilise › Devlete karşı.
AVRUPA LAİKLİĞİ = Halk + Devlet› Kiliseye karşı.
TÜRK LAİKLİĞİ = Dini kamusal alanda sınırlar; birey ve toplumu, anayasa ve yasaları dinin tekçi ve baskıcı şeriatına karşı korur.
Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte İslamcılar bu “koruma”ya karşı çıktılar ve şeriatı Osmanlı’da olduğu gibi, kamusal alanda ve eğitimde egemen duruma getirmek istediler. AKP ve Başyüce’nin “Dava” dediği şey bu nifak eylemidir. Nilüfer Göle işte bunu anlamadı, anlayamadı. “Dava”ya hizmet etti.

***

Nilüfer Göle söyleşide bir itirafta bulunuyor: “Sekülarizmin eleştirisini içeriden yapanlar.../ Dahası siyasi olarak laikliğin otoriter yanlarına, dışlayıcılığına vurgu yapanlar, daha kapsayıcı bir laiklik tanımından, çoğulcu bir toplumdan yana olan biz demokratlar diyelim. Bizlerin şuna inandığımızı düşünüyorum: Sekülerlik ile İslam arasında, ya birisi ya ötekisi gibi uzlaşmazlık taşıyan düşünce kalıplarının bizi bir yere götüremeyeceğine. Yani 1920’lerde sekülarizasyon sürecini takiben gelen 1980’lerdeki İslamizasyon hareketlerinin, birinin diğerini bütünüyle dışlayacağı tezine Türkiye’nin direnebileceğini, alternatif olabileceğini düşündük.../ Bizler toplumun seküler ile dinsel kesimleri arasında var-olan kalın duvarın yıkılmasının, birbirlerini tanımanın bir eklemlenme, bir arada yaşama koşullarını yaratacağına inanıyorduk” diyor.
Bu ifade onun Cumhuriyet ve devrimlerini neden anlayamadığını çok iyi açıklıyor: Laiklik, İslamizasyon ile birlikte yaşayamaz.

***

Oriyantalistler, Cumhuriyet’i ve devrimlerini anlamadıkları gibi saldırgan ve emperyalist nitelikli Selefî ve Vahabî İslam’ı da umursamazlar. Bu nedenle üniversitelerde serbest bırakılan türbanın Türkiye’yi ele geçireceğini akıllarına getirmediler. Bu tehlikeyi gören bizlere düşmanca karşılık verdiler. Sonuç: AKP saltanatında, siyasal türbanın kadını özgürleştirmediği, aksine köleleştirdiği görüldü.
Üç yazıdan oluşan “Nilüfer Hanım’ın türbanı” dizisini bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Nilüfer Hanım’a bir tavsiye: Fransız laikliğinin pirî Henri Pena-Ruiz’in Laiklik Nedir? ve Tanrı ve Marianne adlı kitaplarını mutlaka okumalı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerli ve milli 24 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları