Yazgülü Aldoğan

Seçme ve seçilmeyi hak etmek başka, becermek başka!

06 Aralık 2018 Perşembe

Öğrenilmiş çaresizlik de denilebilir, cam tavan da. Çeşitli psikolojik testlerde ortaya çıkmış: Etrafını cam duvarlarla çevirdiğiniz denek, her dışarı çıkmaya çalıştığında cama çarpıp çıkamıyor. Bir süre sonra o camları kaldırdığınızda artık özgür olduğu halde, dışarı çıkmaya çalışmıyor, çünkü etrafının yine cam duvarlarla çevrili olduğunu ve onlara çarpacağını düşünüyor. Kadınların durumu da biraz böyle diyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve devrimlerle beraber kadınlar eşit haklara kavuştular. Bunların en önemlilerinden biri seçme ve seçilme hakkı. İlk olarak yerel seçimlere katılma hakkı verilmiş 1930’da. Sonra köylerde muhtar olma hakkı ve 5 Aralık 1934’te milletvekilliği. Şaka değil, İsviçre’de bile kadınlar seçilme hakkını daha yeni kazandı! Kadının kendisini yönetecek insanları seçerken sözünü söyleyebilmesi, ağırlığını koyabilmesi, ona artı haklar getiriyor. Kadına yönelik politikalar, haklar gibi. “Ben bilmem, beyim bilir” diyen kadın da var tabii, çarşafının örtüsünü yüzüne çeken, soru soruldu diye. Hatta bizim ayıbımız tabii, Güneydoğu’da, köyde mezrada kadın gitmiyor bile sandığa, muhtar basıveriyor mührü, ampulün göbeğine! Ya da başında kim duruyorsa artık, ona ne deniliyorsa. Zaten başımıza ne geldiyse, ne geliyorsa devrimleri halka tam yayamamış olmak, gerçek çıkarlarının ne olduğunu tam gösterememiş olmaktan gelmedi mi?
Türk kadını seçme ve seçilme hakkını, Avrupalı kadından bile önce aldı da ne oldu, diye soralım tekrar. Cam tavan var ya, başını hep ona çarptı. Erkekler hep omuz attı, kadınlar da nasılsa olmuyor diye biraz arkada durdu. Türkiye, kadına ne yasama meclisinde, ne belediye meclisinde, ne belediye başkanlıklarında hak ettiği yeri vermedi. Türk kadını da bu hakkı söke söke alamadı! Vali varsa bile göstermelik, belediye başkanı sosyal demokrat partide bile, bir iki tane. İşte yine listeler hazırlanıyor, belediye başkan adayları belirleniyor, kadın yok! CHP lütfedip Beşiktaş’a koyacakmış deniyor. Vay be! Gerekçe de hazır: Seçmen istemiyor. Seçmen bıyık istiyor! Seçmen sağcı istiyor, seçmen muhafazakâr istiyor, seçmen dindar istiyor! Ay yeter. Yeter ama gerçekten. Çıtayı indire indire yakında düşük donlu Arap Kadir’i koyacaksınız aday diye. (Bilmiyorsanız bana ne, bir çizgi bant kahramanıdır kendileri.) KADER diye bir dernek var, yıllardır didinip duruyorlar, kadın adayları desteklemek için. Şimdi kafayı muhtarlara takmışlar, en alttan sessiz sedasız gelelim diye herhalde, belediye başkanı olmak için önce muhtar olmaya teşvik ediyor, eğitim veriyorlar. Gerçi muhtarların da pek bir işlevi kalmadı. Saray muhbir olarak kullanıyor onları, zaten kadınları da pek çağırmıyormuş. Bir bildikleri vardır, önce muhtar seçilin, belediye meclislerini zorlayın. Kadının âdet görmesini hastalık zannedip “tedavi edilmelidir” diyen sözüm ona bilimadamları varken işimiz kolay değil, bir cehalet denizinde boğuluyoruz, ama bu adamlara teslim de olmayalım tabii!

Adayın içki sınavı
AKP büyükşehirleri almak istiyor, hele hele İzmir’de yenilmeyi hazmedemiyor ya, bu kez rakıdan girdiler muhabbete. Gâvur İzmir’i nasıl tavlayacaksın? Herkes içkisini içecek, biz karışmayacağız diyerek. İzmirli de hemen oltaya gelecek. Kim diyor bunu? Zeybekci. Denizli Belediye Başkanlığı yaptığı dönem, içmek isteyen tabakhaneye uygulamasını yapmış zat. İçkili bütün mekânları şehir dışına çıkarıp lokantada ailecek bir doğum günü bile kutlanmasını imkânsız hale getiren. İzmirlinin tek derdi rakısını içmek değil ama asıl eski Kültür ve Turizm bakanlarından Bahattin Yücel’in dikkatimizi çektiği bir tehlike var: Yeni düzenleme gerçekleşirse lokantaların içki satamayacak olması! İçki satmak ruhsata bağlı malum. AKP, günaha girmeyelim diye bize içki içirmemeye çalışıyor ya, içkiye vergi üstüne vergi bindirmekle kalmayıp içki ruhsatı almayı da zorlaştırıyor.
Yeni düzenlemeye göre bakanlık birinci sınıf lokantalara işletme belgesi vermeyecek. Tesis el değiştirirse verilmiş olan belgesi de iptal edilecek. Buna karşılık “Gastronomi Turizm Tesisi” belgeli lokantalar alkollü içecek satabilecek. Bu da zincirlere yarayacakmış. Yücel, bu konuya Antalya’da Turizm Kongresi’nde değindiği için oranın ünlü lokantalarını örnek vermiş, ben de Galata’yı örnek vereyim. Galata Meydanı artık çok turistik. Buranın eski esnaf lokantası da kendini yeniledi ve turistik oldu, içki ruhsatı aldı, dolup taşıyor. Zincir falan da değil. El değiştirirse gitti ruhsat! Turistler de tek içki satılan yer olan Migros’tan bira alıp yerlerde oturup içecek. Biz artık çok pahalı olduğu için içemiyoruz, turist de Pakistan olduğumuz için mi içemeyecek? Hâlâ öyle mi bilmiyorum ama bir zamanlar en çok alkollü içki satılan ilimiz neresiydi biliyor musunuz? Konya! Bu ülkenin kodlarıyla oynamayın. Kimin nerede ne yaptığını bilemezsiniz. İnsanların yaşamına da karışmayın!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları