Olaylar Ve Görüşler

Satılmış Vicdani Ret Hakkı

03 Ocak 2015 Cumartesi

Vicdani ret hakkı AKP hükümeti tarafından tanınmamış olsa da anayasanın 90. maddesi üzerinden İHAM tarafından tanınmış durumda. Türkiye’de bugün, yaklaşık 500 bin asker kaçağı var. Bunlara, askere gitmemek için yüksek lisans ve doktora yapan eğitimli kitleyi de kattığınızda karşınıza asker doğmadığı gibi, hayatının belli bir bölümünü de asker olarak geçirmek istemeyen büyük bir kitle çıkıyor. Yani “her Türk asker doğmuyor.”
Kimi çalıştığı işi, kimi ailesini bırakıp gitmek istemiyor. Öyle hikâyeler var ki, mesela yatalak annesine kendinden başka bakacak kimse olmadığı için askere istese de gidemeyen var. Kimi ise vicdani, ahlaki veya siyasi bir sebepten ötürü “askerlik hizmetini” yapmak istemiyor. Bütün bunlar, hükümetler üzerinde, bedelli askerlik çıkarmak için bir baskı yaratıyor elbette.
Daha önce de hükümetler bedelli askerlik çıkartmış ve hazineye önemli bir gelir elde etmişti. Ancak hiçbiri Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kadar tutarsız olmamıştı. Hemen seçimler öncesinde, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Gelire göre belirlenmiş bedelli askerlik” vaadinde bulunurken AKP Başkanı Tayyip Erdoğan “Bu yükün altına tek başına giremem, halka danışmak gerek” demişti. Ancak seçimin hemen ardından kimseye danışmadan, 30 bin TL bedelli bir askerlik hizmeti sunmuştu. 30 bin TL’si olmayanlar kışlanın yolunu tutmuş, parası olmayıp da yine de askerlik yapmamayı kafasına koymuş olanlar ise bankalardan kredi çekip borç batağına sürüklenmişti. Üstüne üstlük, hedeflenen sayıya yine de yaklaşılamamış ve beklenen gelir de elde edilememişti.
Şimdi benzer bir durum Davutoğlu’nun başbakanlığında yaşanıyor. Davutoğlu için bile hızlı bir 180 derece dönüşle 45 gün içerisinde “bedelli yok”tan, “bedelli müjdesi”ne gelindi. Hem bedel, hem de yaş sınırı daha düşük bu sefer. Bakalım elde edilen gelirle Kaç-Ak Saray’ın maliyeti çıkartılabilecek mi? Bunun da ötesinde, acaba bu bedelliyle toplumdaki askerlik sorunu halledilebilecek mi?
Biraz zor. Neden mi? Çünkü Selahattin Demirtaş’ın da dediği gibi “Sorun bedelli değil, zorunlu askerlik.”
Fark ettiyseniz, yukarıda “askerlik hizmeti” sözünü tırnak içine aldım. Çünkü bu konuda gözlerden kaçan bir tartışma var. Bildiğiniz üzere her kanunun anayasal bir dayanağının olması gerekir. Zorunlu askerliğin düzenlendiği 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun da dayanağı 1982 Anayasası’nın 72. maddesi. Madde metni şu şekilde: “Vatan hizmeti, her Türk’ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetler’de veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.” Görüldüğü üzere anayasa, vatan hizmetini yerine getirmenin tek yolunu askerlik olarak görmüyor. O hiç beğenmediğimiz anayasa, açıkça vicdani ret hakkına ve askerlik yerine kamu hizmeti yapılmasına açık kapı bırakıyor. Bir başka deyişle, Meclis çoğunluğu (yani AKP) yarın bir kanunla vicdani ret hakkını tanısa ve kamu hizmeti getirse, bu anayasaya aykırı olmak bir yana, anayasanın sözüne uygun bir düzenleme olur. Ama bunun yerine AKP hükümetleri ikidir, zorunlu askerliğe karşı oluşan toplumsal tepkiyi kazanç kapısına çevirmeyi tercih ediyor.
Peki vicdani ret hakkının tanınması için illa 1111 sayılı kanundaki zorunlu askerlik maddesinin değiştirilmesi mi gerekiyor? Kanımca hayır. Çünkü İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 2011 yılında Ermenistan’a karşı verdiği Bayatyan kararında vicdani ret hakkını İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) 9. maddesinde düzenlenen düşünce, vicdan ve din özgürlüğü kapsamına dahil etti. Dolayısıyla, daha önce sözleşmede yer almayan bir hak sözleşmeye eklenmiş ve üye tüm ülkeleri bağlayıcı bir hal almış oldu. Bunun hemen ardından, aynı yıl, Türkiye’ye karşı verdiği Erçep kararında mahkeme, duruşunu tekrarladı ve sürekli hale getirdi. Peki bu durum, 1111 sayılı kanundaki zorunlu askerlik kurumunu etkiler mi? Evet! Çünkü anayasanın 90. maddesine 2004’te eklenen son fıkrayla İHAS ve dolayısıyla İHAM kararları kanunlarımızdan üstün konumda. Yargıçların, anayasanın açık emri doğrultusunda, önlerine gelen uyuşmazlığa uygulayacakları kanun maddesinin İHAS veya İHAM kararlarından biriyle çatışması halinde kanun maddesini görmezden gelerek İHAS’ı uygulaması gerekiyor. Bu durumda vicdani, ahlaki veya siyasi bir nedenle askere gitmeyen ve böylece 1111 sayılı kanunu ihlal eden bir kişi, yargıç karşısında, Bayatyan ve Erçep kararlarının kanunlardan üstün olduğunu iddia ederek vicdani ret hakkını kullanabilir. Vicdani ret hakkı AKP hükümeti tarafından tanınmamış olsa da anayasanın 90. maddesi üzerinden İHAM tarafından tanınmış durumda.
Bu gerçek karşısında, çıkan yeni bedelli düzenlemesine baktığımızda, aslında olanın, Türkiye vatandaşlarının var olan bir hakkının, AKP hükümeti tarafından para karşılığı satılmasından başka bir şey olmadığı ortaya çıkıyor. Yapılması gereken düzenleme bedelli askerlik değil, vicdani ret hakkını kullanan vatandaşların yerine getireceği kamu hizmeti düzenlemesi olmalıydı. Tabii eğer biz hakkımızı bilip savunsaydık veya hükümetimiz anayasaya ve haklarımıza saygılı olsaydı.

Yrd. Doç. SERKAN KÖYBAŞI Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi

---

Yeni Yılda Çok Ağaç Kesilecek!
Geçenlerde otobüse yıllardır aynı duraktan bindiğimiz, aynı gazeteyi okuduğumuz durak ahbabıyla yan yana oturduk otobüste. Kazalar, trafik derken bitmek üzere olan yılın olaylarını konuşmaya başladık. Farkına varınca çok şaşırdım. İkimiz de aynı gazeteyi okuduğumuz halde gündemimize taşınmış olaylar öylesine farklıydı ki! Sanki gazeteyi elimize alınca, manşete göz atıp farklı kanallara girmiş, kendi akışımız dışındakilerin farkına bile varmamıştık. Birbirimize aktardığımız konulara, okuduğumuz gazeteyi kaynak gösterdikçe “Ben nasıl görmedim” şaşkınlığı yaşıyorduk... Sizlere 2015 yılında olacaklarla ilgili “kehanetlerimi” sıralayacağım için bu açıklamayı yaptım. Yeni yılda neler olacağını sıralayacağım, salt benim penceremden bakanların görebildiği yönüyle.
Yeni yılda çok ağaç kesilecek. Ağaçların kesilmesine karşı çıkanlara çok kötü davranılacak. Sadece onlara mı? Farklı düşünenlere, derdini anlatmak isteyenlere, haksızlığa karşı çıkanlara... İtilip kakılacak, sövülecek ve dövülecekler. Alıp başını gidecek şiddet söylemleri. Saldırgan kalabalıklara, sürüleştirilmişlere “Neden gidip onları dövmüyorsunuz!” çağrıları yapılacak. Şiddet şiddeti çağıracak. John Bennet çok önceden saptamıştı: “Doğaya hoyratça davranan toplumlarda insanlar arasındaki ilişkiler de hoyratça oluyor.” Öyle olacak, “zalimce zulmedilecek.
Bu yılki Milli Eğitim şûrasından sonra olduğu gibi bilgisizlik ve aymazlığa isyan edecek, birileri kulak kabartır umuduyla haykırmak isteyeceksiniz: “Efendiler okullarda zorbalık, çeteleşme, saldırgan eğilimler artıyor. Kumar eğilimi 12 yaşın altına indi. Sigaraya başlama yaşının da altına. İnternet bağımlılığı aldı başını gidiyor. Şiddeti korkunç boyutlar alma eğiliminde. Medyadaki pornocular, kötü niyetliler, kötü amaçlı satıcılar; bağımlılık, hastalık, bozukluklar ve hatta ölüm riski yaratmayı sürdürecekler. Çocuklar kim olduklarından çok neye sahip olduklarına önem verir duruma getiriliyorlar. Bunun temelinde yaratılan AVM kültürü yatıyor. Çocuk ve gençler bilinçsiz ve alabildiğine tüketim sürecine koşullandırılıyorlar!” Kimse bu bütün bunların yasaklarla önlenemeyeceğini anlamayacak. Oysa tek çare “eleştirel düşünme” becerisi kazandırmak çocuk ve gençlere! Yeni yılda da işittiremeyeceksiniz sesinizi. Koşullandırılmış çağdışı kafalar eleştirel düşünme eğilimini bile prangaya vuracaklar. Ne eleştirel düşünmesi? Düşünme eğilimini bile, düşünmeyi bile...
Çocuk ve gençlerdeki uyku yoksunluğu, endişe, çöküntü, umutsuzluk ve sonucu düşünülmeden yapılan eylemlerin gündeme getirilmesi bile neredeyse suç sayılacak... Onların kişilik gelişimi ve yaşına uygun sosyal becerileri kazanmasını olumsuz etkilemekten başka işe yaramayacak düzenlemeler peşinde koşacak herkes.
Keşke olmasa, keşke olmasa ama ne yazık ki olacak! Yeni yılda da “olmaması gereken,” “önlenebilir” iş kazaları görülecek! Maden, inşaat... Asansör, patlama her neyse! Tek dileğimiz yaralanma ve ölüm olmaması. Dilek ve “temenniden” öte yapabileceğimiz çok şey var: Sormayacaklar!
Yeni yılda da dönüp arkanıza bakacaksınız, kimse yok... Ana-babalar hipnotize edilmiş gibi, televizyon karşısında... Korumak istedikleriniz ekmek kavgası kıskacında, güvencesizlik ölüm kalımında... Hüseyin Rahmi Gürpınar yıllar öncesinden sesleniyor olacak her yıl olduğu gibi: “Her bireyi, hatta her topluluğu hoşlandığı yemle avlarlar.”
Yeni yıl çıkarları “avlanacakları avlamaya bağlı olanlar” için “av mevsimi”, ava çıkacaklar... Ne diyeyim, bu defalık olsun rasgelmeye, haydi rasgelmeye!

Prof. Dr. ÇAĞATAY GÜLER
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları