Neden SYRİZA?

26 Ocak 2015 Pazartesi

Siz bu yazıyı okurken Yunanistan genel seçimleri yapılmış, büyük olasılıkla sol eğilimli SYRİZA seçimlerden birinci parti olarak çıkmış olacak.

Ben SYRİZA’yı desteklerdim...
Ben Yunanistan seçimlerinde oy verecek konumda olsaydım, hiç tereddüt etmeden, iki nedenle SYRİZA’yı desteklerdim. Birinci neden, inat ve öfke. İkincisi biraz daha karmaşık.
Birincisinin arkasında şunlar var: 1970’lerin sonundan bu yana en büyük, en zengin, küresel ekonomik modelin -neoliberalizm- doğduğu ülkede, Amerika’da bile “eşitsizlik sürekli arttı, eğitim düzeyi sürekli düştü, hapishane nüfusu beş kart arttı, ailelerin parçalanma hızı arttı, ortalama hane halkı geliri artmadı” (Nicholas Kristof, The New York Times, 21/01). Bu sırada gelir piramidinin en üst yüzde 1’lik kesimin servetine servet katıyordu...
Geçen hafta, Davos’ta toplananlar, gezegeni tehdit eden riskleri, en çok da gelir dağılımın ne kadar bozulduğunu, küresel ısınmayı, bir türlü bitmeyen “uzun durgunluğu” tartıştılar. Ancak hiçbirinin aklına ya da işine, dönüp aynaya bakmak gelmedi. Dünya Ekonomik Forumu’nun yıllık risk raporunda da neo-liberalizmin yarattığı yıkımın, bu yıkımda servetine servet katan plütokrasi dışında her şey var.
Bu Davos tiplerinin sözcüsü, akıl hocası, Financial Times, Wall Street Journal gibi gazetelerin yazarları SYRİZA’nın, neoliberalizme karşı şekillenen politikaları için “irrasyonel”, “gerçekçi değil”, “tehlikeli”, “popülist”, “esas sorun seçmenler”, “radikal sol parti”, “seçmen istikrar çabalarını sabote edebilir” gibi ifadeler kullanıyorlar. Bu yazılarda hem bir korku, hem de şantaj havası var. Korku, yükselen toplumsal muhalefetin siyasi ifadelerini bulma, siyasette mümkün olana ilişkin, 1980’lerde oluşan mutabakatın yıkılma olasılığıyla ilgili. Şantaj, SYRİZA’ya ve Yunanistan seçmenine yönelik: “Ekonominizi başınıza yıkarlar ha!”
Programı, II. Dünya Savaşı sonrasının sosyal demokrat partilerinkinden çok uzak olmayan bir partinin hükümet olma olasılığının “finans kapital” çevrelerinde yarattığı korku ve tepki beni öfkelendiriyor; onlara inat oyumu SYRİZA’ya vermek istiyorum.
İkinci gerekçem biraz daha karmaşık. Seçimleri kazanma olasılığı arttıkça, SYRİZA, Avrupa Birliği ve küresel kapitalizmin liderlikleri, sözcüleri ile diyalog kurmaya çalışarak “aşırı olmadığını” göstermeye, “gemiyi karaya oturtmaya niyeti olmadığını”, “aslında krize, artık işlemeyen politikaların dışında çözüm aradığını”, “Avro’dan çıkmaya, Avrupa birliğini istikrarsızlığa sürüklemeye niyeti olmadığını”, “SYRİZA olmazsa esas aşırı, sağcı popülist partilerin fırsat kolladığını” anlatmaya koyuldu.
SYRİZA liderliği artık, NATO’dan çıkmaktan, ABD üstlerini kapatmaktan da söz etmiyor. Bu nedenle, The Economist, Bloomberg gibi yayınlar rahatlamaya “SYRİZA’nın iktidara gelmesi Avrupa Birliği için bir felaket olmaz”, “politikalarını ayarlamaya başladı” demeye başladılar. Financial Times’da Avrupa sanayicileri yuvarlak masasının görüşlerine yakın bir yorumcu, Wolfgang Münchau, İspanyol Podemos’un, SYRİZA’nın “kamu yatırımlarına, borçları pazarlık konusu yapmaya öncelik vermelerinin çok yerinde olduğunu” savundu. Yakın zamana kadar Pimco’nun (küresel bono piyasalarındaki en büyük oyunculardan biri) CEO’su El Erian da, 2008’den bu yana yorumlarında, bu krizin merkez bankalarının parasal araçlarıyla aşılamayacağını, “uzun dönemli yapısal reformlara, yatırımlara yönelmek gerektiğini” vurguluyor. Bu açıdan bakınca, SYRİZA’nın programının neden bazı çevrelerde olumlu karşılanabileceğini anlamak da olanaklı.
Bu bağlamda diyebiliriz ki, 1950’lerden bu yana, ilk kez karşımızda halk sınıflarının desteğini almayı başardığı için uluslararası sermayeyi uzlaşmaya, tavizler vermeye, bazı reformları kabul etmeye zorlayabilecek bir siyasi parti var. Salt bu, sol karakterli parti ile halk sınıfları arasında kurulan ilişki bile, halk sınıflarını birleştirmek adına, bu partinin desteklenmesini gerektiriyor. Bu iki gelişme kapitalizmin çok kritik bir momentte olduğunu gösteriyor.
Bu momentte bu ve benzeri partileri desteklemek, sonra hükümete gelince, daha sol eleştirilerle baskı altına almaya çalışarak, bu momentte ortaya çıkan olasılıkların genişlemesine, ilerlemesine çabalamak gerekiyor. SYRİZA kazanamazsa, bu moment, olasılıkları kapatarak bitecek, tam zafer noktasında oluşan yenilgi, moral bozukluğuna yol açacak. Bunların faturası, SYRİZA’nın soluna çıkarılırken sağ popülizm yeni bir enerji elde edecek...

SYRİZA ve sol
Bir taraftan muhafazakâr yazarlar SYRİZA’nın “radikal sol” olduğunu vurgulayarak seçmeni korkutmaya çalışıyorlar. Öbür taraftan bazı sosyalist gruplar, partiler SYRİZA’yı yeterince sol bulmadıkları, uzlaşma eğilimi sergilediği için desteklemek istemiyorlar. “Radikal sol”, “sol” kavramlarını tanımlamaya çalışır, ondan sonra SYRİZA’yı bu tanımların içine yerleştirmeyi denersek bence bu çelişkili görüntü değişebilir.
Solu temel olarak iki kanada ayırmak gerekir. Biri çalışanların, cinsel, etnik, ulusal dini baskı altında olanların yaşamlarını iyileştirecek, özgürlüklerini geliştirecek reformlar yapmayı arzulayan, ama kapitalizmin koyduğu sınırlamaları veri alan “kapitalist gerçekçi” kanat. İkincisi, bu birinci kanadın yapmak istediklerini olumlu bulmakla birlikte, bu reformları gerçekleştirmenin, uzun dönemde korumanın, kapitalizmin sınırlarının ötesine geçmeden mümkün olmadığını ya da bu olanağın çok sınırlı olduğunu düşünerek, ekonomik modelden, siyasi iktidarın (devletin) yapısına kadar köklü -radikal- değişiklikler arzulayan kanat.
SYRİZA birinci kanada ait, “radikal olmayan” bir sol parti. SYRİZA’yı “radikal” olarak betimleyenlerin amacı, seçmeni, finans-kapitalin gereksinimlerine cevap veren neo-liberal politikalardan (örneğin borçları ödemekten, işsizliğe katlanmaktan) başka seçenek olmadığına, popülist politikalar için kaynak yaratılamayacağına inandırmak; seçmeni korkutarak hem muhafazakâr partilerin iktidarda kalmasını sağlamak, hem de siyasette, SYRİZA üzerinden, gerçek radikal partilere uzanan bir kültürel ideolojik köprünün kurulmasını önlemek.
“Sol radikal” olarak betimlenen bir partinin seçimleri kazanarak hükümet kurma şansı elde etmesi, bu parti aslında “sosyal demokrat” bir parti bile olsa, kuracağı hükümeti daha solundan eleştiren akımlara konuşma alanı açacaktır. Bu alanda seçmen, “siyasi alanda mümkün olanı tanımlayan sınırların” da sorgulama, yeniden düzenlenmeyi düşünme şansını yakalayabilecektir.
Tarihsel olarak bu kadar kritik bir momentte, klasik sosyal demokrasiye bu kadar yakın bir partiyi genel seçimlerde desteklemeyen sosyalistler de, bir önceki “Büyük Bunalım”ın içinde, yine kitlesel bir muhalefet dalgasının ve sağ popülizmin yükseldiği dönemde, 1928- 34 arasında içine düştükleri vahim hatayı tekrarlamış olacaklar.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları