‘Gök Kubbenin Altında...’

09 Şubat 2015 Pazartesi

Mao Zedong, bir keresinde, “Gök kubbenin altında kaos var, koşullar mükemmel” demişti. Bugünlerde de gök kubbenin altında, kimi yerde kaos, kimi yerde belirsizlik var ama Mao’nun iyimserliğine pek rastlanmıyor, belki de bu kaosa bir düzen getirebilecek yeni bir öznenin yokluğundan...
“Dünyanın varsayılan düzeninde” bir şeyin bittiğine ilişkin bir sezgi yaygınlaşıyor. Ancak “Biten şey nedir?”, “Bir yenisi başlayacak mı?”, “Bu yeni neye benzeyecek?” gibi sorulara cevap vermek henüz olanaklı değil.

Kimi gözlemler ve büyük resim...
Belki düşünmeye, az çok gözlemleyebildiğimiz şeylerden, örneğin şunlardan başlayabiliriz:
Kapitalizmin yapısal krizi devam ediyor. Bu krizi yöneten, sorunları öteleyen ekonomik-kültürel model 2008’de tükendiğinden bu yana bir “uzun durgunluk + deflasyon”, diğer bir deyişle bir depresyon var.
Bu depresyonun etkileri tüm ekonomik bölgeleri, ülkeleri aynı şiddette, biçimde etkilemiyor. Bu nedenle, uluslararası güçler dengesi değişmeye, ABD hegemonyası gerilemeye, büyük güçlerin düzen getirme, sorun çözme kapasitesi zayıflamaya devam ediyor. Bu gelişmeler “jeo-ekonomik” (eski ismiyle piyasalar, kaynaklar üzerinde emperyalist) rekabeti hızlandırırken, bölgesel savaşlar, savaşlara açılma olasılığı yüksek istikrarsızlıklar sıklaşıyor.
Liberal demokrasi de meşruiyetini hızla kaybediyor. Düzen partileri yelpazesinin (sunduğu siyasi seçeneklerin) merkezindeki partilerin zayıflaması hızlanırken yelpazenin sağ ve sol ucundaki akımları canlanıyor. Bu sırada kitlelerin siyasi tercihlerini, taleplerini sokaklarda gösterme eğilimleri güçleniyor. Neo-liberalizmin eleştirisi kapitalizmin geleceğinin eleştirilerini de gündeme getirmeye başlıyor. Bir taraftan SYRİZA ve Podemos, karşılarında ise Altın Şafak, İspanya’da Frankocu akımlar, Almanya’da PEGIDA, Fransa’da Ulusal Cephe; diğer taraftan “Siyasal İslam”ın vahşeti, siyasi-kültürel kutuplaşmanın kapitalizmin demokratik/ emperyalist “düzeninin” sınırlarına dayandığını gösteriyor.
Aslında geri çekilerek biraz uzaktan “büyük resme” bakınca, tarihin adeta tekrarlanmakta olduğunu söylemek olanaklı. 1970’lerde başlayan bir yapısal krizi öteleme çabaları, önce işçi sınıfını vurdu, çalışanların tüketim kapasitesini büyük ölçüde imha etti. Böylece derinleşen talep açığına karşı, hem kredi hacmini, mali spekülasyonu büyüten hem de dünyada yeni piyasaları sermayenin serbest dolaşımına açan bir süreç hızlandı. Sermaye bu alanlara, dolaşımı hızlandıran, hızlandırılmış tüketimi destekleyen, yan etkilerini dayanılabilecek kılan kültürü üreten teknolojiyle yöneldi.
Böylece karşımıza, küreselleşme, dijital devrim, finansallaşma olarak betimlenen olgular geldi. Kültür endüstrisi, akademik yaşam bunları anlatan, öven, “yeni bir tarihsel dönemin başladığını” söyleyen yorumlarla doldu. Bu köşeyi izleyenler, birilerinin de bu “zamanın ruhuna” karşı, “yaşananlar yeni ve de sürdürülebilir değildir; bu küreselleşme ve finansallaşma da bir önceki gibi kendi ağırlığı altında çökecek” dediğini anımsayacaklardır.
Mali kriz başladığından bu yana bu kötümserlik, sosyalist bir azınlığın yazılarının sınırlarını aştı, günlük medya sayfalarına, köşe yazılarına girdi.

‘Büyük geri dönüş...’
Geçen hafta, Boston Globe gazetesinde Joshua Kurlantzick, The great deglobalization” (Küreselleşmede büyük geri dönüş) başlıklı yazısında bu alanda son durumu KOF Swiss Economic Institute “Küreselleşme İndeksi”, McKinsey &Co. araştırma şirketinin bulguları, İngiltere Merkez Bankası Dış Para Politikası Komitesi üyesi, ekonomist Kristin Forbes’in Finansal Küreselleşme konulu bir sunuşu ve uluslararası dev kargo şirketi DHL’nin “Global Connectedness 2014” (connectedness: Bağlantılı olmak) raporu üzerinden kısaca özetliyordu.
Bu raporlar ve çalışmalar, küresel sermaye hareketlerinde, dünya ticareti büyüme hızında mali krizden bu yana bir toparlanmanın yaşanamadığını gösteriyor. McKinsey, uluslararası sermaye hareketlerinin 2008 düzeyinin yüzde 60 gerisinde kaldığını, KOF ve DHL raporları küreselleşme indekslerinin artışının durakladığını saptıyor. Kristin Forbes, verilerle desteklediği sunuşunda, “artık küreselleşmeyi konuşmayı bırakın, ‘küresel mali bütünleşme eğilim durdurulamaz’ varsayımını sorgulayın” diyor.
Uluslararası konteyner fiyatlarındaki gelişmeyi izleyen Baltic Dry Index (BDI- dünya ekonomisi açısından çok önemli bir öncü göstergedir) geçen hafta başında 600’ün altına indi, 564 ile tüm zamanların en düşük düzeyine, 554’e (Haziran 1986) geldi dayandı. Mali krizden az önce 2007’de 8000 dolayında seyreden BDI, 2008 ortasından 1000’in altına düştü. BDI 2010 yılında 4000 düzeyine yükseldi, ancak günlerden bu yana dalgalanarak sürekli düşme eğilimi sergiliyor. Resesyonun ve toparlanma yılının etkileri bir kenara konduğunda da dünya ticaret hacminin büyüme hızının 2000- 2008 döneminde yılda ortalama yüzde 7.6 düzeyinden 2010-2015 döneminde yüzde 4.7 düzeyine gerilediği görülüyor. Geçen hafta bu grafiklere bakan kimi mali piyasa yorumcuları, “dünya ekonomisi çökmek üzere”, “Lehman’dan bu yana en hızlı gerileme” gibi yorumlar yapıyorlardı.
Küreselleşme eğilimi tersine dönerken korumacılık eğilimleri de artıyor. İngiltere’de bulunan Centre for Economik Policy Reserach’in araştırmasına göre, zengin ülkelerin uyguladıkları korumacılık önlemlerinde de 2013 yılında 2009 yılına göre yüzde 23 artış olmuş.
Küreselleşmenin çok vurgulanan bir boyutu da internet, iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle ilişkiliydi. DHL araştırması, 2014 yılında sınırlar arası internet trafiğinin “küreselleşme” içinde olması beklenen düzeyin yüzde 17 gerisinde kaldığını gösteriyor. Freedom House’ın internet özgürlüğü araştırması da özgürlük oranının dört yıldır (krizden bu yana) sürekli gerilemekte olduğunu vurguluyor. Birleşmiş Milletler’in derlediği nüfus hareketleri verilerine bakıldığında, bir ülkeden diğerine giden insan sayısında 2011 yılından bu yana, her yıl ortalama bir milyon kişilik azalma gözleniyor.
Küreselleşmeci ideoloji, “önünde durulamaz” iddiasından hareketle dünya ekonomisinde küreselleşme dışında kalan bölgelerin hızla azalmasını bekliyordu. Son yıllarda durum; Somali, Yemen, Sudan, Mali, Irak, Kongo gibi ülkelerin “dışarda” kalmaya devam ettiği, Libya, Suriye, Ukrayna gibi ülkelerin, Nijerya’nın bazı bölgelerinin “dışarı” düştüklerini gösteriyor. Yunanistan krizinin etkileri, küreselleşmenin prototipi olduğu varsayılan Avrupa Birliği’nin parçalanma riskiyle karşı karşıya kaldığını düşündürüyor.
Küreselleşme geçmişte, iki büyük savaşa, büyük çaplı siyasi altüst oluşlara yol açmıştı. Yine gök kubbenin altında kaos gelişiyor. Ya koşullar?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları