Ekonomilerde Çin kaynaklı riskler

01 Eylül 2015 Salı

Mali piyasalarda yaşanan sarsıntının kaynağı salt Çin borsasındaki sert dalgalanmalar değil. Çin kapitalizminin dünya ekonomisiyle, dış ticaret ve sermaye ihracı üzerinden güçlü, yaygın bağları var. Bu nedenle Çin kapitalizminin krizi, dünya ekonomisinde ekonomik, siyasi riskleri artırıyor.

Çin kapitalizminin küresel bağları
Geride kalan on yılda ekonomisi ortalama yüzde 10 büyürken, Çin kapitalizminin dış ticaret ve sermaye ihracı alanlarında dünya ekonomisiyle entegrasyonu, çok ileri bir düzeye ulaştı. Örneğin Heritage Foundation’un bir araştırmasına göre, Çin dış yatırımları, 2015 itibarıyla, Avrupa’da 121.6, Batı Asya’da 145.9, Doğu Asya’da 132.3 Kuzey Amerika’da 136, Güney Amerika’da, Sahra Altı Afrika’da 178, Arap dünyasına, 103, Avustralya’da 66 milyar dolara ulaşmış.
Bu veriler, Rusya’dan Brezilya’ya, Nijerya’dan Ukrayna’ya, birçok Afrika, Latin Amerika, Avrupa ülkesi ile Çin arasında neredeyse modern emperyalizm bağlamında tanımlanacak derin ilişkiler oluştuğunu düşündürüyor. New York Times’ın aktardığına göre Brezilya’nın önde gelen gazetelerinden O Estate de S. Paulo, “Çin’e bağımlı yarı sömürge olduk” diyormuş. The Atlantic, Der Spiegel ve gibi dergilerde geçen yıllarda yayımlanan, benim de aktardığım araştırmalar, Çin’i Afrika’da “yeni-sömürgeci” politikalar izlemekle suçluyordu.
Birçok gelişmekte olan ülkede de egemen sınıflar sermaye birikimini desteklemek, halkın desteğini alacak projeleri hayata geçirmek için Çin’den gelen yatırımlara, ucuz kredilere, Çin piyasalarının, gıda, enerji ve mineraller gibi temel mallar olan talebine gereksinim duyuyorlar, bu da dünya ticaretinin daralmakta olduğu bir ortamda kolay kırılamayacak bir yapısal bağımlılık yaratıyor.
ABD, Almanya, İngiltere Fransa gibi gelişmiş ülkelerde de birçok endüstri Çin talebine çok duyarlı bir üretim eğilimi sergiliyor. Yakın zaman kadar, ABD devlet tahvillerinin en önemli alıcısının, ABD emekçi sınıflarının gereksinimlerini karşılayan ucuz malların kaynağının da Çin olduğunu ekleyelim.
The Guardian 26 Ağustos’ta yayımladığı bir araştırmada bu bağımlılığın ticaret alanında ulaştığı düzeyi, Çin ticaretindeki geçen temmuz ayı itibarıyla görülen yıllık yüzde 14 daralmanın sonuçlarını ülke bazında sergiliyordu. Çin ithalatının yarısını oluşturan 18 ülke, bu yüzde 14.6’lık gerilemede, toplam 286 milyar dolar kaybetmiş. Avustralya’nın 25.2 milyar dolar kayıpla başı çektiği görülüyor. Bunu 18 milyar dolarla Japonya, 14.7 milyarla Almanya’nın izlediği, sonra sırasıyla, Güney Kore (13.8), Brezilya (12.2), ABD (11) ve Rusya’nın (8.7) geldiği görülüyor.

Ekonomik kayıplar siyasi riskler
Bu resim, Çin ekonomisindeki yavaşlamadan, yalnızca gıda, hammadde, enerji, ihracatçılarının değil, gelişmiş ülkelerin sanayi ve emtia alanında çalışan çok uluslu şirketlerinin de olumsuz yönde etkileneceğini gösteriyor.
Avustralya, Almanya, Japonya, Güney Kore, Amerika gibi ülkelerin genelde ekonomik yapıları güçlü, toplumsal mutabakatları istikrarlı olduğundan bu kayıpların siyasi etkilerine dayanabilecekleri kolaylıkla söylenebilir.
Ancak Brezilya, Rusya, (milyar dolar) Şili (3.7), Irak (3.3), (İran (4.2), Angola (4.5) gibi ihracat geliri kaybına katlanmak durumunda olan ekonomik yapıları zayıf, siyasi dengeleri kırılgan ülkelerin bu kayıpları aynı kolaylıkla soğurabileceğini söyleyemeyiz. IMF’nin de, Afrika’nın Çin’e bağımlılığındaki artışı irdeleyen bir çalışmasında (WP/13/250) işaret ettiği gibi, birçok Afrika ülkesinin ekonomik büyümesinin son yıllarda Çin’in ithalatına bağımlılığı giderek artmış.
Kısacası, Çin kapitalizminin krizi dünya ekonomisine yansıyor, birçok azgelişmiş ülkenin siyasi dengelerine yönelik riskleri artırıyor. Bu riskler, borsalardaki dalgalanmaların öteside, ciddi jeopolitik gelişmelerin yaşanabileceğini düşündürüyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları