Ankara’da ‘oluk oluk’ kan aktı

11 Ekim 2015 Pazar

"Oluk oluk kan akacak” dedi Sedat Peker, Rize mitinginde... Bu sözlerden 24 saat geçmeden başkentin kalbinde hakikaten “oluk oluk kan aktı”.
Bu satırları yazarken ben, ölü sayısı “95”i bulmuştu.
Gördüğümüz aynı filmi hep yeniden görür gibiyiz.
Ama gene de şoke olmadan edemiyor insan.
Şarkılar, türküler, barış sözcükleriyle halay çeken heyecanlı, gencecik insanlar...
Yaşamlarının baharındalar.
Sonra bir patlama oluyor. Güneş kararıyor...
Parçalanan bedenler...
Kopan uzuvlar...
Sahipsiz kalan “Barış şimdi!” pankartları, muhalefet bayrakları, kişisel eşyalar, giysiler, kim bilir bir teki nerede olan pabuçlar...
Ve oluk oluk kan!
Çok korkunç bir ülkede yaşıyoruz.
İnsanların kanından, kurbanlık koyun kanı gibi böyle rahatlıkla, uluorta “oluk oluk akacak” diye bahsedilebildiği ve bilfiil sonra “oluk oluk kanın” sokakları, meydanları sulayabildiği bir yer burası.

‘Güvenli ülke’: 95 ölü...
Bunlar olurken Türkiye, üstelik Avrupa kapılarının bekçiliğini yapmak karşılığında dünyada alenen “güvenli ülke” ilan edilmek istiyor.
Dün de yazdım: Kaçak göçmenlerin gardiyanlığını yapmak karşılığında Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupa’dan “Türkiye’nin güvenli ülke ilan edilmesini” talep etti.
RTE’nin Avrupa’dan ısrarla kopartmaya çalıştığı en yaşamsal taviz bu.
Niye?
Türkiye “güvenli ülke” ilan edildiği takdirde çünkü; “Ankara’nın baskı rejimi, insan hakları ve medya özgürlükleri ihlallerini temize çekecek. Göçmenlerin geri gönderilebileceği ‘güvenli ülke’ diye tanımlanan ülkeler, demokrasisi ile son kertede hiçbir sorunu olmayan, baskı ve insan hakkı ihlali yaşamayan ülkeler oluyor...
RTE böyle hukuki bir fırsat yakalamış...
Güvenli ülke” damgasını ele geçirdiği anda; siyasi sicilini otomatikman aklıyor!
Avrupa’ya bu yüzden kısaca “Kaçaklarını geri alırım ama bir şartla, beni ‘güvenli ülke’ olarak tanımlayacaksın!” diye dayatıyor.
AB Komisyonu Başkanı Juncker belli ki kafaya alınmış; AB’de bizzat “Türkiye ‘güvenli ülke’ diye tanımlansın!” misyonuyla kulis yapıyor.
Göçü Türkiye sınırında frenlemek isteyen Alman İçişleri Bakanı Thomas de Maziere de keza, bu “Türkiye güvenli ülke” lobisine gene katılmış durumda.
Ankara’daki dünkü vahşet, Avrupa’da bu tartışmanın hız aldığı bir anda yaşandı.
Alman Yeşil siyasetçilerden Volker Beck, ölü sayısı daha yeni açıklanırken Berlin’e anında hemen; “Bu trajedi gözünüzü açmıyor mu? Güvenli ülke: Ankara’daki saldırıda 30 ölü!” diye öfke içinde seslendi.
 
Tunus modeline ‘Nobel’
Ankara katliamının sonuçları böylece sadece iç politikada değil, AB ile ilişkilerde ve Avrupa’da da hissedilecek...
Dünyanın aslında “en güvensiz demokrasilerinden biri olan” Türkiye, bu çok boyutlu felaketi yaşarken; tarihin garip cilvesi... Tunus demokrasisine “Nobel Barış Ödülü” verildi.
Yasemin Devrimi’nin ardından çoğulcu demokrasinin tesisine katkılarından ötürü” Tunus’un dört boyutlu geniş “sivil toplum platformuna” büyük ödül layık görüldü.
Ulusal Diyalog Dörtlüsü” diye bilinen ve Tunus’un TÜSİAD’ını, DİSK’ini, insan hakları platformu, barolar birliğini yan yana getiren bu çok katmanlı sivil toplum örgütlenmesine; ülkeyi iç savaşın eşiğinden çevirdiği ve “alternatif, barışçıl bir siyasi süreç oluşturduğu”, “özgürlükleri garantiye alan anayasal sisteme katkı sağladığı” için ödül tahsis edildi.
Barış ödülünün böylece “Ortadoğu’ya da ilham sağlaması” temenni edildi...
Tunus’un “demokrasi umuduna” verilen bu Nobel, en yerini bulmuş “barış ödüllerinden” biri addediliyor.
Model özetle artık Tunus.
Sokaklarında oluk oluk kan akarken Avrupa ile kör kör parmağım gözüne “güvenli ülke” pazarlıklarına girişen Türkiye olmaktan çoktan çıktı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları