HDP - PKK ilişkisini konuşmalıyız

09 Kasım 2015 Pazartesi

Kürt siyasi hareketinin HDP -PKK ilişkisi, kanımca artık yönetilemez özellikler sergilemeye başlamıştır.
Gerek, haziran ve kasım seçimlerinin sonuçları arasındaki çarpıcı fark, gerekse bu seçimlerin ardından başlayan tartışmalar, suçlamalar, tüm zorluklarına karşın HDPPKK ilişkisinin artık açıkça konuşulmasını gerektiriyor.
Önce Duran Kalkan’ın, kasım seçimlerinden sonra Cemal Bayık’ın HDP’yi küçümseyen eleştirileri, kendilerine yönelik eleştirilere tepkileri bir başlangıç noktası oluşturabilir.

Belirsizlik- uyumsuzluk artık sürdürülemez
HDP ve PKK arasındaki ilişki nedir, nasıl çalışır” sorusunun cevabı belirsizliğini hep korudu. “Kürt açılımı”, “dağdan ovaya”, fantezileri sırasında, HDP’nin sunduğu olanaklar, iyimserlik ortamında, bu iki yapı arasındaki ilişkinin yarattığı gerginlik önem kazanmadı, yönetilebildi. Ancak, ilişkinin sorunlarının da çözülmeden bırakıldığını söylemek yanlış olmaz.
HDP neyi başardı?” başlıklı yazımda, Kürt siyasal hareketinin evrimini, iki kanadı arasındaki diyalektiğin almaya başladığı biçimin sorunlarını irdelemeye çalışırken, artık Kürt siyasal hareketi açısından bir değişim, bir sentez ve “sıçramanın” söz konusu olduğu sonucuna ulaşmıştım. Kaygılarımı, bu değişim ve sentez gerçekleşmediği takdirde, değişmeden devinmeye devam ederek sürecin “canavarlaşma” olasılığı gündeme gelecektir saptamalarıyla ifade etmiştim. Ne yazık ki haziran-kasım seçimleri arasında yaşananlar, bu kaygıları kısmen de olsa doğruladı.
Şimdi, onca insan öldükten, katliamlar yaşanarak unutulmaya terk edildikten, HDP zayıfladıktan, Kürt siyasi hareketini destekleyen, ona sempati ve anlayışla bakan kimi entelektüellerin, şimdi PKKKCK’nin seçim sürecindeki pratiğini açıkça eleştirmeye başlamasından sonra, Kürt siyasi hareketinin bir çıkmazla karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz.
Bu Bayık’ın son saptamalarındaki (5 Kasım) kendi konumlarını savunma, açıklama çabalarının ortaya koyduğu mantıksal denklemlerle giderilebilecek bir durum değildir. Realitenin direngenliği şimdi, geçmişin başarılarına, düşmanın acımasızlığına yapılan göndermelerle aşılamaz. Kürt siyasi hareketinin iki kanadı arasındaki ilişkinin bu belirsiz ve uyumsuz durumu artık sürdürülemez.

HDP esas olmalıdır
Barış sürecinin çökmesinden dolayı düş kırıklığı, canlı bomba katliamlarından, yoğunlaşan çatışmalardan dolayı öfkesi yükselen Kürt gençlerinin patlayıcı, kısmen “otonom” tepkilerinin, siyasal İslamın kararlı saldırılarının altında, KCK-PKK’nin eylemlerinin ölçülerini ayarlamakta, HDP ve parlamenter dinamikler üzerindeki sonuçlarını hesaplamakta büyük zorluk çektiği, bu nedenle de devlet politikalarının şiddetine tabi olmaya, “araçlaştırılmaya” başladığı görülüyor. Kısacası, KCK-PKK inisiyatifi kaybetmiştir. Bu inisiyatif kaybı sorunu daha yüksek bir çatışma düzeyine sıçrama çabalarıyla da aşılamaz.
Gezi’den sonraki süreç HDP’yi, burjuva- kapitalist öze sahip bir ulusal hareketin temsilcisi olmaktan daha öteye itmeye başlamıştı. Ülkede hak ve özgürlük taleplerinin önündeki en büyük engel neo-liberalizm, siyasal İslamın projesi olduğu için de Kürt siyasi hareketi, genel haklar, özgürlükler mücadelesi içinde sol-sosyalist hareketle birçok noktada örtüşmeye, siyasal İslamın, AKP’nin projeleriyle giderek daha fazla çelişmeye başlamıştı.
Şimdi, AKP’nin seçimleri adeta bir “kültür ve değerler savaşı” iklimi içinde kazanmış olması, HDP’yi bu kültür - değerler savaşını kabullenmeye, laiklik ve aydınlanma geleneği mirasına da sahip çıkmaya zorluyor. Açıkçası, HDP’nin, Türkiye toplumunun, parlamenter demokratik dinamikler içinde eksikliğini çektiği, bir klasik (“III. Yol”, “Yeni” bilmem ne değil) sosyal demokrat partinin olması gereken yeri doldurmayı amaçlaması gerekiyor.
Bu nedenlerle, Kürt siyasal hareketinin tarihsel evriminin bu aşaması, iki kanadı arasındaki ilişkinin, Türkiye politikasında, HDP’nin belirleyici, sorumlu merkez olmasına olanak verecek biçimde yeniden tanımlanarak uyumsuzluğun giderilmesini gerektiriyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları