Faşist vakitlerin kıyısındayız artık!

20 Haziran 2016 Pazartesi

1930’larda faşist hareketin iktidara yürümesine olanak veren koşulların hemen hepsini bugünlerde ABD ve Avrupa’da görebiliyoruz

Faşizmin kimi özellikleri
Tarih bize faşizmin aşılamayan bir ekonomik krizin içinde ortaya çıktığını gösteriyor. Bir taraftan işsizlik, yoksullaşma, güvensizlik (ekonomik, kültürel ayrıcalıklarını kaybetme korkusu), diğer taraftan finans sermayesinin, gelir dağılımı piramidinin en üst diliminin asalak yapısının gözler önüne serilmesi, toplumsal dokuyu çözmeye başlıyor. Bu çözülme, 1930’larda öncelikle “orta- küçük burjuva” olarak tanımlayabileceğimiz işletme sahiplerinin yaşam dünyalarını etkiliyor, örgütlü işçi hareketinden korkmalarına yol açıyordu.
Düzenin seçkinlerini, ulusal ahengi bozan “yabancı” unsurları hedef alan, güvensizliğe çare, güçlü bir lider, organik bir toplum öneren faşist hareket bu kesimin içinden doğdu. Faşist hareket, ırkçı, şoven milliyetçi, otoriter- eril, duygulara hitap eden eklektik demagojik bir söylemle orta sınıfları etkisi altına aldı. O noktada, büyük sermayenin toplumsal çözülmeyi önlemek, emek disiplinini, emperyalist genişleme politikalarını dayatmak üzere faşizmi desteklemeye başladığını görüyoruz.

Bugün korkutucu benzerlikler
Kapitalizm uzun bir yapısal kriz içinde. İngiltere’de, İşçi Partisi’nin kadın milletvekili Jo Cox, Brexit’e (çıkmaya) karşı kampanya sırasında, “Önce Britanya” sloganı atan yarım akıllı bir faşist tarafından öldürüldü. Fransa’da yeni çalışma yasasına karşı yaygın, şiddetli işçi direnişi var. İngiltere, Alman, Amerikan medyası Fransız hükümetine “sakın bunlara teslim olma” mesajları veriyorlar. Bu sırada çeşitli ulusal futbol takımlarının taraftarları -esas olarak işçi sınıflarından gençler- Fransa’da kupa maçlarında farklı ülkelerin orduları gibi çatışıyorlar.
Almanya’da iki yılda bir tekrarlanan bir araştırmanın çarşamba gün yayımlanan sonuçları, Nazi dönemine yönelik bir nostaljinin canlandığını; ankete katılanların yüzde 40’ının Müslümanları istemediğini, yüzde 40’ının eşcinsellerin öpüşmesini iğrenç bulduğunu, yüzde 60’ının sığınmacıların şiddetten kaçarak geldiğine inanmadığını, aşırı sağın şiddet kullanma eğiliminin, şoven milliyetçi akımların toplumsal desteği artığını gösteriyordu (Deutsche Welle).
Dün ekonomik durumu bozulduğu, sosyal statüsünü kaybetmeye başladığı için, faşist demagogların ırkçı otoriter çağrılarına cevap veren orta küçük mülk sahibi sınıfların yanına bugün işçi sınıfının önemli bir kesimi de ekleniyor.
Geleneksel, diğer bir deyişle krizdeki sermaye birikim rejiminin işçi sınıfı, 1980’lerden bu yana gelişen yeni teknolojiler, emek biçimleri üzerinde şekillenmeye başlayan kesimlerden farklı olarak, bir çözülme yaşıyor, elindekini koruma çabası içinde. Bu eskiye yönelik bir nostalji, olana sarılan, muhafazakâr bir refleks, bu duruma yol açan egemen sınıf seçkinlerine, düzen partilerine karşı büyük bir güvensizlik üretiyor.
Örneğin İngiltere’de bu kesim, AB’de kalmayı savunan kesimin savlarını destekleyen ekonomik mali araştırmaların sonuçlarını dinlemiyor, “uzmanlara” kulaklarını kapatıyor; öfkesinin, değişim arzusunun peşinden gidiyor. Böylece de aşırı sağın, faşist akımların demagoglarının cazibesine kapılıyor. Buna karşılık, işçi sınıfının yeni şekillenen kesimi, bu kesime katılmak üzere olanlar, örneğin Manchester Üniversitesi öğrencilerinin yüzde 95’i, AB’den çıkmak istemiyor.
Yine bir kriz! Yine, bir kapitalizm ölüyor, yeni bir kapitalizm ya da başka bir şey henüz doğamıyor. Bu aralıkta yine sınıflı toplumların en çirkin canavarları, sahneye çıkıyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları