Aslı Aydıntaşbaş

Darbe sonrası güvercin tedirginliği

17 Temmuz 2016 Pazar

Dehşet bir geceydi cuma... Bir kâbusla sabahladık, ertesi gün bambaşka bir kâbusa uyandık.
Hepimiz memlekete üzülüyor, darbeye kızıyor, demokrasi için elem duyuyor, gelecek kuşaklara böyle hasarlı bir ülke bırakıyor olmaktan utanıyoruz. Büyük hayallerle çıkıp sonunda “Mısır’dan hallice” bir Ortadoğu ülkesine dönüşmüş olmaya lanet yağdırıyoruz.
Ama böyle kaos anlarında, hepimiz de biraz bencilleşiyor; kendi geleceğimizi düşünür hale geliyoruz. Bu yüzden cuma gecesi boyunca insanlar ekmek ve erzak kuyruğundaydı, elektrik gider korkusuyla telefonlarını şarja taktılar, her yerde bankamatiklere koştular. Biz de üzerimizden F16’lar uçarken “Darbe olursa bize ne yaparlar” korkusuyla diken üzerinde oturduk; cumartesi sabahı ise “Bu eli satırlı adamlar iki gün sonra sokakta bizi de dövmeye kalkar mı” korkusuna uyandık.
Ne sokaklar tekin, ne siyaset. Ne Meclis, ne köprü. Ne Ankara, ne Samsun. Ne geçmiş, ne gelecek. Kapkaranlık bir ülkede, içimizdeki son ışığı da söndürmemek için çırpınan zavallı yaratıklarız biz artık.
Doğruya doğru, zaten karnesi zayıf olan demokrasimiz son dönemde iyice bir tiyatroya dönmüştü. Darbe girişimi şimdi buna tuz biber ekti.
Bizler darbeye karşı olduğumuzu biliyoruz. 1970’ler özentisiyle TRT’de bildiri okutan sersemce bir girişimden kimsenin bir beklentisi yok. Siyaset kurumları, basın, siyasi partiler tek ses olarak 15 Temmuz darbe girişimine karşı yek vücut oldular.
Ancak darbenin bertaraf edilmiş olması içimizdeki güvercin tedirginliğini geçirmiş değil. Tam tersine o tedirginlik, her geçen gün büyüyor. Darbe işin bir yüzü. Evet darbe bertaraf edildi; peki bu artık Türkiye’ye demokrasinin geleceği anlamını mı taşıyor? Darbe bertaraf edildi diye artık gazetelere baskı olmayacak, siyasetçiler tutuklanmayacak, insanlar hayat tarzından dolayı cezalandırılmayacak, şehirler bombalanmayacak, ifade özgür mü olacak?
Yoksa bundan sonra kurulacak düzen, darbecilerle yüzleştikten sonra hızını alamayıp bizler için, 14 Temmuz günü olduğundan daha da boğucu, baskıcı, yaşanmaz bir ülke mi yaratacak? Köprüde boğaz kesen o kalabalık, gün gelip bizi de mi bir tehdit olarak görecek?
İyimser senaryo, iktidarın bu darbe yüzleşmesini bir milat olarak kabullenip içeride “iç barış” yoluna gitmesi. Ne ironik, iktidarın Aydın Doğan’a yönelik halkayı iyice daralttığı, Yargıtay’da kapanmış davayı tekrar açarak Doğan’ı mahkemeye çağırdığı günün hemen ertesinde gelen darbe girişimi, büyük ölçüde CNN Türk’ün canlı yayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlanmasıyla sonlandı. O beğenmediğiniz CNN’in yayınları, o kapatmaya çalıştığınız İMC TV’nin naklen yayınları, CHP’nin duruşu, merkez medyanın desteği olmasaydı, hükümet darbeyi bertaraf edecek psikolojik üstünlüğü elde edemezdi.
İyimser senaryo, bunları gören ve bu ölçüde nefretle dolmuş bir ülkede iç barış dışında bir kurtuluşun seçenek olmadığını anlayan bir iktidarın, demokrasiye sarılması.
Ancak sanmıyorum. Cuma gecesinin dersi bu olmayacaktır. Cuma gecesinin dersi, ne olursa olsun güvenlik çemberini daha da genişletmek, daha büyük duvarlar örmek, öteki yüzde 50’yi kendi gettosuna itmek, toplumsal hayatın tüm katmanlarında bizlere göz açtırmamak olacaktır. Laiklik, artık komik bir laf gibi tebessümle anılacak; demokrasi sadece parti teşkilatlarının kalabalık organizasyonları olarak anlatılacaktır. Diğer demokratik talepler ise darbe sonrası hey heyli günlerde akan yağmur suyu gibi unutulacaktır.
Umarım yanılıyorumdur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları