‘Yeni Ortaçağlar’ ‘Minik Savaşlar’

04 Kasım 2013 Pazartesi
ABD dış politika ve savunma
çevrelerinde, ABD’nin dünyada
olayları biçimlendirme kapasitesindeki
zayıflamaya paralel,
tarihte Roma İmparatorluğu’nun
çöküşünü izleyen parçalanmayı,
istikrarsızlık koşullarını anımsama
eğilimi güçleniyor.
Bu eğilimin anahtar kavramı
“Yeni Ortaçağlar”. Financial
Times’dan Gillian Tett’in bir yorumu,
bu eğilime, “Arap Baharı
kavramının yerine kullanılmak
üzere bir de “devrimler” kavramının
eklendiğini düşündürüyordu.
Tett, geçen ayın başında yapılan
Aspen Institute toplantısında,
ABD dış politika duayenlerinden
adını vermediği birinin, üst düzey
iş çevrelerinden, politika görevlilerinden
bir gruba yaptığı sunumda
“Tarihte, ABD’ninki dışındaki
devrimlerin sonunun iyi bitmediğini”
savunarak “eğer tarih olağan
seyrini izlerse “gelmekte olan bir
altüst oluş, karışıklık dönemine
hazırlıklı olmamız gerekiyor” dediğini
aktarıyordu. Tett bu tartışmada
“Arap Baharı” kavramının yerini
artık olumsuz anlamda “devrimler”
kavramının aldığını söylüyor.
Aspen’deki tartışmada bir grup,
“ABD’nin Ortadoğu’ya yalnızca
insani nedenlerden değil, İslamın
aşırı versiyonlarının yerleşmesini
önlemek için de güçlü bir biçimde
müdahale etmesi gerektiğini”
savunurken bir başka grup, bu
sürece karışmanın çılgınlık olduğunu,
devrimlerin berbat tarihini
düşününce, büyük olasılıkla müdahalenin
işleri daha da kötüleştireceğini”
savunuyormuş. Bir eski
askeri lider “ABD halkı küreselleşme
karşısında ezildi, savaşlardan
yoruldu” diyormuş.
Toplantıya katılanlar, ABD’deki
son mali tartışmaların ABD’nin
seçeneklerini azalttığını, gücünü
zayıflattığını da anlatıyorlarmış.
Tett’e göre bundan sonra, bir
ABD lideri konuştuğunda ya
da tweet attığında, “bahar”
diyor, yoksa “devrim” mi diyor
dikkat etmekte yarar var.
Anarşi ‘yeni normal’
Mali kriz başladığından
bu yana, ABD merkezli Batı
üstünlüğünün sonuna gelindiğine
ilişkin bir algı, sanırım
giderek güçleniyor. Batı’da ABD
hegemonyası “düzeninden”
(“imparatorluktan”) sonra ne gelecek
sorusu üzerine düşünen,
analistlerin ilk durağı, Roma
İmparatorluğu’nun çöküşünden
ulus devletlerin ortaya çıkışına
kadar geçen, şehir devletleri,
dini örgütlenmeler, aşiretler,
yerel feodal yapılar tarafından
yönetilen, Federici’nin çalışmasını
da eklersek (Bkz. Global
Politikültür, 25/07/2012) haydut
sürülerinin, kilise karşıtı komünal
çetelerin mülkiyeti, düzeni tehdit
ettiği ortaçağlar oluyor.
Bu analojiden hareketle oluşmaya
başlayan paradigmanın
içinde, Robert Kaplan’ın 1994’te
yayımladığı “Gelen Anarşi”
başlıklı denemesinden bu yana
anarşi, devletsiz bölgeler,
yönetilemeyen kentler, terörizm
kavramları giderek öne çıkıyor.
Kısacası Batı “imparatorluğu”,
bizden sonra “kaos” geliyor diye
düşünürken “imparatorluğun”
merkezinde uzmanlar bu yeni
durumu tanımlamaya, yönetmeye
uygun yaklaşımlar geliştirmeye
çalışıyorlar.
ABD Foreign Policy Research
Institute (1955 kurulmuş) Saha
Çalışmaları Direktörü David J.
Danelo’nun “Yeni Normal Anarşidir:
21. Yüzyılda Sıra Dışı Yönetişim
ve Devlet Becerileri” başlıklı
denemesinde yukardaki sorunlara
çözüm arıyor. Danelo, birçok
devletsiz bölgede, özel güçler
bünyesinde asker olarak görev
yapmış biri; Somali’de, Mali’de
devletsizliği Ortadoğu’da Suriye,
Lübnan, Irak gibi bölgelerde
dağılmayı, anarşiyi kabullenmek,
devlet kurmaya çalışmak yerine
(ulus devlet en iyi yönetim biçimi
olsa bile) aşiretler, kent yönetimleri,
etnik gruplar gibi yerel
iktidar merkezleriyle çalışmanın
yollarını bulmak gerektiğini
savunuyor.
Danelo, Suriye ve Ortadoğu
bağlamında, Kürt peşmergelerinin
askeri gücüne, Batı’ya
yakınlığına, El Kaide gibi gruplara
karşı savaşma kapasitesine, benimsedikleri
ılımlı İslama özellikle
önem veriyor. Danelo, “Anarşik
zamanlara geçtiğimize göre
artık bu yeni duruma ilişkin devlet
politikaları, güvenlik stratejileri
geliştirmek gerekir diyor.
Yalnızca ‘Batı’
değil ‘yükselen
güçler’ de...

Batı’ya bakınca ilk
önce Avrupa’nın sonu
gelmeyen krizi dikkat
çekiyor. FT’den Philip
Stephens de, “Avrupa
bölgesi yönetimi
işlemiyor, ama ABD de
aynı durumda”, diyerek
her yıl dünya ekonomisini
uçurumun kenarına
getirerek piyasaları
paniğe sürükleyen,
bütçe ve borçlanma sınırı tartışmalarına,
dış politikada yaşanan,
ABD müttefiklerini bezdiren “U”
dönüşlerine işaret ediyor.
Atlantik’in karşı yakasında
Foreign Policy dergisindeki
denemesinde (FP:18/10), James
Traub tarihçi, Paul Kennedy’nin
ünlü “Büyük Güçlerin Yükselişi
ve Yıkılışı” çalışması üzerinden
ABD’nin bugünkü durumuna
ilişkin oldukça kötümser bir resim
çiziyor. Kennedy, kitabında “imparatorlukların
çıkarlarının, yayılma
gereksinimlerinin, kaynaklarını aşmaya
başladığı noktada çöküşün
başladığını” savunuyordu.
Traub’a göre ABD’nin durumu,
çok fazla yayılmaktan ziyade dünyada
liderliğini koruyabilmek için
ülke içinde yapması gerekenleri
yapamamasından kaynaklanıyor.
ABD, eğitime gereken kaynakları
ayıramadığı için artık eskisi gibi
yetkin kuşaklar yetiştiremiyor,
ülkesinin altyapısını yenileyemiyor,
sanayiden kaynak yaratamadığı
için, adeta ateşle oynarcasına
finansallaşmaya başvuruyor. İki
parti arasındaki çatışmalar ekonomi
yönetimini felç ediyor.
Birleşmiş Milletlerin “2013
Kalkınma Raporu”na göre sanayi
kapitalizminin tarihinde ilk kez
Çin, Hindistan ve Brezilya’nın
toplam üretimi, Kanada, Fransa,
Almanya, İtalya, İngiltere ve
ABD’yi yakalamış. Bir, McKinsey
Institute araştırması geleceğin en
dinamik kentler listesinin başına
Şanghay ve Sao Paulo’yu koyuyor.
Alman ve Fransız kentleri ilk
50 içinde yer almıyor. Çin için artık
“kıymetli minerallerin OPEC’i”
kavramı kullanılıyor.
Yükselen güçler yükseliyor,
özgüvenleri artıyor, Batı’ya karşı
cephe oluşturuyorlar, ama “yeni
ortaçağların” anarşisine bunlar
da düzen getirebilecek gibi
görünmüyor.
Der Spiegel’de yazan Erich
Follath’a göre yükselen güçlerin,
ekonomileri yavaşlamaya
başlarken mega kentler oluşurken
önemli iç sorunlar, toplumsal
huzursuzluklar, halkın özgürlük
talebi, protesto gösterileri (sınıf
mücadeleleri. Kaynak sorunları-
EY) artıyor.
Çin’in kaynak arayışı çabalarıyla
girdiği Afrika’da, ABD’nin askeri
harcamalarını hızla artırması, (Los
Angeles Times, 20/10) terörizme
karşı mücadele bağlamında
Fransa’nın askeri varlığını
genişletmesi, Suudi Arabistan’ın,
ABD politikalarına itiraz ederken
Çin’le ilişkilerini geliştirmeye
çabalaması, gerileyen güçlerle
yükselen güçlerin yollarının 19.
yüzyılı anımsatan bir biçimde
kesişmeye başlayabileceğini
düşündürüyor.
ABD ordusu hâlâ dünyada
rakipsiz, ama bu güç her girdiği
yerde yeni “anarşik bölgeler”
yaratıyor. Tom Engelhard’ın
Minik Savaşlar ve Mikro
Çatışmalar Dönemine Giriyoruz
başlıklı denemesindeki
saptamalar da “yeni ortaçağlar”,
“anarşi yeni normal” kavramlarıyla
tanımlanmaya çalışılan manzaraya
tamamen uyuyor.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları