Sanatta ‘İyi, Kötü ve Çirkin’

15 Nisan 2014 Salı

Bugün, Dünya Sanat Günü. Bugün sadece bu güzel kutlamaya tüm zerreleriyle sizi dahil etmem gerekir. Ama sanat ortamımızda yaşanan bir başka negatif olgu, müzayedeler, sanatçılarımızın varlığını, onurunu, kimliğini yok edecek boyutlara ulaştı.
Öncelikle “Dünya Sanat Günü” için bir hatırlatma: 2011’de Meksika’da yapılan UNESCO’ya bağlı Dünya Sanat Dernekleri Genel Kurulu’nda, UPSD adına verdiğim önerge oybirliğiyle kabul edilmiş ve Da Vinci’nin doğum günü olan 15 Nisan “Dünya Sanat Günü” ilan edilmişti. Artık dünyanın farklı ülkelerinde bu kutlama eşzamanlı gerçekleştiriliyor. Sizler de bu akşam İstanbul-MKM’de UPSD’nin Beşiktaş Belediyesi ile açtığı Genç Etkinlik-6 sergisini ve yarın Maçka’da UPSD galerisinde üyelerin sergisini gezebilirsiniz. Cuma 15.00’te İstanbul Modern’de, Washington’dan gelen Prof. Bülent Atalay’ın Leonardo ve Türkler” konferansını da kaçırmayın. Ankara, Sinop, Antalya, Bodrum gibi onca farklı yerlerde yapılan etkinliklere de katılabilirsiniz. Bunlar işin “iyi” yanı.
Türkiye’de sanat, bildiğiniz gibi “devlete rağmen” üretiliyor. Sanatçılara uygulanan aşağılamaları, sansürleri ezberlediniz. Böylesine olumsuz bir havada, tüm engellere rağmen sanatçılarımız inatla, geçtiğimiz zor tünelde, göçük altında üretiyorlar. Yalnız özel alıcıların katkılarıyla varlıklarını sürdürüyorlar, çark hem siyasi direniş, hem de sanatsal olarak dönmeye çalışıyor. İşte bu ortamda devletin sanatçılara ördüğü duvar zaten bildiğiniz işin “kötü” yanı.
Ne yazık ki işin olumsuz bir tarafı daha var. Geçen hafta UPSD ve Sanat Galericileri Derneği ortak bir bildiri yayımlayarak, müzayede evlerinin sanatçı ve galericilerin varlığını tehdit edercesine uyguladıkları fiyat politikalarına ve vahşi kapitalizmin serbest piyasa ekonomisi efendim” mazeretiyle yaşama geçirdikleri sorumsuz tavra tepki verdiler. İşin özeti şu: Sanatçıların eserleri gerçek değerinin beşte, bazen onda birini müzayedeye konuluyor. O anda sanatçı ve galericisi, koleksiyonerlere karşı zor duruma düşürülmüş oluyorlar. Örneğin, bir sanatçının belli bir dönemine ait eserleri, geçen birkaç yılda kendisi ve galericisi tarafından ortalama 100 TL’ye satılmış olsun. Müzayedecilerin, o işlerden birini açık arttırmaya koydukları zaman yıllar içinde oluşmuş fiyatın makul bir ölçüde altından başlatmaları normaldir. Eser satılsa da satılmasa da belirlenen bu alt limit, sanatçının o eserine zarar vermez. Aynı eser, beş misline satılırsa bu her eserinin o fiyata yükseldiğini göstermez. Ama 100 TL’lik bu esere onda biri gibi akıl almaz bir öngörüm fiyatı konulur ve bunu katalogda adeta sanatçının tescilli gerçek değeriymişçesine sunulursa, o zaman sanatçıya, galericisine ve eski koleksiyonerlerine büyük haksızlık edilmiş olunur. Müzayedeciler sanat piyasasına doğrudan el atıp aynı sanatçıdan 20-30 işi “piyasaya” sürerek, sanat üretene saygısız bir tavırla, sanatçıları yok etme pahasına eserleri ortaya salt “ticari ürün” gibi sürüyorlar. En yaşlı çağdaş müzesi henüz 10 yaşında olan ve sanat tarihsel kriterleri henüz oturmamış bir ülkenin, spekülatif dedikodularla kolayca yönlendirilebilen koleksiyonerlerinin bu senaryoya -biraz da isteyerek- düşmeleri, ayrı bir üzüntü verici durum. Eserini değerli kılan temel verileri dikkate almadan, sadece hızlandırılmış ticari hırslarıyla hareket edenler, sanatçılara verdikleri maddi ve manevi zararla yüzleşmeye de hazır görünmüyorlar! Bu yoz ortamda, sanatçıların mantığa ve izana davet eden çağrılarını hiçe sayan müzayede evlerinin, bu yapıtların değerlerini -sürümden kazanabilmek için- çekinmeden yerle bir etmesi ve kimi açık artırma katılımcılarının bu kanlı ortamı Roma’da gladyatörlerin ölümünü izler gibi takip etmeleri kaygı verici. Ne acıdır ki, ne müzayedeciler, ne de bu kaygan piyasaya tenezzül eden alıcılar, esasında kendi bindikleri dalı kestiklerini göremiyorlar. Çünkü sanatçıları yok ettiklerinde ortada ne sergi ne müzayede kalacak
Bildiriye imza atanlar ise bu alanda Türkiye’nin en önemli isimleri: Adnan Çoker, Ergin İnan, Devrim Erbil, Balkan Naci İslimyeli, Özdemir Altan, Hüsamettin Koçan, Tomur Atagök, Mustafa Ata, Zahit Büyükişleyen, Beril Anılanmert, Ekrem Kahraman, Denizhan Özer, Ekrem Yalçındağ, Genco Gülan, Bahri Genç, Resul Aytemur, Suat Akdemir gibi sanatçılar; Teşvikiye Sanat Galerisi, Dirimart, Galeri Artist, Galeri Baraz, Mine Sanat Galerisi, Siyah-Beyaz, Empire Project, Galeri Merkür ve Piramid Sanat gibi galeriler ve Emin Çetin Girgin, Yalçın Sadak, Kaya Özsezgin gibi eleştirmenler bulunuyor. İsimler bu sütunlara sığmaz!
Türk sanat ortamı, bu alarm verici durumu en azından yapıcı bir diyalogla ortadan kaldırmayı başaramazsa, kendi sonunu hazırlamış olacak...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erken seçim mi dediniz? 18 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları